Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

250 syf.
·
Puan vermedi
“Yıkılmaz gibi görünse de kapalı ülke politikası kumdan kaleydi ve çocukların oyuncak kürekleriyle yavaş yavaş yıkılması mümkün olabilirdi.” Burası Tokyo... Yaşlıların sonsuza dek yaşadığı, çocukların da bir türlü serpilip büyümediği bir dünya. Mumei ve Büyükdede Yoşiro. Torununun çocuğuna bakmakta olan 100 yaşını aşkın bir dedeyle torun arasında geçen diyalog ve monologlar kitabı kapsıyor. Tawada’nın dili sade olduğu kadar kitap boyunca yaptığı sözcük oyunları bir o kadar güzel. Bu sadelik göze batmaktan çok kitaba mana yoğunluğu katıyor. Gerçek manada dilini ustalıkla kullandığını okurken aldığınız keyiften anlıyorsunuz. Değişen dünyayla birlikte değişen algılar, anlamlar ve Tokyo. “Tokyo’nun Son Çocukları” Böyle bir isim verme güzelliğini Mumei’yle tanıştıktan sonra daha iyi anlamış bulundum. Öyle bir zamana geri dönün ki Japonya’nın dış dünyaya kapılarını kapattığı bir geçmişi hatırlamaya çalışın. Çocuklar hastalık çağında, yaşlılar ise uzun uzun yaşıyor. Mumei de bu çocuklardan birisi...İnsanlar artık “Yaşayalım Yeter Günü” ya da uzun yaşayan yaşlılar için “Ha Gayret Yaşlılar Günü” kutlamaları yapıyor. Tezatlıklar ve tezatlıklar içinde bir dünya. “Kendi kuşağının uzun ömürleri kutlamasının gerekli olmadığını düşünüyordu Yoşiro. Yaşamak şükran duyulacak bir şeydi, ama yaşlıların yaşaması doğal bir durum olduğuna göre kutlanması da gerekmezdi. Aksine, ölüm oranının yüksek olduğu çocuk kuşağına mensup olanlar bir gün daha hayatta kaldıkları için kutlanmalıydı.” Her iki karakterin ağzından çıkanlar hem dönemi anlatırken hem düşündürür nitelikte. Üstelik karakterlerin psikolojileri bile dönemi anlamanıza kâfi. Bu sebeple normal görünen dede-torun ilişkisinden öte anlam yüklü bir kitap. 123 sayfalık bir kitabın ince ince dokunmuş hali bu olsa gerek. Ne çok bunaltıcı ne çok boş vermişlik hakim. Yoko Tawada, üslubu ve diliyle kendine hayran bıraktıran bir yazar. “Demek eskiden kullanılan “Orta Doğu” tabirine benzer bir şekilde, “Tokyo’nun uzak-batısı” diye bir laf varmış, nereden bakılırsa bakılsın uzak ve egzotik bir hissi uyandıran garip adlandırma.” Japonya yanlış hatırlamıyorsam iki yüz yıl dış dünyaya kapılarını kapatmış bir ülke. Bu dönemde insanların kendi dil kökenleri dışında yabancı sözcükleri kullanma yasağı olduğunu pekâla kitaptan öğreniyorum. Çünkü yazarımız dönemi hissettirmek adına buna da değinmekten kaçınmamış. Konuşulan konuşulamayan sözcüklerden öte yaşamak lâneti kesinlikle çocukların üzerinde... “Sözcüklerin raf ömrü zaman geçtikçe daha da kısalıyordu, üstelik yok olup gidenler yabancı dil kökenli sözcüklerle sınırlı değildi. Eski moda damgası yiyerek silinip giden sözcükler arasında yerine yenisi konulamayanlar da vardı.” Yasakların yanı sıra ülkede tuhaf bir yoksulluk baş gösteriyor. Bahsettiğim hem maddi hem manevi yoksulluk. Zihninizde bir manzara canlanıyor. Bu manzara daha çok puslu, kimsesiz ve yoksul bir manzara. Çocuklar dilediğince koşup oynayamıyor, istedikleri meyveleri yiyemiyor yediklerinde hastalandıkları için meyveleri bile zehirli görüyorlar. Bir fotoğraf karesini ikiye böldüğünüzde sağ tarafta 100 yaşına gelmiş bir yaşlının genç gücüyle bisiklet sürüyor oluşu ve sol tarafta yürürken dahi yorulabilen küçük bir çocuk hayalinize düşebilir. Yoksulluk bu yönüyle bile Tokyo’nun içinde. Korktuğumuz, kaçtığımız ya da görmemek istediğimiz belki görmeyi hayal ettiğimiz bir dünyanın gerçekleriyle bizi buluşturuyor. İnsanlar başka yerlere göçüyor hatta diyebiliriz ki Tokyo neredeyse çok az bir toplulukla hayata tutunmaya çalışan bir şehir halini alıyor. Ateşli hastalıklar, mevsimsel geçişler hatta meyvesizlik baş gösteriyor. İnsan, imkân, zaman, çocuk, çocuklar ve iletişim içinde iletişimsizlik kavramları burada işliyor. Bunlar yüzünden Tawada’nın dilini incelikle işlediğini zikretmekten geri durmuyorum. Kitabı henüz yarıladığımda Netflix’te “Düşmanını Tanı:Japonya” başlıklı bir belgesel film görmüştüm. O akşam belgeseli seyredip kitaba geri dönmek okuyuşumu epey keyifli bir hale getirdi diyebilirim. Hatta filmde Japonya’nın dış dünyayla iletişimsizliği anlatıldıktan sonra kitapta bahsi geçmesi kendimce bazı olayları pekiştirmelere sebebiyet doğurdu. Tarih meraklılarına bunu da burada öneri olarak bırakmak isterim. :) Yoko Tawada dışında zikretmemiz gereken bir isim daha var. Japon edebiyatına dair yaptığı çevirilerle pek çok eseri sayesinde okuduğumuz Hüseyin Can Erkin. Okur olarak Mişima’yı ya da Murakami’yi okurken büyük keyif alıyor ve sayesinde iyi ki okuyabiliyoruz diyorum. Benim için büyük keyif. Çeviriler için bir kez daha teşekkür ediyorum. Dilerim Siren Yayınları Yoko Tawada’nın diğer kitaplarıyla bizi buluşturmakta geri durmaz. Umarım kütüphanenize ekler ve bir an önce okumaya başlarsınız.
Tokyo'nun Son Çocukları
Tokyo'nun Son ÇocuklarıYoko Tawada · Siren Yayınları · 2020844 okunma
·
217 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.