Gönderi

Feda edilmiş kadın
Bu bunalımlı hava içinde aylar ayları kovaladı: Kasım, Aralık 1922, Ocak 1923. Ve Ocak ayının son günü, hemşirelerden biri elinde bir gazeteyle Fikriye’nin odasına koştu. Bildiği Fransızca birkaç sözcükle, “Madam,” dedi, “bakın Mustafa Kemal Paşa İzmir’de evlenmiş!” Fikriye gazeteyi kapıp aldı hemşirenin elinden, gerçekten de gazetenin birinci sayfasında Mustafa Kemal’in bir resmi vardı. Okumaya, anlamaya çalıştı. Yan odalardan birinde yatan ve biraz Fransızca bilen bir hastaya gazeteyi götürdü. “Bakın Madam” dedi, “bu gazete ne yazıyor, bana çevirir misiniz?” Kadın gazeteyi görünce buz gibi oldu. Gerçekten de gazete Mustafa Kemal’in İzmir’de varlıklı birinin kızıyla evlenmiş olduğunu yazıyordu. Ne söyleyeceğini şaşırdı. O zamana kadar Fikriye’yi Kemal Paşa’nın eşi sanıyordu. Müslümanlarda çok evlilik olduğunu duymuştu. Belki de Paşa’nın ikinci bir eş alması çok doğaldı. “Söyler misiniz lütfen, ne yazıyor bu gazete?” “Pek iyi anlayamadım ama Kemal Paşa ikinci bir eş almış galiba.” “Ne demek ikinci bir eş? Evlenmiş mi?” “Belki muhabirler yanlış anlamışlardır. Biliyorsunuz ne ipe sapa gelmez şeyler yazıyorlar. Yanlış olabilir.” Fikriye hıçkırıklarını tutamayarak ağlamaya başladı. Odasına kapandı. Bir sinir bunalımı geçiriyordu. Hemşireler odasına girmek istediler, hepsini kovdu. Neydi bu başına gelen felâket! Hastalık yetmiyormuş gibi bir de bu evlilik haberi. Eğer haber doğruysa yaşayamazdı artık. Ne yapabilirdi ki? Bir saat hıçkıra hıçkıra ağladıktan sonra kalkıp yüzünü yıkadı ve doğru sanatoryum müdürünün odasına girdi. “Doktor bey ben gidiyorum,” dedi. “Aman, nasıl olur? Daha tedavinizin başındayız. Hem Kemal Paşa’nın emri var. İyileşmeden sizi bırakamayız. İzin verin, Ankara’ya soralım bakalım ne diyecekler?” “Hayır, hayır, benim bekleyecek zamanım yok. Ücretimi ödeyip gideyim. Beni burada zorla tutamazsınız.” “Peki Madam, nasıl istiyorsanız öyle olsun.” Hemen tren saatleri öğrenildi. Telefonla yer ayırtıldı. Fikriye alelacele valizini hazırladı. Bir taksi çağrıldı ve Fikriye, kıpkırmızı olmuş gözlerle bütün hastalara ve hemşirelere veda ederek sanatoryumdan ayrıldı. Gazi’nin evlenmesinden 18 gün sonra Fikriye İstanbul’a geldi. Nereye gidecekti? Paşa’nın evlenmesi konusunda kimden haber alabilirdi? Fuat Ağabeyi Ankara’daydı. Enver Ağabey’iyle ilişkilerinde de soğukluk devam ediyordu. Aklına Refet Paşa geldi. En güvenilir kaynak Refet Paşa’ydı. Son olarak birlikte Mudanya’dan İstanbul’a gelmişlerdi. Çankaya Köşkü’nde de o mutlu yıllarda az mı ağırlamıştı Refet Paşa’yı. Onu kendisine yakın dost biliyordu. Münih’ten ona kart atıp durumunu bildirmiş, ondan da mektup almıştı. Yolladığı son karttan anladığına göre Refet Paşa Kalamış’ta oturuyordu. Fikriye doğru o adrese gitti. Paşa oradaydı. Şaşkınlık içerisinde kendisini karşıladı. “Geçmiş olsun Fikriye Hanım, çok sevindim. Demek ki bu kötü hastalığı yendiniz,” dedi. Fikriye, “Hayır Paşa Hazretleri, ben zaten hasta değildim,” dedi. “Ciğerlerimde zafiyet varmış, iyileştim. Hiçbir şeyim kalmadı.” “Ne kadar iyi, biz de çok merak etmiştik. Hemen Ankara’ya dönmeyi mi düşünüyorsunuz şimdi? Gazi Paşamıza gelişinizi müjdelediniz mi?” “Hayır, öyle bir şey yapmadım. Önce size danışmak istiyorum. Alman gazeteleri Paşa’nın evlendiğini yazdılar, doğru mu? Ben kendisinden hiç haber alamadım.” Refet Paşa buz gibi olmuş, ne söyleyeceğini şaşırmıştı. Gazi Paşa’nın Fikriye’ye çoktan beri hiçbir düşkünlüğü olmadığını anlıyordu, ama nasıl olmuş da Fikriye bu soğukluğun farkına varmamıştı. Şimdi bu genç ve yorgun kadına bunu nasıl anlatabilirdi? Onun, nasıl bir çılgınlıkla Gazi Paşa’ya tutkun olduğunu biliyordu. Ama ne güç şeydi bunları anlatabilmek. “Evet Fikriye Hanımefendi, haber doğru,” dedi, “Paşa Hazretleri bir süre önce İzmir’de evlenmişler. Ben bu konuda yorum yapabilecek durumda değilim. Ama Gazi Paşa’nın Lâtife Hanım’ı severek evlendiğini hiç sanmıyorum. İzmir’de yaşadığı heyecan ve zaferin coşkusu böyle bir karar almasına yol açtı kanımca. Bunun çok fevri bir davranış olduğu söylenebilir. Bu evliliğin uzun ömürlü olacağı düşünülemez.” “Ama Paşam, önemli olan onun evlenmiş olması. Ya ben şimdi ne olacağım? Siz de biliyorsunuz, ben bütün yaşamım boyunca onu deli gibi sevdim. En zor günlerinde yanından ayrılmadım. Bütün sorunlarını paylaştım. Köşk’ün hanımefendisiydim. Eşi durumundaydım. Bütün dostlarını birlikte ağırladık. Herkes bana Paşa’nın eşi gibi davranıyordu. Ben gerçekten onun eşi sayılırdım. Aramızda bir nikâh aktinin olup olmaması o kadar önemli miydi? Böyle bir nikâh yapılmış da olabilirdi. Bir kadınla bir erkek bir imam ya da müftünün huzurunda, iki şahidin önünde evlenebilir, sonra da koca istediği anda kadına, “Boş düştün, seni boşadım,” der. Nikâh senedinde belirtilen bir para, yani mihri müeccel varsa onu da öder, evlilik sona erer.” “Erkeğin ikinci bir evlilik yapması birinci evliliğin sona ermesi demek değildir. Bizde şeriat kuralları uygulanıyor. Avrupa ülkelerindeki gibi bir Medeni Kanun henüz gündeme getirilmedi.” “Evet Paşam, doğru. Ama sorun biçimde değil içerikte. Eğer erkek ikinci bir kadın almışsa, ilk eşini ya da birlikte yaşadığı kadını feda etmiş demektir. Ben şimdi kendimi feda edilmiş bir kadın durumunda görüyorum.” Gazi ve Fikriye Hıfzı Topuz
Sayfa 254 - Remzi KitabeviKitabı okudu
··
30 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.