Gönderi

256 syf.
5/10 puan verdi
Tarihi iyi anlayabilmek ve tarihten ders çıkarabilmek için tarih kitaplarıyla haşır neşir olmak gerekir. Bu kapsamda okuduğum bir eser oldu, Osmanlı'da Şahzede Katli. Tabii ki kökten retçi ya da hazır kabulcu biri olmamaya çalışarak okuduğum eserleri anlamaya ve değerlendirmeye çalışıyorum. Genel olarak doğru yöntemin de bu olduğuna inanıyorum. Günümüzde baktığımız zaman inanç ve siyasi görüş temelli olarak insanların ezberci tarihi yargılamalarda bulunduğunu ve karşıt olarak kabul ettiği her olguyu kötü olarak gösterme çabası içerisine girdiğini bunun yanında kendisinden bir parça kabul ettiği her türlü olayı da tarihi bir şan olarak ele alıp bir övünç kaynağı haline getirdiğini rahatlıkla görebiliriz. Tarihe bu açıdan yaklaşan kişiler zamanla objektif bir değerlendirmeden uzak her şeye yanlı (pozitif veya negatif) olarak bakan bir anlayışta anlam bulmaya çalışırlar. Bu da tarihten yanlış ders çıkarmakla birlikte kavgacı, uyumsuz ve anlaşılmaktan uzak bir ortamın oluşmasına sebep olur. İşte bütün bunların farkında olarak tarihi bir bütün kabul ederek ama aynı zamanda parça parça değerlendirmeye de tabi tutarak; Osmanlı Devleti de bizimdi bugün ülkemiz olmaya devam eden Türkiye Cumhuriyeti de bizimdir anlayışında bütün bu olanları anlama çabası içerisine girmiş bulunmaktayım. Bu girizgahtan sonra genel olarak eseri değerlendirip sonra da eserde olayların yansıtılmış halini ve bu olaylar hakkındaki yorumlarımı vermeye çalışacağım. Genel olarak esere baktığım zaman Osmanlı tarihi açısından tartışmalı birçok konuya değindiğini görebiliyorum. İlk başta kitaba da ismini veren ve aslında üstünde en fazla durulan konu olan şehzade katli ve şehzade katlinin arkasında yatan en önemli neden sayılan şehzade isyanları, Şehzade Mustafa'nin öldürülmesi, şehzadelerin eğitilmesi, Enderun eğitim sistemi, Harem, Hürrem Sultan, Osmanlı Devletinde iletişim, Sultan II. Selim ve sonrasında serbest okumalar bölümü olarak adlandırdığı bölümde ele aldığı çeşitli konular. İlk olarak Kanuni'ye düzenlenen bir suikastı hikayeleştirerek başlar daha sonra belgesel tarih dediği yukarıda değindiğim konulara giriş yapar. Kitapta bir düzen göremedim açıkçası çok fazla tekrara düşmüş, aynı şeyi defalarca dile getirmiş sanki farklı zamanlarda birbirinden bağımsız olarak yazdığı köşe yazılarını birleştirmiş hali gibi bir durum ortaya çıkmış. İkincisi olaylara taraf olduğunu çok net bir şekilde belli ediyor. Örneğin Şehzade Mustafa'nın katlinin haklılığını göstermeye çalışıyor ve bunu yaparken Şehzade Mustafa'yı küçümseyici bir üslup kullanıyor. Meziyetlerini basit göstermeye yoluna gidiyor. Diğer taraftan onun alternatifi olan ve Kanuni'den sonra tahta geçen II. Selim'i ise övdükçe övüyor. Ama bunun yanında şehzade katlinin gerekçelerini belli bir görüş çerçevesinde iyi bir şekilde kavrattığını da düşünüyorum. İlk önce şehzade katlinin Osmanlı'ya özgü bir yöntem olmadığını ve yine bu yöntemin doğru bir yöntem olduğunu hatta bunu uygulamayan Avrupa devletlerinin birçok sıkıntı yaşadığını ve Osmanlı devletinin Avrupa ülkelerine karşı başarılı olmasında bunun da büyük bir etkiye sahip olduğunu dile getiriyor. "Bu uygulamaya Sasaniler’de, Roma ve Bizans’da, hatta Müslüman Endülüs ve Mağrib devletlerinde sıkça rastlanmaktadır. Bu yönteme uymayan Avrupa devletleri, yıllarca süren veraset savaşlarında harap olmuş, binlerce insan ölmüştür. Osmanlı Devleti’ni Avrupa karşısında galip getiren olgulardan biri de Avrupa’daki bu bölünmüşlük olsa gerektir." İkinci olarak bunun mevcut hukuk sistemine uygun bir uygulama olduğunu yani kanunsuz bir uygulama olmadığını dile getiriyor. Fatih Sultan Mehmet bunu Kanunnamesi'ne koyarken kendisine tanınan yetkiyi kullanarak ve mevcut alimlere de danışarak koyuyor. Bu anlamda suçta ve cezada kanunilik ilkesi açısından