Gönderi

ALPARSLAN TÜRKEŞ TÜRKEŞ'İN ECEVİT'E MEKTUBU ~ Memleketimiz her alanda büyük sıkınhlarla karşı karşıya bulunmaktadır. Buna, "ciddi bir buhran geçiriyor" da diyebiliriz. İnançta, düşüncede, iktisadi ve sosyal yapıda geri bırakılmış bulunan Türk milleti, ilave olarak dış kaynaklı kışkırtmaların giderek yoğunlaşhğı bir anarşi ortamına da süratle sürüklenmiştir. Siyasi kadroların memleketimizin ve milletimizin dertlerine bir an önce çare bulmaları; Türkiye'nin içinde bulunduğu geri kalmışlık çemberini kırmasına, muasır medeniyet seviyesine yetişmesine, hatta onun üstüne çıkmasına çalışmaları beklenirken, bu yapılmamış, aksine şahıs ve parti çıkarlarına dayanan kavga ye çekişmeler birinci plana alınmışhr. Neticede Türkiye, ilerlemek şöyle dursun; doğrudan doğruya varlığını tehdit eden tehlikelerin içine itilmiştir. ı 967 yılından beri silahlı eyleme dönüşen kışkırtmalar neticesinde, memleketimiz pek çok manevi ve maddi kayba uğramışhr, halen de uğramaktadır. Devletimizin içte ve dışta otorite ve itibarını ciddi şekilde sarsan bu kışkırhlmış anarşik hareketler, aynı zamanda pek çok memleket evladının da hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. Son olarak İstanbul ve Adana' da meydana gelen olaylarda iki memleket evladı hayahnı kaybetti. Bu kanlı olaylardan, hain olmayan her insanımızın üzüntü duyacağı muhakkakhr. Böyle cinayetlerin işlenmesinden, ancak fışkırhcı dış merkezler ve onlara alet olacak kadar gaflet ve ihanet içine sürüklenmiş bulunanlar sevinç duyar. Hal böyle iken siz bu olayların sorumlusu olarak MHP'yi suçladınız. Bu üzücü olaylar üzerine ciddi olarak eğilmeniz gerekirken bunu yapmadınız. Aksine bu ölümleri, karşınızdaki partileri, bilhassa şahsımı ve partimi suçlamak için birer propaganda fırsah olarak değerlendirmeye kalkhnız. Milliyetçi Hareket Partisi'ni ve şahsımı, kanlı olaylan düzenlemekle itham ettiniz. Demokratik rejimimiz, milli menfaatlerimiz ve partilerimiz için oldukça zararlı gördüğüm bu yanlış tutumdan sizleri vazgeçirebilmek ümidi içinde bu mektubu yazmaya karar vermiş bulunuyorum. Yanlış bir yolu seçmiş olduğunuzu daha açık bir şekilde size anlatabilmek için Adana ve İstanbul'da meydana gelen olaylar sonunda gösterdiğiniz tepki ve tutumun tahlilinde yarar vardır. Çok iyi hatırlayacağınız gibi yayınladığınız beyanatla; üzücü ölüm olayı üzerine hiçbir tahkikata ihtiyaç duymadan ve yetkili makamların araşhrmalannı beklemeden hükmü verdiniz, katilleri ilan ettiniz. Bu beyanahnız parti teşkilahnız tarafından bir talimat olarak kabul edilerek "Katil Türkeş" diye bağırnldı. Aynı suçlamalar Meclis'e kadar getirildi. Bütün bunlarla ne kazanılacakh? Öyle sanıyorum ki hesabınız neye dayanırsa dayansın neticede herhangi pir şey kazanamayacaksınız. Zira bu usullerle hiçbir netice alınamaz. Bundan ancak akıl dışı ve demokratik zihniyet dışı davranışları benimseyenleri yararlanır ve maalesef memleket zarar görür. Demokratik zihniyet açısından bahsi geçeri olay karşısında takip ettiğiniz yolun tahlilini isterseniz birlikte yapalım; ı- Çok partili parlamenter demokratik rejim içinde bulunuyoruz. Siz ve ben rejimin temel müesseselerinden iki particin genel başkanlarıyız. Siz mahiyeti