Gönderi

140 syf.
·
Not rated
Dostoyevski'nin Suç ve Ceza dan sonra okuduğum ikinci kitabıdır Yeraltından Notlar. Kitaptaki  “yeraltı”  ifadesi ile bilinçaltı ve kişilerin iç dünyasını kast etmiş.  Eserini yeraltı diye ifade ettiği kötümser, karamsar ruh hali ile yazan romancı,  bu eserinde kendini maddi âlemden kopararak kendi “yeraltına” iç dünyasına kapanan insanlardan tiksinen, insanları hiç sevememiş bir kişinin iç çatışmalarını ve hezeyanlarını dile getirmeye çalışmıştı.   İlk bölüm bizzat anlatıcının dünyasının, düşüncelerinin aktarıldığı bölümdür. Yeraltı dünyası anlatılır. Yeraltı; kendine ait bir dünya, bir gizil köşe, insanları izlediği bir kuledir. Anlatıcı burada kendini toplumdan ve sistemlerden soyutlamış, kendi kabuğuna çekilmiştir. İnsanları, toplumları, medeniyetleri, hayatı, şükretmeyi sorgular; yalanlar söyler ve doğrularını anlatır. ‘’Kötü biri olamamak bir yana, herhangi bir şey olmayı da beceremedim: Ne kötü ne iyi, ne alçak ne namuslu, ne kahraman ne de haşerinin biriyim. Şimdi bir yandan köşemde pinekliyor, bir yandan da acı, faydasız bir teselliyle avunuyorum: Zeki insanlar asla bir baltaya sap olamaz, olanlar yalnız aptallardır. Evet efendim, on dokuzuncu yüzyıl adamı en başta karaktersiz olmalı, böyle olmaya manen mecburdur; karakter sahibi, çalışkan bir insansa oldukça dar kafalıdır. Kırk yıllık ömrümden sonra bu inanca vardım. ‘’ İlk bölümde anlatılanlar, ikinci bölümde yaşanacak üç ana olayın temelini oluşturur. İlk olay, anlatıcının bir subayla yaşadığı problemdir. İkincisi, arkadaşlarıyla kötü olduğu bir akşam yemeğidir. Üçüncüsü ise, genç bir kadın olan Liza ile yaşadığı tecrübedir. Ayrı ayrı olaylar da olsa bir şekilde birbiriyle ilişkili olan bu olaylar; anlatıcının paradoksal karakterini, kendini sayıklama hâlini, iyinin kötünün evrilmesi problemini deşifre eder. Somutlamak gerekirse, arkadaşlarıyla tartıştığı akşam yemeğinde anlatıcı, onlardan olmak istemez. O, masada oturan diğerlerinden Zverkov’dan, Trudolyubov’dan, Ferfiçkin’den daha zeki, daha cesur ve daha doğrudur. Onlara karşı aldığı her yenilgi anlatıcı için bir kanserdir adeta. Mutlaka o yenmelidir, ona saygı gösterilmelidir. Fakat böyle olmaz. Çünkü, anlatıcı yeraltı dünyasının insanıdır. Yeraltı dünyasının insanı, asla toplumdaki bir birey gibi olamaz, onlar gibi düşünemezdir. Zaten eserin temasını da bu düşünce oluşturur bir bakıma. Topluma yabancılaşmış, soyutlanmış bir bireyin dünyası.. Varoluş sancısıdır aslında okuduklarımız. Dostoyevski, bir anti-kahraman yaratır ve bir kahramanda olması gereken özelliklerin tam zıttını verir bu karaktere. Ve bu karaktere; aşkı, iyiliği ve kötülüğü, medeniyeti, akıl ve istek çakışmasını, iradeyi, insanın arayışlarını, intikam duygusunun verdiği hazzı, yazmak eylemini, kendine olan nefretini, Rus-Alman romantiklerinin ayrımını, sistemin kendisine kattığı o ezik egoyu, kadının bedeninin aşk için olduğunu ve satılık bedenlerin ise kadını nasıl aşağıladığını sorgulatır. Dengesiz duygu değişimleri olan asosyal bir yabancıyı aktarır bize bu karakter. Ayrıca Yeraltından Notlar  kimi aydınlara göre varoluş felsefesinin irdelendiği ilk eser olma niteliği de taşımaktadır. Kendisinden sonra gelecek olan Camus’un Düşüş’üne kaynaklık edecek ve Sartre’ye ilham kaynağı olacaktır. Dostoyevski, bu eseriyle temel taşlarını ortaya koymuş ve üstüne diğer çığır açan romanlarını koymuştur. Hermann Hesse, bir denemesinde Dostoyevski için: “Dostoyevski, ancak kendimizi berbat hissettiğimizde, acı çekebilme sınırımızın sonuna varmışsak ve yaşamı bütünüyle alev alev yanan bir yara diye algılıyorsak, eğer artık yalnızca çaresizliği soluyorsak ve umutsuzluğun binbir ölümünü yaşamışsak, işte ancak o zaman okumamız gereken bir yazardır. Ancak o zaman, yani acıdan yapayalnız kalmış, felce uğramış olarak yaşama baktığımızda, o vahşi ve güzel acımasızlığı içerisinde yaşamı