Kubilay, ülkeyi yönetmek için Konfüçyüsçü Çinlileri kazanması gerektiğinin farkındaydı. Bu desteği elde etmek için attığı adımlardan biri, başkentini Kuzey Çin'e kaydırmak oldu. Çin kaynakları bu yeni başkentin yapılmasını danışmanı Liu Binğ-conğ'a bağlarlar. Bu kaynaklara göre, kentin yerleşim planı, Cov-li adıyla bilinen eski bir metinde tanımlanan ideal başkente bağlı olarak yapılmıştı. Liu'yu bu planın arkasındaki yaratıcı güç olarak, Kubilay'ı da basitçe bu plana icazet veren hükümdar olarak betimlerler. Ancak, Kubilay'ın başkentini topraklarındaki en kalabalık ve tartışmasız en hızlı gelişen bölgeye yapmasının önemini kendi kendine fark edemeyeceğini düşünmek pek de akla yatkın değildir. Elbette bunun altında yatan simgesel anlamın farkındaydı ve bunun için Çinli danışmanına pek ihtiyacı varmış gibi de görünmüyor. Kubilay, 1266 yılında bugünkü Pekin yakınlarında bir başkent yapılmasını buyurdu. Çinliler kente ilk olarak, Cin Hanedanı döneminde Conğ-du (merkez başkent) adını vermişlerdi, 1272 yılından sonra Çinliler tarafından Ta-tu (büyük başkent), Türkler tarafından Hanbalık, Moğollar tarafından da Daydu adıyla anıldı. Yeni kurulacak Çin kentlerinin yeri aslında toprak falı (Fıng-şui) yöntemiyle belirlenirdi. Ancak Conğ-du kenti zaten kurulmuş durumdaydı ve yeni kent, Cin Hanedanı başkentinin hemen kuzeydoğusunda olacaktı. Ayrıca, çoğu Çin kentinin kuruluşundan farklı olarak, bu yeni kenti kurmak için yabancı ustalar tutuldu. 85 Hatta projenin başında bile bir Müslüman vardı. 86 Yine de kentin genel duygusu Çinliydi ve planlayanlar binaların çoğu için Çin mimari tarzını seçtiler. Kubilay, gelenekçi Çinli bilginlerin ve Konfüçyüsçülerin, Ta-tu'yu, onun çabalarının bir simgesi olarak görmelerini istiyordu. Başkenti için yerli Çinli hanedanların kullanmadığı bir bölgeyi seçmişti. Geleneksel Çin başkentleri olan Siyan (bugünkü Şensi bölgesinde), Lo-yanğ ve Kay-finğ (ikisi de bugünkü Honan eyaletinde) kentlerinin üçü de Sarı Irmak'ın ya da kollarından birinin üzerindeydi. Bugünkü Pekin'e göre de oldukça güneydeydiler. 87 Cin Hanedanı başkentini Conğ-du'da kurmuştu ama onların da hükümdarları Çinli değil, Cürçen idi. Kubilay da Çinlilerin uygulamasının dışına çıktı ve başkentini onların uygarlığının beşiğinden uzakta kurdu. Bunu yapmasının bir nedeni, topraklarını Çin'den ibaret görmüyor olmasıydı. Geleneksel anavatanı olan Moğolistan'a da egemen olabilmek için başkentini geleneksel Çin başkentlerinden çok daha kuzeye kurmuştu. 88 Kuzeyde böyle bir yönetim merkezi kurması, kulağının anavatanında olabilmesini ve hükmünün oralara da uzanabilmesini sağlayacaktı. Başkentinin yerini seçerken başka kaygıları da vardı. Kentin doğal savunmasının güçlü olması, ayrıca topraklarının tümü için bir iletişim, ulaşım ve ticaret kavşağı görevi görebilmesi gerekiyordu. Bunun dışında yeterli su ve yiyecek kaynaklarına sahip olması önemliydi. 89 Conğ-du'nun en büyük sıkıntısı, tahıl kaynaklarının yetersiz olmasıydı, Kubilay da bununla başa çıkmak için güneyden tahıl ithal etti. Bu erzakı taşıyabilmek için zamanla Büyük Kanal'ı başkente kadar uzattı. Çin kaynaklarında adı Ye-hey Die-ır olarak geçen Müslüman mimar ve yardımcıları 1267 yılında Kubilay'ın yeni başkentini yapmaya başladılar. Kent dikdörtgen biçimde olacaktı, çevresinde 28.600 metrelik dolgu topraktan sur bulunacaktı.90 Bu dış surun içinde iki iç sur bulunacaktı ve bunlar da İmparatorluk Kenti'yle Kubilay'ın yaşadığı yeri ve sarayları çevirecekti. Tamamlandığı zaman İmparatorluk Kenti'nin surları Kubilay'ı ve maiyetini iç surların içinde yaşayan devlet adamlarından da, dış surlarla çevrili olan Çinlilerden ve Orta Asyalılardan