sorun taşımadığı düşüncesinde. "Bir kere bu idamlar pozitif hukuka, yani Fatih Kanunnâmesi’ne uygundur. Dolayısıyla şeklî hukuka göre meşrudur." "İslâm hukuku, hükümdara bir takım suçlar ihdas edebilme ve bunlara cezalar koyabilme salahiyetini tanımıştır. Buna ta’zir denir. Padişah bir kimseyi bu çerçevede cezalandırabilir ve bu İslâm hukukuna aykırı değildir. Siyaseten katl, yani devlet başkanının, devletin birliği ve milletin dirliği için yaşaması zararlı görülen kimseleri öldürtmesi de ta’zir cezalarındandır." Üçüncü olarak şehzadelerin katlinin iki şekilde olduğu dile getirilmiş. Birincisi isyan eden ve bu isyan sonucunda öldürülen ikincisi -aslında üstünde en fazla durulan kısım- ise isyan etmemiş ancak ilerde etmesi muhtemel olan şehzadelerin katli. Dolayısıyla bu ikinci kısımda bazen çocuk yaştakiler de katledilmiş. Bunun gerekçesi olarak da ilerde bu şehzadelerin kendileri istemese bile birileri onları kötü oyunlarına alet edecek olmaları, onları kışkırtıp bu olaylara bir şekilde dahil etmeleri gösterilmiş. Bundan dolayı bunların isyanlarını beklemek bu açından akıllıca olmayacaktır. Bahadıroğlu'na göre 22'si isyan sonucunda olmak üzere toplamda 61 şehzade katledilmiştir. Peki Osmanlı Devleti'ne hakim olan şer'i hükümlere uygun bir uygulama mıydı? Bahadıroğlu bunu şöyle açıklıyor: "Fitne öldürmekten daha kötüdür. " mealindeki Bakara süresi 191. ayet. Yani bunların toplumu bölmeye çalışmaları dolayısıyla fitne çıkarmaları öldürmekten daha kötü ise o zaman daha kötü olan bir şeyin engellenmesi için bu yola başvurulabilir. Daha fitne çıkarmamışken bir ihtimal üzere bunu yapmak kısmı ise şuna dayandırılmış: "Son devir Osmanlı hukukçularının ileri gelenlerinden İbn Âbidîn (1836) ta’zir bahsinde diyor ki: “Nesefî’nin (1310) Ahkâmü’s-Siyâse Risâlesi’nde zikredilmiştir ki; Şeyhülislâm Hâherzâde’ye (1253), fetret zamanında fesatçıların öldürülmelerinden sorulmuş, o da, ‘Onlar yeryüzünde bozgunculukla hareket ettikleri için öldürülmeleri mübah olur’ diye cevap vermiştir. Kendisine, onlar fetret zamanında fesatçılığı bırakıp gizlenirler, denildiğinde, ‘Zarureten böyle yapıyorlar. ‘Geri gönderilseler bile kendilerine yasak edilen şeylere döneceklerdir’ mealindeki âyet-i kerime (En’âm sûresi, 20: 28) gereğince biz böyle görmekteyiz’ demiştir.” (İbn Âbidîn, III/186)" Açıkçası devletin bekası için böyle bir yola mevcut düzen içinde başvurmalarını stratejik olarak değerlendirip anlayabilirim. Yani haklı ya da haksız kısmına girmeden. Ancak İslam dinine göre insanların masum olarak doğdukları ve ancak sonrasında yaptıkları hareketlerden dolayı günahkâr olabilecekleri söylenirken diğer taraftan masum bir insanı öldürmek tüm insanları öldürmek gibidir mealindeki Mâide Süresi 32. ayeti varken "...Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur..." Bunun haklılığını göstermeye çalışmak dini temelinden sarsmak demektir. Yine bunun yanında Madem Allah insanın ne yapacağını önceden biliyordu o zaman neden insanı böyle bir serüvene attı denildiğinde, bunu insana göstermek için çünkü insan yarın bunu inkar edecekti denilir. O zaman 7 yaşındaki çocuğa yarın bu nasıl izah edilecek? Sen ilerde suç işleyecektin!!! Bu ana konu dışında Şehzade Mustafa'nın katlinin haklı olduğunu çünkü Kanuni gibi istihbaratı sağlam olan birinin ve yine fetva almadan hareket etmeyen birinin haklı gerekçeleri olmadan kendi oğluna kıymasının mümkün olamayacağı, Hürrem Sultan'ın bunda parmağı olsa bile bu kararda bir etkisi olmadığı düşüncesindedir. Hürrem Sultan da bunu yapmışsa öz oğlu için yapmıştır. Onu da annelik duygusu çerçevesinde anlamak gerekir yorumunda bulunmuştur. Yine II. Selim'in cariye kovalarken düşerek ölmesi saçma bir iddia olduğunu belki tansiyonu düştüğü için belki de ayağı kaydığı için düşüp ölmüş olabileceği bu konuda da herhangi bir belgenin olmadığını