artık anlayamaz olduğumuzda ve ondan hiçbir şey istemediğimizde, evet, ancak o zaman bu korkunç ve görkemli yazarın müziğine açığız demektir. Böyle bir durumda artık birer izleyici olmaktan, yalnızca okuduklarımızın tadına varıp onları değerlendirmekle yetinen kişiler olmaktan çıkmış, Dostoyevski’nin eserlerindeki o zavallı ve yoksul kardeşlerin arasına katılmışız demektir; o zaman biz de onların acılarını çekeriz, onlarla birlikte, soluk bile almaksızın, yaşamın anaforuna, ölümün sonrasız öğüten değişmenine bakışlarımızı dikip kalırız. Ve yine ancak o zaman Dostoyevski’nin müziğine, bizi teselli etmek için söylediklerine, sevgisine kulak veririz; ancak o zaman onun korkutucu, çoğu kez cehennemden farksız dünyasının anlamını kavrarız.” demiştir. Öyleyse, Dostoyevski iyi ki geldin ve iyi ki yazdın. İyi ki, Suç ve Ceza’yı, Kumarbaz’ı, EbediKoca’yı, Budala’yı, Ecinniler’i, Delikanlı’yı, Karamozov Kardeşler’i, Ölüler Evinden Anılar’ı, Beyaz Gecelergibi başyapıtları kahrı çekilmez bu dünyaya kazandırdın. Roman  “yeraltı” ve yer üstü olarak nitelendirilebilecek iki bölüm halindeydi Eserde "Yeraltı Adamı" olarak tanınan karakter romanının ilk bölümüne  “ Ben hasta bir adamım “ diye başlıyordu. Yeraltındaki bu karakter bir takım itiraflar yapıyor, serzenişlerde bulunuyor, ahlakı ve diğer insanları yargılıyor, ikiyüzlü insanlara hakaretler ediyor, iç konuşmaları ile şikâyetlerini, isyanlarını ve hayıflanmalarını anlatıyor.   İkinci bölümde ise Yeraltı Adamı kısa bir müddet yer üstüne çıkmış,  önceden arkadaşı olduğu anlaşılan kişilerle hesaplaşmalara başlamış. Bu roman yazarın Sibirya’daki sürgün ve mahkûmiyet yıllarından sonra yazdığı üçüncü romanıdır. Bu roman yazara büyük bir şöhret kazandıracak olan Suç ve Ceza adlı romanından önce yayınlanmış çıktığı Avrupa gezisinde sonra basılmıştır. Bu geziden sonra sara nöbetleri ve kumar borçları yüzünden sıkıntılı günler yaşamaya başlayan yazar, yazacağı romanlar için yayıncılardan aldığı avanslar ile ayakta durmaya çalışıyordu. Bu nedenle bu romanı da çabuk çabuk yazıp bitirmek  zorunda kaldığı günlerde yazılan bir romanıydı.  Nitekim bu romanından sonra Suç ve Ceza adlı romanını yazmış akabinde Kumarbaz adlı eserini de 25 gün içinde yazıp bitirmek zorunda kalmıştı.  Çünkü yayıncı ille yaptığı sözleşme gereği  “Kumarbaz romanının 25 gün içerisinde yazmaması halinde Dostoyevski ileride yazacağı romanlardan herhangi bir hak talep edemeyecekti.” (!) Yazacağı romanların avanslarını da hastalığı ve kumar tutkusu için tüketen yazar bu romanı ile Gogol’un etkisinden kurtulduğunu ve kendi edebi kimliğini de bulduğunu kanıtlamış bu eseri ile “zihnin derinliklere de inmiş, “  yazdığı bu romanı ile sürrealist ve varoluşçu romanların da önlerini açmış oluyordu.  Yazarın “ Yeraltından Notlar” adlı romanı  “varoluşçu edebiyatı müjdeleyen bir roman” olmuştu. Bu roman A. Camus gibi bir çok varoluşçu yazar ve  bir çok düşünürün  ufkunu açan bir yapıt olarak kabul edildi. Roman “ Ben hasta bir adamım “ ifadesi ile başlar.  Kendini dış dünyadan koparmış olan kahraman iç konuşmaları ile kendini maddi dünyadan soyutlamış olarak iç çatışmalarının, öfkelerini, kırgınlıklarını, isyanlarını vb dile getirmektedir. Kahramanımız kırklı yaşlarındadır ve gençlik günlerini de sorgulamaktadır. "Kırk yaşındayım artık, şaka değil; kırk yıllık koca bir ömür ihtiyarlığın ta kendisi. kırk yaşından fazla yaşamak ayıptır; bayağılık, hatta ahlaksızlıktır! tüm samimiyetinizle, dürüstçe söyleyin, kırk yaşını kim geçer? ben söyleyeyim size: aptallarla namussuzlar. bunu tüm ihtiyarlara, o saygıdeğer, ak saçlı, mis kokulu ihtiyarların yüzüne de söylerim! tüm dünyanın yüzüne de söylerim! Buna hakkım var, çünkü ben altmış yaşına kadar yaşayacağım. Hatta yetmişe kadar! Seksenimi bulacağım!... Sizi güldürmek istediğimimi sanıyorsunuz baylar? Bunda da yanıldınız. Sandığınız ya da sanabileceğiniz kadar neşeli bir adam falan da değilim." diye yaşı ile ılgili yorumlar yapar. '' Yeraltına'' sığınmasının nedenleri ise her zaman geri planda kalmış olması,  zeki biri olduğu halde toplum ve arkadaşları tarafından dışlanmış olmasıdır. Yalnızlık ve itilmişlik duyguları içinde suçu diğer insanlara atmış onlardan hem korkmakta hem de tiksinmekte hem de insanları küçümsemektedir. Bu duygular içinde kendini bir böcekten de değersiz gören kahraman, insanların da kedinden iğrendiğini sanmaktadır.  