bilinmeyen bir olayda taraftarınız olduğunu iddia ettiğiniz bir kimsenin ölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi'ni bu cinayeti tertiplemekle, suçluyor ve "katil" ilan ediyorsunuz. Bütün teşkilahnız da sokaktan meclislere kadar ayağa kalkıyor ve aynı ithamları tekrarlıyorlar. Bu son derece ağır ithamlar yapılırken, bir yandan da polis ve adliye, tahkikah yürütmektedir. Biliyorsunuz ki, böyle bir durumda Meclis kürsüsünden yorum yapılmaması gerekir. Hukuk devletinde suçların ve faillerinin tesbiti ile gerekli cezalara çarphnlmasını yapacak meşru ve resmi kuruluşlar vardır. Bunları dikkate almadan, resmi ve meşru kuruluşlara ortak koşarcasına bu kuruluş ve şahısların yerine geçmeye çalışmak endişe vericidir. Demokrasilerde suçluyu, masumu mahkemeler ve hakimler tespit eder. Siz, Ecevit'in sevmediği masumların mahkum edildiği, Ecevit'in sempatisini kazanmış suçluların masum sayıldığı bir Türkiye mi hayal ediyorsunuz? Polisin ve mahkemelerin vazifelerini üzerine alarak, katili tespit ve ilan eden ve gerekli cezayı vermeye kalkan zihniyeti, demokrasi inancıyla bağdaştırmak mümkün değildir. Böyle bir anlayış ancak engizisyon) devrinin ve günümüzün totaliter idarelerinin geçerli zihniyetidir. Polis tahkikatını ve mahkemelerin görevini üzerine alırcasına yaphğınız hareketlerin diğer bir endişe verici yönü de, suçun mahiyeti ve suçlu hakkında yanlış neticelere varmakhr. Polis ve adli tahkikatı beklemeden katilleri tespit ve ilan ettiniz. Sokak sokak dolaşarak, gazetelerde yayınlatmak suretiyle mahkeme hükmünü vermeden siz suçluyu ilan ettiniz. Peki, polisin ve mahkemelerin çalışmaları sonunda hakikat başka şekilde tecelli ederse, yani sizin "katil" olarak ilan ettiğiniz kimseler masum çıkarsa ne yapacaksınız? Vicdanınız, partiniz, size güvenle bağlı olan insanlar ve bütün milletin önünde, nasıl hesap vereceksiniz. Nitekim son iki olayda yürütülen adli koşuşturma da bu istikamette gelişmiştir. İnsan varlığına değer veren ve saygı duyan bir kimse için, katilleri masum, masumları katil ilan etmekten daha büyük bir insanı ve vicdani sorumluluk olabilir mi? Memleketteki vatandaşlar arasında gerek ideolojik, gerekse özel sebepler dolayısıyla çahşmalar çıkabilir. Bu arada hayahnı kaybedenler olabilir. Bütün dünyada olduğu gibi, memleketimizde de böyle olaylan üzülerek görüyoruz. Bu kabil hadiselerde bir partiye mensup vatandaş hayahnı kaybettiği zaman, karşı partinin genel merkezini de "kanlı olayların tertipçisi" olarak suçlamaya kalkmanın ne ölçüde hata olduğunu bir türlü göremediniz. Böyle bir tutumla, korktuğunuz ve gelecekte Türk fikir ve siyaset alanında sizi değersiz hale getireceğinden endişe ettiğiniz bir partiyi yıpratacağınızı sandınız. Bu yanlışhr. Çünkü meşru olmayan usullerle Türk halk efkarını kendi emellerinize, alet edebileceğinizi, kabul etmek ciddi bir hatadır. İçinde bulunduğunuz durumu kavrayabilmeniz için meseleyi bir de sizin mantığınızla ele alalım. Ceyhan İş Bankası soygunu sanıkları arasında CHP İlçe Sekreteri de vardı ve tutuklandı. Şimdi bu soygunu CHP Genel Merkezi düzenlemiştir mi diyeceğiz? Tertipçilerin başı olarak Genel Başkan sıfahyla sizi görecek ve "Hırsız Ecevit" "Haydut