dile getirmiş. Rüştem Paşa için ortaya atılan ( ya da aslında öyle olan bilemiyorum bunu) rüşvet iddiaları hakkındaki değerlendirmeleri istemsizce gülmeme sebep oldu :)) "“Rüşveti Osmanlı’ya soktu” diye eleştiriliyor, ancak rüşvetle bir ilgisi yoktu. Bu yaygın kanaat tamamen o devrin tayin sisteminden kaynaklanıyor. Tayinlerde, şimdiye kadar pek kimsenin üzerinde durmadığı ‘pîşkeş’ denen bir kural var ki, dilimize sonradan ‘peşkeş’ olarak girmiştir. ‘Pîşkeş’ sistemine göre, yüksek mevkilere tayin edilen kişiler, padişaha ve sadrazama bir miktar ödeme yaparlar. Bu tamamen yasal ve usullere uygun bir ödemedir. Rüşvetle de uzaktan yakından ilgisi yoktur. Rüstem Paşa tayin ettiği kişilerden bu yasal ücreti tahsil etmiş, yine usule uygun olarak, ‘kapı halkı’ denen çalışanların maaşını buradan ödemiştir. Yani ‘Pişkeş’, bir çeşit vergidir. Tüm kayıtları da tutulmuş, pîşkeş defterlerine kaydedilmiştir. Rüstem Paşa hakkında çıkarılan rüşvetçilik iddiaları, bilgisizlik sebebiyle işte bu vergiye dayandırılıyor." Bunun yanında Kanuni'nin Hürrem'e yazdığı şiir bence çok güzel bir aşk şiiri olmuş... "“Benim birlikte olduğum sevgilim, parıldayan ayım. Can dostum, en yakınım, güzeller şahı sultanım! Hayatım, cennetim, cennetteki kevser şarabım. Baharım, sevincim, anlamım, gönlüme kazınmış yarım... Tablo gibi sevgilim, yanan narım, gülen gülüm!.. Sevincim lezzetim, meclisim, nurlu meşalem, ışığım!.. Turuncum, narım, narencim, kavuşma odamın aydınlığı, baş tacım!.. Nebatım, şekerim, hazinem, el değmemiş bitanem!.. Gönlümün Sultanı, Yusuf’um, varlığımın anlamı... İstanbul’um, Karaman’ım, bütün memleketlere bedel sevgilim!.. Bedahşan’ım (lal madeni çıktığı için çok değerli bir yerdi), Kıpçak’ım, Bağdat’ım, Horasan’ım... Güzel saçlım, yay kaşlım, gözleri baştan çıkaran sevgilim, hastayım... Ölürsem vebalim boynunadır, yardım et bana teslim olmayanım... Kapında meddahınım, seni daima överim. Yüreğim gamlı, gözüm yaşlı, Muhibbi’yim (Kanuni’nin şiirlerinde kullandığı mahlas) hoştur halim!..” Ve son olarak tarihte seyreden karakter benzerliği ancak bu kadar olur dedirtti. Bilindiği gibi bugünlerde tek konuştuğumuz ve daha doğrusu konuşmak zorunda kaldığımız Suriye'de yaşananlar olaylar. Sözde anlaşmaya vardığımız ve devamlı haberdar ettiğimiz Rusya (her ne kadar görünüşte Esed olsa da) peş peşe askerlerimize saldırarak, sekiz, beş derken en son 34 askerimizi öldürdü. Hepimizin aklına şu soru gelmiştir, bu nasıl dostluk? Bakın bundan asırlar önce Rusya yine aynı şeyi yaptığını şu metinden anlıyoruz işte II. Selim'in Çar'a gönderdiği o mektup: "“Biz dostluklara önem veren bir milletiz” ..., “Herkesle iyi geçinmek isteriz. Ancak dostlarımız, dostluklarında samimi olmalıdırlar. Astrahan yolu hacılarımıza kapatıldı, Kırım elçimiz Moskova’da alıkonuldu. DOSTLUK BÖYLE Mİ OLUR?
Osmanlı'da Şehzade Katli
Osmanlı'da Şehzade KatliYavuz Bahadıroğlu · Nesil Yayınları · 2014320 okunma
·
293 views
Alaz م okurunun profil resmi
Kanka yavuz bahadıroğlunun tarih dersi gördüğü yok ama onun tarih kitapları -güzel olsa bile ki ben de okudum bir kitabını - kurguya dayanıyor daha çok sana Halil İnalcık’ı öneriyorum mükemmel bir article dili var ve daha doğru 😘
RA okurunun profil resmi
Teşekkürler onu da okumak isterim :)
Gülşah okurunun profil resmi
Yaptığın alıntılardan da Yavuz Bahadıroğlu'nun olaylara biraz taraflı baktığı anlaşılıyordu aslında. Ama kitabı okumadığım için net bir şey söyleyemiyorum. Şu sözü de paylaşayım son olarak; "Tarih yazan yapana sadık kalmazsa, tarih bambaşka bir hal alır." Mustafa Kemal Atatürk
1 previous answer
RA okurunun profil resmi
Teşekkürler :) Tabii ki birçok yazar bunu yapıyor ama taraflı davrandığı için okumaktan da vazgeçmemiz gerekiyor. Kim olursa olsun bu da farklı bir şekilde doğruyu tasdikliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.