Nefreti yüzünden bakışlarını insanlardan kaçıran kendini '' hasta bir adamım ben '' diye tarif eden biridir. Ancak içindeki çelişkilerle de uğraşmak durumundadır.  Kendine hiç güveni hiç olmadığını tespit etmiş bunu itiraf ederken bile bunun sebebinin diğer insanlardan daha bilinçli olduğuna bağlamıştır.  Herkesten daha zeki ve bilinçli olduğu için kendine güvenememektedir ama bu bile bir çelişkidir.  Ona göre insanlar ne kadar ahlaklı, erdemli, dürüst ve mantıklı gözükürse gözüksün sonuçta insanların hepsi nankördür.  Tüm insanlar bu değerleri çıkarları için kullanmakta, erdemi ve ahlakı değil çıkarlarını ön planda tutmaktadırlar. Kahraman kişisel çıkar nedir diye düşünmekte bu olgunun değişken bir kavram olduğunu varsaymaktadır. Okul ve iş arkadaşlarından uzaklaşmış kendi içine kapanmıştır.  Tanıdığı herkesten ve arkadaşlarından da nefret etmektedir.  Onlar kendisini anlamamışlar, onu hep hor görüp onunla alay etmişlerdir. Hâlbuki arkadaşları daha zeki olduğu için onu kıskanmaktadır. Arkadaşlarının hepsi daha küçük bir çocuk iken edebiyat, sanat veya bilimin değil rütbenin ve paranın peşine düşmüş akılsız insanlardır. Bu yüzden onlardan nefret eder. Hepsi onun aksine para, ün, şöhret… gibi şeylerin peşine kapılmışlar, ama o bilime, edebiyata ve kitaplara önem vermektedir. Kitaplara sığınmış,  okuduğu kitaplardan, karakterlerden etkilenmiş pek çok hayale dalmıştır. Düşüncelerini hislerini kimseye açamadığı için sarsıntı içindedir. Uygarlık insanları yalnız bırakmakta insanların duygularındaki çeşitliliği de çoğaltmaktadır. Kahraman zaman zaman yeraltından dışarı çıkmayı düşlemektedir. Bir gece bir meyhanenin içinden camdan atılan bir sarhoş görüp kavgaya karışmak ister. Ancak hiçbir şey yapamaz, üstelik ona çarpıp geçen subaya da karşılık verememiştir.  Bu olayı da unutamayan kahraman subayla bir kez daha karşılaştıklarında subaya yol vermez ve subayla omuz omuza çarpışmayı göze alır.  Ki böylece artık gururunu kurtarmıştır. Çok zaman birilerine ihtiyaç duyup onlarla birlikte yemek içmek sohbet etmek arkadaşlarının arasına girmek istemektedir ama ne yazık ki hepsinden hüsranla ayrılmıştır. Çünkü diğerlerine benzemeyi becerememekte onlardan çok farklı bir dünyada yaşamaktadır. Bir gün eski arkadaşlarıyla karşılaşmış, bir veda yemeğinde buluşmuş,  ama onlarla birlikte olmaktan son derece rahatsız da olmuştur. Arkadaşları onunla alay etmişler, onu küçümsemişler ve onun gururunu kırmışlardır. O da buna dayanamamış, çok içip sarhoş olup her şeyi berbat etmiştir. Bunun üzerine kendince intikam planları kurmuş,  onların peşinden gitmeye karar vermiş ve yapamayacağını bildiği bir çok şeyler düşünmüştür. Gittiği yerde bir kızla tanışmış kıza ev adresini de vermiştir.  Bir yandan kızın gelmemesini dilerken bir yandan da her gün onu beklemiş kıza âşık olduğunu dahi kendine itiraf edememiştir. Ona göre aşk ve evlilik birinin diğerinin üzerinde üstünlük kurma hakkı kazanmasıdır. Bir sabah yardımcısı Apollo ile tartışırken kız çıkıp evine gelir. Bu durum onu daha da öfkelendirmiş, başkaları onun kalbini ve gururunu nasıl kırdıysa o da kızın kalbini ve gururunu  sözleriyle, tavırlarıyla kırmış ve her şey daha başlamadan da bitmiştir.
Yeraltından Notlar
Yeraltından NotlarFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020129.2k okunma
·
77 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.