Gönderi

Önsöz
Çağdaş bir sûfi mütefekkir olan İbrahim Titus Burckhardt, tasavvufun özellikle nazarî bahislerinin ele alındığı eserlerin hedef kitlesini; duvarın arkasını görme kabiliyetine sahip olan ancak görmeyen, görmek için çaba göstermeyen ve hatta görmek istemeyenler olarak tanımlar. Onun bu düşüncesi, öyle sanıyorum ki vahdet-i vücûd üzerinde gerçekleşen polemikleri en iyi şekilde özetlemektedir. Zira vahdet-i vücûda çoğunluğu dînî ve aklî ilimlerde derinlik kazanmış entelektüeller tarafindan yöneltilen itirazlara sûfilerin verdiği cevaplar, tam da bu mâhiyettedir. Mu'terizler ısrarla bağlı bulundukları geleneksel düşünce kalıplarından vazgeçmemekte iken, sûfiler onlara bu kalıpların dışındaki düzeyleri göstermeye çalışmaktadır. Burckhardt'ın tasvir ettiği bu durum, aslında benim çalışmamın da bütün içeriğini özetler mâhiyettedir. Çünkü çalışmamın temel problemini teşkil eden vahdet-i vücûd tartışmaları karşısında Abdülganî Nablûsî, kendisine bu türden bir misyon yükler. Kendisini ehl-i şeriat, ehl-i nazar ve ehl-i tasavvuf arasında hepsinin diline ve terminolojisine vâkıf bir mütercim olarak tanımlar. Dolayısıyla çalışmamız büyük ölçüde Nablûsî ve diğer sûfilerin, mu'terizlere duvarın arkasını gösterme çabalarının bir hikâyesi hüviyetindedir.
Sayfa 5 - Litera Yayıncılık
·
7 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.