Ecevit" avazeleriyle kitleleri memleketin sokaklarında dolaştıracak ve meclislerde sıkılmadan, kızarmadan ve çekinmeden bunu böyle tekrarlayacak mıyız? Eğer böyle yaparsak ne ölçüde haklı ve insani bir davranış içinde olabileceğimizi takdirlerinize bırakıyorum. Yine başka bir misal vereyim. İstanbul' da bir işadamından tabanca tehdidiyle para almak isteyen bir anarşistin cebinden takdir ve teşviklerinizi belirten bir mektubunuz çıkh. Bu mektubu elimize alarak, CHP'yi ve şahsınızı "Dolandırıcı ve soyguncu" olarak ilan edebilir miyiz? Etmeye kalkışırsa bundan şahsımız ve memleketimiz ne kazanır? Partiler (Demokratik rejimin vazgeçilmez müesseseleridir. Fikirlerimizdeki uyuşmazlık ne olursa olsun farklı görüşler dolayısıyla birbirimizin politikalarını ne ölçüde tenkid edersek edelim, iftiradan haksız ve meşru olmayan suçlamalardan daima uzak kalmak konusunda samimi isek inanmadıklarımızı söylememeliyiz. Partiler arasında fikri mücadele zaruridir. Ancak iftira ve nifak yolu uzlaşmaz bir ortamın doğmasını hazırlar ki, buradan da vatandaşlar arasında husumet kamplarının kurulmasına ve aynı milletin evlatları arasında düşman cepheler teşekkül etmesine gidilir. Sizi böyle hatalı yollardan vazgeçmeye davet ediyorum. 4- Benim anlayışıma göre partiler ve siyasetle uğraşanlar, inandıklarını menfaat hesabıyla da olsa propaganda etmemelidirler. Buna ilave olarak hatalı bir politika takip edildiği görülünce !bundan süratle vazgeçilmelidir. Sizin geçmişte şahsımı ve partimi ilgilendiren bazı konularda ciddi bir yanılmaya düştüğünüze şahit oldum. Ancak bu yanlışlık zamanla ortaya çıkhğı halde, siz hatadan vazgeçmediniz ve yanlışta ısrardan fayda umdunuz. Bunlardan konuyla ilgili gördüğüm iki örnek üzerinde durmak istiyorum. Birincisi, yukarıdaki İstanbul ve Adana' da ölen vatandaşlarımızın durumuna çok benzettiğim "Mustafa Kuseyri" hadisesidir. Hahrlayacağınız gibi komünist bir ihtilal kuruluşu olan Dev-Genç'in üyesi Mustafa Kuseyri Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde tabancayla öldürülmüştü. Bu hadise üzerine solcu bazı öğretim üyeleri bildiriler yayınlamış, yürüyüşler düzenlemiş ve bu cinayeti Milliyetçi Hareket Partili gençlerin yaphklarını sokaklarda haykırmışlardı. Siz de şimdi CHP'ne girmiş bulunan, o zaman Ankara Hukuk Fakültesi Dekanı olan ve Kuseyri için bir yürüyüş düzenleyen Prof. Uğur Alacakaptan'ı ziyaret ederek başsağlığı dilemiş ve "Komando" adını takhğınız MHP'li gençleri cinayeti işlemekle suçlamışhnız. Biz o tarihlerde MHP'li gençlerin hiçbir cinayetle ilgilerinin bulunmadığını, bu olayın katilinin yine komünistlerden biri olduğunu ısrarla tekrarlamışhk. Nitekim zaman her şeyi ortaya çıkardı. Anlaşıldı ki, Kuseyri'yi öldüren yine Dev-Genç'li, yine komünist Nejat Arun'dur. Nejat Arun yakalandı ve $uçunu itiraf etti. Bu olay yukarda zikredilen olaylara son derece benziyor. Siz ve taraftarlarınız, Kuseyri'nin katili olarak MHP'li gençleri suçlamakla yanılgı içindeydiniz veyahut siyasi maksatlarla böyle hareket ediyordunuz. Ama yürütülen adli tahkikahn sonunda asıl katil bulundu. MHP'li gençlerin masum olduğu anlaşıldı. Benim ölçülerime göre, böyle bir hata işleyen namuslu insanlara tek bir görev düşer. O da "Ben yanılmışım. Bana verilen bilgiler yanlışmış. Polis ve adli tahkikah beklemeden katil ilan etmekle hata etmişim" diyerek, suçladığınız masum memleket çocuklarından millet önünde özür dilemektir. O günden beri bekliyorum. Bunu yapmadınız, önemsiz olduğunu iddia edemezsiniz. Devleti idare etmeye talipsiniz. Ben sizin özür dilemenizi beklerken, siz tam tersini yapmakta ısrar ettiniz ve etmekle devam ediyorsunuz. 