Gönderi

104 syf.
·
Not rated
·
Read in 13 hours
İncelemeyi yazmaya nerden başlayacağımı bilmiyorum. Bu bilinmezlik içerisinde bir giriş olarak arka fonda çalan Mozart’ın Requiem bestesini kullanabilirim. Çünkü kitabın yazarı ETA Hofmann, Mozart’a olan hayranlığı nedeniyle 3. ismini Wilhelm’den Amadeus’a çevirmiş ve böylece Ernst Theodor Amadeus Hoffmann (aka. ETA) ismini almış. Yazar hakkında böyle bir bilgiyi verdikten sonra kitaba dönebiliriz diye düşünüyorum. Kitapta henüz ilk bölüm başlamadan önceki sayfa da 14. Louis zamanından bir hikaye diye giriş yapılması benim merakımı da - romanın daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacağına olan inancımdan dolayı- cezbetmeye başladı. Sayfayı çevirip ilk cümleyi okuduğumda gördüğüm yine kralın ismiydi. Hal böyle olunca kitabı kapatıp gidip 14. Louis’nin hayatını okudum. İsim olarak biliyordum ancak izleyenler hatırlayacaktır. Kurtlar vadisinin o unutulmaz sahnesinden hatırladığımız, kendisine makosenleri giydirilen Doğu Bey’in “devlette benim, gelenek de benim.” cümlesinin bu kraldan geldiğini “l’etat c’est moi: devlet benim” öğrenmem bu kralla ilgili unutmayacağım bilgilerden birisi oldu. Yazar ve dönem hakkında daha fazla sıkmadan kitabın teknik kısmına geçmek istiyorum. Metnin, Türkçe okuyucusu olarak karşılaştığım ilk sorun çok fazla karakterin olmasıydı. Olay Fransa’da geçtiği için haliyle isimlerde Fransızca. Bu durumda metnin akıcılığını etkiliyor ister istemez. Yine de benim açımdan çok problem olmadı, ama Fransızca’dan sıkılanlar varsa aramızda biraz yorulabilirler. Fransızcanın bu problemini görmezden geldiğinizde, okuduğunuz tüm satırlar sizi sürekli akıp giden bir manzara silsilesine sokuyor. Bu kitabı okurken kendimi hızla akıp giden bir trenin camından dışarıyı izler halde buldum. Hani manzaranın tadını sonunu kadar çıkartmaya çalıştığınız o anların bol olduğu trenlerden. Bu aynı zamanda şöyle bir olumsuzluğu karşımıza çıkarıyor, satırlardan birkaçında veya birinde ilginizi kaybedip dalıp gittiğinizde sonrakilerle bağlantısını yakalayamayabiliyorsunuz. O yüzden dikkat isteyen bir okuma bekliyor müstakbel okuyucuları. Kitabın sayfa sayısının azlığı göz önünde bulundurulduğunda 75 sayfada bir romandan beklenen ciddiyet gösterilmiş. Yinede romantik dönemin etkilerini biraz daha az görsek iyi olabilirdi. Olaylar genel olraak aşırı derinlikli, detaylı verilmiş. Bunlar verilirken de betimleme sanatı öylesine kullanılmış ki okurken, yaşanılanları hayal etmeden durmak imkânsız gibi. Tüm bunlar sağlam bir kurguyla, gotik bir anlayışla ve son derece akıcı, duru bir çeviriyle birleşince ortaya çok güzel bir iş çıkmış. İşin hikaye kısmında da olay şu: 73 yaşında, kralın bile saygı duyduğu asil bir soylu kadının, adalet sisteminin elinden suçsuz gibi görünen bir cinayet şüphelisini kurtarması anlatılıyor. İlk başta bir Sherlock havası yakalamıştım ama sonrasında bu his Bir İdam Mahkumunun Son Günü kitabında anlatılanlarla daha çok örtüştü. İdama mahkum edilmiş bir şüphelinin itiraflarını dinlemek bu aralar hoşuma gidiyor olsa gerek. Geçenlerde de İskender Pala’nın İtiraf kitabını ve yine son zamanlarda çok zorlanarak izlediğim 1931 yapımı Türkçe'ye "Bir Şehir Katilini Arıyor " ismiyle çevrilen M filmini böylelikle anmış olalım. İncelemeyi daha fazla uzatmadan özet olarak kitabı beğendiğimi söyleyebilirim. Hem yazarın genel tavrı, hem olayların işleyişi, hem dönem beni bu kitapta mutlu eden şeyler oldu. Okumak isterseniz güzel bir kitap, biraz da olsa dört bir yanımızı Corona’nın sarmış olduğu şu günlerde farklı bir hava içerisine girmemize yardım etmesi bile okunması için yeterli. İyi okumalar…
Matmazel De Scudery
Matmazel De ScuderyE. T. A. Hoffmann · İş Bankası Kültür Yayınları · 2016449 okunma
·
52 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.