Gönderi

Coronavirüs salgını ile Dünya “durmaya” doğru gidiyor. Fabrikalar duruyor, spor karşılaşmaları iptal oluyor, sokaklar boşalıyor ve hayat yavaşlıyor. Bir tür ev hapishanesinde herkes bir başına olmaya zorlanıyor. Korku insanı önce donup kalmaya sonra panik halinde kaçmaya en son da savaşmaya sevk eder. Tüm Dünya korkuyor ve her gün daha çok korku pompalanıyor. Dünyanın büyük kısmı şu anda donup kalma aşamasında. Dünyanın bir kısmı ise sokaktan güvenli bir alana, evine kaçmakta. Dünya çılgınca koşmaktayken ve açgözlülükle birbirini yerken savaşırken oldu bu. Güç mücadelesinin orta yerinde, hepimizden daha güçlü bir şey, bizi ortak bir korkuda neredeyse birleştirdi. Öylesine güçlü ki, en güçlüler bile kaçamıyor. Ünlüler, aktörler, sporcular, politikacılar da ona yakalanıyor. O yüzden belki de uzunca zamandır ilk defa, herkes, hep birlikte acizliği hissediyor ve korkusuyla savaşıyor. Hayat böyledir,günü geldiğinde insana acizliğini hatırlatmanın sayısız yolunu bulur. En nihayetinde ölüm var ve herkes için var. Bana sorarsanız, hastalık da kucaklanması gereken bir durumdur. Hastalık insanın gözünü açabilir ve zihnindeki, bedenindeki yükleri arındırma fırsatı sunar. Belki de Dünya için böylesi bir yavaşlama şarttı. Hatta kim bilir belki de bu, köprüden önceki son çıkıştı. Zira binmiş bir alamete hep birlikte gidiyorduk ortak bir kıyamete. Şimdi ne mi oldu? Es verdik, veriyoruz. Gerçek korkularımız su yüzüne çıkıyor ve bazılarımız belki ilk defa hayatın en temel meselesini sorguluyor, hayat ve ölüm gerçeğini. Her şey bütüne hizmet eder ve olan biten her şey, bu bütünsellik içinde bir anlam taşır. Ancak kim olduğunu, yani bütündeki yerini, rengini, değerini unutan kişi, yaşamının anlamını da yitirir ve bütüne hizmetten kaçınır. Bu durum akut ise hastalığının adı, 'sorumluluktan kaçmak' yani her türden acı yaratmaktır. Hastalık kronik ise 'kanser' topyekûn sistemin ölümünü çağırmaktadır. Diğer bir ifadeyle, Dünya artık yaşamaya değer bir yer değildir ve bedenim de benim Dünyam olduğundan hayattan çekiliyorumdur. Bana sorarsanız Dünya bir süredir kronik seviyede hastaydı ve hastalığını inkâr aşamasındaydı. Ele avuca gelmez bir virüs hepimize inkârımızın derinliğini ve boyutlarını hatırlattı. Hastalık, her şeyden çok ve önce hastalıklı düşüncelerin ürünüdür. Mutlu ve sağlıklıysan akışta, kederli ve hastaysan kaçıştasındır. Tersinden bakarsak, insan direnç içinde ve mutsuzsa yani kaçıştaysa hastalığı çağırıyor demektir. Dünya bir süredir mutluluğu bulacağını sandığı şeyin (gücün, paranın ve o başka her ne ise onun) “daha fazlası için” savaş vermekteydi. Oysa mutluluk asla bir savaşın sonucunda gelmez. Mutluluk içerde barış, dışarıyla barış demektir. İnsanlık epeyce bir süredir kendini ve gücünü fazla önemseyenlerle var olmanın değerini küçümseyen ve hatta gücünü reddedenler arasında bölünmüştü. Dengesizlik hepimizi aynı anda bir uçuruma doğru götürüyordu. O yüzden de Dünya ağır hastaydı. Ağır hastalık insanı ya gömer ya şifacı yapar. Aynı şekilde Dünya da ya değişecek ya ölecek. Coronavirüs bize basitçe bunu hatırlatıyor!
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.