Engereğin Gözü, Zülfü Livaneli’nin 90’ların sonunda yayımladığı bir romanı. İlginçtir, onun ilk romanı ama benim okuduğum son Livaneli romanı oldu. Ondan önceki hepsini okumuştum.
Engereğin Gözü, Osmanlı sarayındaki zenci bir harem ağasının ağzından yazılmış bir roman. Yazar, hakiki isimler vermek yerine unvanları kullanıyor. Bunu birkaç sebepten dolayı yapmış. Birincisi, romanını tarihi bir roman olarak düşünmüyor. Öyle düşünülmesini de istemiyor. Ancak tarihi arka planda kullanan bir roman olduğunu ifade ediyor. Peki, romanın türü nedir derseniz, psikolojik bir roman olabilir. İktidar ve bunun mücadelesi, gel gitler, ruh halleri, insan durumları işlenmiş romanda. Yoksa geçtiği zamanı değil de hadiseleri önemsemek gerekir.
Livaneli, kardeşlerinin katledilişine şahit olan küçük bir şehzade iken, yıllarca ölüm korkusu altında odalıkta yaşayan ve ağabeyinin ani ölümüyle birden bire kendini alemin sultanı olarak bulan bir adamın, muktedir yıllarının ardından yeniden hapsedilmesini işliyor. Dediği gibi, burada aslolan tarih ya da kişiler değil, olaylar ve getirdikleridir.
Bu ruh halini başarıyla işlediğini söyleyebilirim. Harem hayatını bir hapislik ve orada yaşamayı da aslında bir talihsizlik olarak nitelendirdiğini düşünüyorum. Yani, romanda bir tarih dersi vermiyor, tarihi bir dekor olarak kullanıyor.
Elbette bunu yaparken tarihe kendi penceresinden bakıyor ve bu bakış bazı yerlerde bizim yerel bakışımızla hiç örtüşmüyor.
Roman bir gün içinde bitebilecek ebatta. Bölümlü olması kolay okunmasını sağlıyor. Tavsiye edebileceğim bir roman.
Romanla değil ama kitapla ilgili bir eleştirim ise kapağı. Açıkçası sırf kapağından dolayı almamakta direndim bu kitabı. Ancak her yeni baskıda aynı kapak devam edince, almış bulundum. Kapaktaki haremde bulunan çıplak kadın resmi, romanın içeriğiyle uyuşmuyor. Siyahi bir haremağası resimlemesi daha uygun olurdu. Yahut bir sultan figürü. Ancak bu kapağın tercih edilmesi nedeniyle kitabı okuduğum iş yerinde ve metroda kapağın üstüne beyaz bir kağıt yapıştırmak zorunda kaldım.