Gönderi

bunları yazmaya henüz kitap bitmeden de olsa mecbur hissediyorum. bütüncül bir bakışın değil oldukça görücü bir tipin yaklaşımını benimsiyorum kısmen. başından beri, kitapların cümlelerden kelimelerden müteşekkil olduğunu bu sebeple bütününden evvel cümle cümle neler hissettirdiğini kendi içimde tartışmış olarak ve istemeden bir sayfayı okurken okumaktan ziyade düşündüğümü fark ettim. kar, kara kitap'tan daha güzel geldi, çünkü anladım. anladığın yakın hissettirir kendini. kara kitap neydi? orhan pamuk kendini anlatmak istiyordu, en anlaşılmazı da oydu ve bir şekilde en iyisi kategorisine girdi. nedeni nasılı bu kadar basit işte. kitapta çok sevdiğim bir giriş vardı; evvela ben kâri, mekan kars, kitabın ismi ve birçok şeyin etrafında döndüğü nesne kar, karakter kerim alakuşoğlu'ndan ötürü ka. kelime oyunlarını seviyorum, bunu orhan pamuk hayranı olduğunu bildiğim ilhan deliktaş da yapmıştı kafka oteli'nde. oysa bak ne gerek var güzel abim, o orhan olmuş sen onun benzerini yapmaya çalışan biri olmuşsun. orhan pamuk üzerinden tanımlanmak hoş mu? aklım nereye değmişse onları parlatarak anlatacağım, konuşur gibi yazmayı isterdim çünkü hatalarla daha güzel olur bir yazı ama beceremiyorum. orhan pamuk bütün kitaplarında kendini anlatmak ister, hepsi de antin kuntin sanatçı tayfasındandır. arkadaş antin kuntin çünkü gerçek toplumdan biri olmak bu değil, gerçek değilsen antin kuntinsindir. -vay be genellemeye bak- orhan abi muhtar'ın ağzından kendini yazmış; "kendime örnek aldığım insanlar değişmiş, kendimi beğendirmek istediklerim kaybolmuş, hayatta da şiirde de istediklerimin hiçbiri gerçekleşmemişti. istanbul'da mutsuz, huzursuz, parasız yaşamaktansa kars'a geri döndüm." s.56 burada biraz saçmalama hakkımı kullanmak istiyorum. istanbul'da mutsuz parasız olduğu bir dönem oldu orhan abi'nin, babası iflas edince. bence kendisi istanbul'da oldukça mutlu olsa da oradan başka bir yerde yaşayamamanın hüznünü de yaşıyor, biraz hüzün de ayakta tutar insanı. o dengeyi kuran bir şehir istanbul onun için. istanbul, hüzün şehridir diyordu zaten, buna dayanarak belki bu yüzden söylüyorum. o huzuru bulmak için bu kurgu anlatım yolculuğuna çıkmış olabilir. ka ki bence orhan pamuk'un bizatihi kendisi de bu karakterdir, şöyle diyor; "iki türlü erkek vardır. birincisi aşık olmadan önce kızın nasıl sandviç yediğini, saçlarını nasıl taradığını, saçlarını nasıl taradığını, hangi saçmalıkları dert edindiğini, babasına neden kızdığını, onun hakkında anlatılan diğer hikaye ve efsaneleri bilmelidir. ikincisi ise, ki ben onlardanım, kız hakkında çok az şey bilmelidir ki aşık olsun." klasik bir tespit olmakla birlikte, çoğumuz ka gibiyiz. kafamızdaki ideal ruha hayran oluyoruz belki ipin ucunu kaçırırsa aşık oluyor; ipin ucunu tutarsa belki tanımak istiyor; ayağı yere bassın istiyor. her şeyi tüm çıplaklığıyla bilmek istiyor, işte burada bir başka sorun devreye giriyor. birini öğrenmek isterken onun düzenini yıkmak, hayatının merkezine girmeye çalışmak, girmesine müsaade etmek. bir gün kadife, ipek, ipek'in babası turgut bey, kadife'nin arkadaşı hande ve ka bir sofrada oturuyorlar. hande "başını açması konusunda baskı gören" bir kız olduğu için bununla ilgili dert yanıyor. utanıyorum, kendimi başı açık "yani çıplak" hayal ederken diye ekliyor. yani bir emri yerine getirmemenin utancını yaşadığını ifade ediyor. yoo hayır, bir lafı beş kere evirip çevirip aynı manayı vermedim. insana hayret veren bir manzarayı anlatacağım. masada yemekler var, ipek hizmet ediyor. herkes oturmuş artık masaya. ipek, açık bir kız bu arada -ve kendisi bir ateist- ipek'in babası turgut bey de yemekle birlikte rakı içecek. rakı. masada kendini bir emri yerine getiremeyeceği için parçalayan hande rakı masasında kutsalını meze ediyor turgut bey'e. turgut bey'in de bu pek hoşuna gidiyor, nasıl olsa hande bir siyasal islamcı diye. turgut bey, kadife, hande herbiri siyasal islamcı. hepsi tiksindirici. bir soru daha akla geliyor, yani orhan pamuk bu karakterleri çok iyi anlatmış ve o pencereden öyle iyi göstermiş ki sen onun pislik olduğuna inanmışsın, öyle mi? katiyen hayır. orhan pamuk'un açık ara en kutuplaştırılmış romanı. en anlayışsız, hassasiyetsiz, düşüncesiz, kaba kimliğiyle kendini gösterdiği romanı. çok kabasın abi, inanmıyor olabilirsin ama sen eşit mesafede olmak zorundasın karakterlerinle, onca kahvehane muhabbeti onca alınan not ne içindi? yav bu köye gidip birinci ağızdan köyü inceleyen yazarlara da uyuz olabiliyorum ben galiba yaşar kemal de öyleydi, orhan pamuk da. orhan abi'ye henüz bir set çekmiş değilsem de çirkinleştiği açık. profesörün öldürüldüğü o an örneğin allah'a kitaba inanan birinin neden ve nasıl çıldırdığını gayet yerinde anlatmıştı, bir gerilim filmi sahnesi izletmişti bize. sonra baktım olay lacivert'e kadar geldi. lacivert çeçenlerle birlikte grozni baskınında ruslara karşı savaşan bir elektrik mühendisi, radikal islamcı ve ortalıkla çok görünmemesiyle oluşturduğu gizem sayesinde oldukça da ismen popüler. bu lacivert düpedüz şamil basayev. lacivert'i zeki bir cani olarak gösteren orhan pamuk'un herkesin cephesinden bakabilmiş bir yazar olarak göremiyorum bu kitapta, ateistler gayet aklı selim, ötekiler oldukça zavallı. vatan yahut türban kısmınınsa asıl iğrenç kısım olduğunu söyleyeyim, herkesin asker, komutan, silah, küfür, olay, kavga beklediği tüm sahneleri itici buluyorum. vatan yahut türban isimli tiyatro sergilenirken, izleyiciler olayın olduğu sırada put gibi duruyorlar. ve işte bunu anlatan o alıntı: "yerimizden kıpırdar dikkati çekersek kötülüğün bizi de bulacağından korktuğumuz için olup bitenlere hiç ses çıkarmıyorduk." yorma be t.c. insanı
·
36 views
nosthalgia okurunun profil resmi
şerbetçi teyze diye biri yok.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.