da ayıracaktı. Gav-lianğ, Cin-şuği ve Tonğ-hui ırmakları kentin içinden kıvrılıyordu ve "daha önceki başkentlerin hepsinden daha çok" suyu İmparatorluk Kenti'ne taşıyorlardı.91 Kent, kuzey-güney ve doğu-batı eksenlerinde simetrikti. On bir kapıdan giren yolları iç kente uzanıyordu.92 Caddeler o kadar genişti ki, "dokuz atlı yan yana dörtnala gidebiliyordu."93 Güneydeki, batıdaki ve doğudaki üç ve kuzeydeki iki kapıda, tehlikeli bir durumda önceden uyarıda bulunabilecek üç katlı kuleler vardı. Doğu surlarının yakınında Kubilay'ın İranlı yıldızbilimcileri için yapılmış gözlemevi bulunuyordu.94 İmparatorluk Kenti içindeki yabancı elçileri ağırlama salonu, kağanın ikametgahı, eşleriyle cariyelerinin yaşadığı bölümler, ambarlar, genç veliahtların eğitildiği Bilginler Evi (Çince Şüe-şi Yüan) ile diğer kamu binaları, Tanğ Hanedanı ve önceki dönemlerle belirgin benzerlik gösteriyordu. Geleneksel Çin başkentlerinin bir başka ortak özelliğine uygun olarak, en önemlisi Bey-hay Parkı olmak üzere, İmparatorluk Kenti'ni çaprazlama kesen göller, bahçeler ve köprüler vardı. Yine de bazı binalarda Moğol etkisi görülüyordu. Örneğin Kubilay'ın odasındaki kakım kürklerden perde ve paravanlar, Moğolların avcılığını ve kır yaşamını anımsatıyordu. Giriş salonundaki bir kürsüde iki kaplan uzanmıştı ve "bir mekanizma yoluyla, canlıymış gibi kıpırdayabiliyorlardı. "95 İmparatorluk parklarına Moğol yurtları gerilmişti ve Kubilay'ın oğullarıyla yeğenleri sarayda değil, bu çadırlarda yaşıyorlardı. Kubilay'ın eşlerinden birinin doğumu yaklaşınca, bu çadırlardan birine alınırdı.96 Kırsal mirasını anımsatan son örnek de, kendi isteğiyle kişisel sunağı için anavatanından getirilmiş olan toprak ve çimdi.97 Ancak bu Moğol dokunuşları bir yana, asıl etki belirgin biçimde Çinliydi. Desenlerinde Anka kuşları ve ejderler vardı, süslemeler Çin tarzı ipek ya da yeşimdendi. Tepeler, saraylar, çardaklar, köprüler ve parklar da bir Çin kentindeki gibi düzenlenmişlerdi. Kentteki Çin etkisinin herhalde en önemli belirtisi, Kubilay'ın sarayının yakınında yapılmasını istediği tapınaklardı. Özellikle de Büyük Tapınak (Çince Tay-miav, "Atalar Tapınağı"), Konfüçyüsçü seçkin kesimin desteğini almayı ne kadar istediğini gösteriyordu. Çin yaşam görüşünde atalara saygı, büyük yer tutuyor, Büyük Tapınak'ın yapılması da Kubilay'ın atalar inancıyla ilgili törenlerin sürmesini sağlayacağını gösteriyordu. Tutucu Moğolları yabancılaştıracağı için kendisi kişisel olarak ilgilenmese de, Çinlilerin atalar kültünü desteklemeyi planlıyordu. Bu konuda itiraz gelmişse bile, Kubilay'ın üstesinden geldiği anlaşılıyor. Büyük Tapınak'ın yapılmasına Kubilay'ın bir başkent inşası önermesinden bile önce başlanmıştı.98 Çalışmalar 1263 yılında başladı. Kubilay ertesi yıl kendi ataları için de tabletler hazırlattı. 1266 geldiğinde ataları için sekiz bölüm hazırlanmıştı ve her birinde bir atasının tableti bulunuyordu. Bir odada büyük büyük ataları Höelün ve Yesügey, ikincisinde Cengiz (ölümünden sonra Tay-dzu unvanı verilmişti), dördünde Cuci, Çağatay, Ögedey ve Tuluy (Rui-dzonğ unvanı verilmişti), son ikisinde de Kubilay'dan önceki Ulu Kağanlar olan Güyük (Dinğ-dzonğ) ve Mengü (Şien-dzonğ) vardı.99 Tabletler odalara konduktan sonra atalar inancının gerektirdiği törenler ve kurbanlar yapıldı. Kubilay, ataların insanların işlerine karışabilecekleri ve önemli konularda onlara danışılması gerektiği yolundaki Çin inancına uyuyordu ama bu törenlere pek katılmadı. Kendi yerine vekil olarak Çinli danışmanlarını ya da veliahtlarını gönderdi. Kuşkusuz yine aynı dürtülerle, Doğa güçlerine adanmış sunaklar ve törenler de yaptırdı. Herhalde en