12 Mart öncesinde MHP'li gençlerini, devrimcileri kışkırthklannı, devrimcilerin kendilerini savunduklarını propaganda ettiniz. 12 Mart müdahalesi meydana gelip, Türkiye dışından idare edilen komünist unsurlar bir bir ortaya çıkarılınca bu defa da; anarşiyi çıkaran iki üç vardır. Bunlardan biri cezalandırıldı diğeri serbest geziyor demeye başladınız. Hani devrimci gençler komandoların saldırılan karşısında kendilerini savunuyorlardı? Ne oldu da, onlara da anarşist diyebildiniz ele geçen vesikalar, bağımsız mahkemelerde yapılan duruşmalar sonunda, sizin anarşinin bir ucu olarak göstermeye çalıştığınız milliyetçi gençlerden hiç mahkum olan olmadı. Ama siz, yine propagandaya devam ettiniz. Milliyetçi gençlerin kayırildiğini, suçlarının örtbas edildiğini söylemekle, devletin bağımsız mahkemelerine, hakim ve savcılıklarına, sıkıyönetim komutan ve diğer görevlilerine, valilere, kaymakamlara, emniyet müdürlerine ağır bir suçlama yöneltiyordunuz. Bu memleketin bütün hakimleri, savcıları, kaymakam, vali ve askeri şahıslan hep milliyetçi gençlerin suçlarını örtbas etmekle mi görevliydi? Bu, devlet varlığına yönelttiğiniz ağır ithamlardan hala vazgeçmemiş olduğunuzu görmekten büyük üzüntü duyuyorum. Bir politikacı, sizin başlangıçta ortaya attığınız görüşleri savunabilir. Ama bağımsız mahkemeler kurulmuş ve gerekli incelemeler yapılmış, açık duruşmalarda; devletimizin bağımsızlığını, vatanımızın ve milletimizin bütünlüğünü tehdit eden yurt dışından idare edilen beynelmilel komünizm bütün çehresiyle ortaya çıkanlmışhr. O halde mesele ne milliyetçi gençlerin tahriki meselesidir, ne de milliyetçi gençlerin anarşinin bir ucu olduğu meselesidir. Mesele, emperyalist devletlerin Türk varlığı üzerinde bazı emellere kapılmaları ve ülkemizi içerden parçalamak maksadıyla harekete geçmeleridir. Milliyetçi gençler bunun farkına varıp, hiçbir karşılık beklemeden devletleri, vatanları ve milletleri için çanlarını feda etmişlerdir. Bu durum güneşin varlığı kadar açık bir hakikat olduğu halde siz hatalı tutumunuzdan yine vazgeçmediniz ve yanlışta, zararlı olanda ısrara devam ediyorsunuz. Basın yoluyla Türk milletine de açıklayacağım bu mektubumu tamamlarken tekrar ifade etmek isterim ki, demokratik inançlara, terbiyeye ve meşru düzene aykırı yolların seçilmesi; ne seçenlere, ne memlekete, ne de rejime fayda sağlamaz. Siz milliyetçi gençliği, şahsımı ve partimi haksız ve kanunlara aykırı bir usulede ağır bir itham alhna sokmak isterken, yürüyen adli tahkikat sizi yeni bir Kuseyri olayıyla karşı karşıya bırakmak üzeredir. Böylece sizi önemli saydığım insani ve demokratik bir zihniyet uğrunda uyarmaya çalıştım. Temennim bu uyarının faydalı olmasıdır. Saygılarımla."
·
49 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.