Gönderi

340 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Körlük kitabı en etkileyici romanlardan biri. Kitaptan adeta fışkırıyordu yaşanan olaylar, taşıdıkları anlamlar. O kadar çok hareketlilik vardı ki kitapta bazen sindirmekte zorlandım okuduklarımı. Açıkçası kitabın konusu bir harikaydı, karakterler de tam yerindeydi ve eğer gerçekten dünyada bir körlük salgını başlasaydı neler yaşanacağı bütün gerçeklikleriyle anlatılmıştı. Yazarın cesur kalemi yaşanan vahşetleri tam tadında yazmış ve biz insanların nasıl birer varlık olduğumuzu bütün iyi ve kötü yanlarıyla ortaya koymuş. Kitapta beğendiğim bir başka özellik ise birçok karakterin olması ancak yazarın akıllılık edip her birine özel isim vermemesiydi. Yazar, bütün karakterlerin isimlerini aklımızda tutamayacağımızı tahmin etmiş olmalı ki, onlara doktor, doktorun karısı, ilk kör gibi isimler takıp bizim için işi kolaylaştırmıştı. Her şey tam yerindeydi ancak biraz yavaş ilerliyordu bana göre olaylar. Evet, bir sürü olay anlatılmayı başarılmış ancak bazı kısımlar gereksiz gibiydi. Körlük genel olarak beğendiğim bir kitap oldu. Kitabın konusuna gelecek olursak; hiç bir rahatsızlığı olmamasına rağmen aniden kör olan bir adam ve bu körlüğün bulaşıcı bir şekilde önce bu adamın etrafındakilere daha sonra tüm şehre yayılmasını anlatıyor. Yaşadığımız şehirdeki tüm insanların aniden kör olduğunu düşünürsek ortaya nasıl bir kaos ortamının çıkacağını hepimiz az çok tahmin edebiliyoruz. Bu kaos ortamında insan, insan olarak kalabilir mi acaba diye sormadan edemiyorsunuz. Bu zorlu hayat içerisinde görme yetisini kaybetmiş insanların birbirlerine yardımcı olup, en azından hayatı biraz kolaylaştırmalarını, bu yeni durumla birlikte mücadele etmelerini bekleyebilirsiniz fakat tam aksine insanlar öylesine kendilerini kaybediyor ki dehşete kapılıyorsunuz. Gözleri görsede görmesede insanların ne kadar kötü olabileceğine birkez daha şahit oluyorsunuz. Tabiki tüm insanlık tarihi boyunca olduğu gibi, tüm bu kötülükler içerisinde kitapta da bir iyilik meleği ortaya çıkıyor ve insanlığa yardım elini uzatıyor. İlk kör olan insanları karantina altına aldıkları boş bir hastanede yaşanan olayları gördükçe aslında bugün yaşadığımız dünyaya ne kadar çok benzediğini hemen farkediyorsunuz. Onlar kör bir şekilde küçücük bir hastaneyi kendilerine cehenneme çevirirken, bizde gözlerimiz gördüğü halde yaşadığımız bu dünyayı kendimize ve tüm insanlara cehenneme çeviriyoruz. Belki gözlerimiz görüyor ama kalbimizin kör olduğunu farkedemiyoruz. Kalbimizle görmek dileğiyle... Asıl körlük, umudun tükendiği bu dünyada yaşamaktı. Hiçbir mutluluk sonsuza kadar sürmediği gibi, mutsuzluk da geçicidir. Sessiz kalma en kuvvetli alkışlamadır. Göz,belkide insan bedeninin içinde ruh barındıran tek kısımdır. İnsan gibi yaşamıyorsak, en azından tam anlamıyla hayvan gibi yaşamamak için elimizden geleni yapalım. Duyguları ifade edecek kelimeleri kullanmamak, yaşamda yavaş yavaş kör olmak değil midir zaten.
Körlük
KörlükJosé Saramago · Can Yayınları · 2015104,7bin okunma
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.