önemlileri, 1271'de yapılmış olan Toprak (Şığ) ve Tahıl ( Ci) sunaklarıydı. Y�pılışlarının birinci yılında Kubilay bu sunaklarda yıllık kurbanlar verilmesini istedi.100 Bu törenlerde kendisi pek bulunmadı. Vekil olarak Çinli memurlarını gönderdi. Bu sunaklardaki simgeler de açıkça Çinliydi. Örneğin Toprak Sunağı'ndaki renkler, Çin kozmolojisindeki beş unsura bağlanmış olan yeşil, kızıl, ak, kara ve sarıydı. Yönetici bilgin seçkinlerin desteğini almayı amaçlayan bir diğer tapınak da Konfüçyüs'e adanmıştı.101 Büyük Çinli bilge için saray temsilcileri törenler ve sunular düzenlediler. Bu bölümde daha sonra göreceğimiz gibi, Kubilay Konfüçyüsçülüğü benimsememişti. Budacılık ve şamanlık ona hala daha çekici geliyordu. Yine de Konfüçyüsçüleri desteklemesinin öneminin farkındaydı. Demek ki Tu-tu kenti, önceki Çin kentlerinin önemli öğelerine bağlı olarak yapılmıştı. Moğollar çadır obalarından yeni yeni çıkıyorlardı, daha önce sabit yerleşimlerde yaşamışlıkları yoktu. Doğal olarak en yakındaki uygarlık olan Çin'i örnek aldılar. Kentlerin tasarımında Moğol unsurlar bulunuyor olsa bile, baskın etki Çinliydi. Bunun çarpıcı örneklerinden biri, Karakurum'da yapılmış olan taş kaplumbağalardır. Kaplumbağalar üzerine yerleştirilmiş dikilitaşlarda atalara ya da eski kahramanlara övgüler yazılması, Çin'in her yerinde görülen bir uygulamaydı. Moğollar bu fikri ödünç aldılar. Hatta 14. yüzyılda bir Çin ordusunun yok ettiği Karakurum'dan geriye kalan tek tük yapılar arasında bu kaplumbağaların temelleri de bulunmaktadır. 102 Ta-tu, Çin tarzı başkent olunca, başlangıçtaki yaz başkenti olan Şanğ-tu, şaman törenlerinin yapıldığı ve Moğol yaşam tarzının sürdüğü bir yer oldu ve Kubilay için de gerçek bir başkent olmaktan çıkıp, av köşküne dönüştü. Marco Polo geldiğinde Şanğ-tu artık bir av korusuydu.103 Yerleşik devlet kurumları da bulunmadığı için Şanğ-tu, Moğol kağanının Çin İmparatoru olarak sürmesi gereken yaşam tarzından kaçabileceği bir rahatlama yeri görevi de görüyordu. Yine de Ta-tu ve Çinli bağlantıları odaktaydı. Herhalde ortalama çalışanların çoğu Çinliydi ama kentin yapımından sorumlu olarak adı geçen mimar başı Müslüman Ye-hey Die-ır da dahil olmak üzere yabancı ustalar da vardı. Planlamada pek çok başka Müslümanın ve yabancının da adı geçiyordu. Yabancılar başkentin yapımına büyük katkılarda bulundular ama tasarımın da yapımın da asıl işini ve sorumluluğunu Çinliler üstlendi. 104 Kent şaşırtıcı bir hızla kurulmuştu. İşçilerin temel kazmaya başladığı 1267'nin sekizinci ayından bir yıl sonra İmparatorluk Kenti'ni çeviren sur bitti. 1271 Martı'nda İmparatorluk Kenti'nin içini yapmaya başladılar. Emirlerine 28.000 amele verildi. 105 1274'ün ilk ayı geldiğinde Kubilay, İmparatorluk Sarayı'nda ilk ziyaretçileri huzuruna kabul etti.106 Kubilay, Çinlileri kazanabilmek için Konfüçyüsçü bir imparator görüntüsü vermek istiyordu. Bunu yapmasının yolu da Çin'de daha önce hanedan kurmuş olanlara benzer hareket etmekti. Hanedanın adı çok önemliydi. Kubilay'ın seçtiği ad, hükümdarlığının eğilimini ortaya koyar. Simgesel olarak zengin, Çince bir ad seçerek, Çin geleneğinin bir parçası olmak isteğini de dile getirmiş olurdu.107 Moğolca bir ad seçecek olursa, Çinlilerden destek göremezdi. 12 71 yılında Liu Binğ-conğ'un da önerisiyle, hanedanı için Çince "Yüan" adını seçti. Yüan'ın sözcük anlamı "köken" idi ama çağrıştırdığı yan anlam daha önemliydi. Değişimler Kitabı'nda [I Cinğ] Yüan sözcüğü, "evrenin kökeni" ya da "temel güç" olarak tanımlanıyordu. Bu nedenle hem Çin geleneğindeki klasik eserlerden biriyle hem de o gelenek içindeki temel kavramlardan biriyle doğrudan ve yakın bir bağlantısı vardı.