TÜRKEŞ BEY'İN EN YAKININIDA BULUNAN DOSTU
~
Hergün Gazetesinin Sahibi Ali Sahir NARIÇ Anlatıyor:
Alpaslan Türkeş Bey'i ı944 yılında tanıdım. Yani Türk Milliyetçilerinin
zulüm ve baskılara tabi tutulduğu talihsiz günlerde çok ağır ithamlar
karşısında idam talebiyle yargılandığı o günlerin başlangıcını
iyi bilmek anlamak gerektiği düşünceleriyle unutulan o günlerin tazelenmesinde
fayda görmekteyim.
Vatana ihanet suçu ile yargılanan Milliyetçilere aklın ve vicdanın
kabul edemeyeceği zulüm ve işkenceler reva görüldü. Sanıkların bazılarının
nıüdafaalannda tabutluk adı verilen işkence odaları anlahlıyor.
Duruşmalar başladı Tophane Binasının hemen önünde Merkez
Komutanlığı Binası vardı. Arkası hapishane olarak kullanılan binanın
tanı karşısında Malul Gaziler Yurdu olarak ta kullanılan iki katlı binada
Sıkıyönetim Mahkemesi kurulmuştu.
O günlere kadar Türkeş Bey'i hiç görmemiştim. Kendisini üsteğmen
olarak vazife gördüğü günlerde yanında yedek subay olarak bulunan
hemşehrimiz bize bir mektup gönderdi. Türkeş Bey'in ailesinin, çocuklarının
ne kadar zor durumda olduklarını, İstanbul'a geldiklerinde kendilerine
yardımcı olmamızı rica ediyordu. Yakınlan, dostları kapılarını
kapatmış, maddi manevi zorluklar içinde olduklarını anlatıyordu. O
günün şartlan içinde yardımcı olmaya çalışhnı. Rahmetli annesi Zehra
Teyze ve hanımı Muzaffer Abla ile dostluk, gönüldaşlık kurdum. Ve bu
dostluk çok uzun süre devem etti. Haftanın belirli günlerinde kendisine
yiyecek, çamaşır v.s götürür hapishane görevlileri vasıtasıyla mektuplaşırdım.
Bazen kızlan ile görüştürmek imkanı bulurdum. Uzun bir
müddet sonra bir gün görevlilere ricada bulundum, bizi görüştürnıelerini istedim. Beni boş bir salona alıp beklettiler. Türkeş Bey geldi etrafa
bakındı, çok genç yaşta olduğum için beni tahmin edemedi. Beni fark
edince kucakladı, yıllar süren dostluğumuz böyle başladı.
27 Mayıs neden ve nasıl oldu? Bu soruyu Türkeş Bey'e çok sordum.
Özet olarak bana anlattıkları şöyle; ı950 seçimlerinden sonra iktidarı
kaybetmiş olmayı bir türlü hazmedemeyen Cumhuriyet Halk Partisi İktidara
karşı her türlü tahriki denedi, seçimler tekrar iktidar olma ümidini
taşımayan C.H.P kışkırtma yolu ile Demokrat Partiliyi bunaltma
yolunu deniyordu. Hesapta askeri bir hareket söz konusu idi. O günkü
şartlarda askerlerin büyük bir kısmı İnönü'yü tutuyordu. Komutanlar
ona tabi olmakla övünüyorlardı. Aleni olarak kin ve intikam tavrı sergileniyordu.
Ordunun tahrik edilmesi için ne mümkünse yapılıyordu.
Basın C.H.P'yi destekliyordu. Talebe hareketleri başlamıştı. Memlekette
sıkıyönetim ilan edilmiş ve Asker kısmen darbeye hazırdı. Genel Kurmayda
her odada bir ihtilal komitesi teşekkül etmişti. Ben Adnan Menderese
hitaben bir mektup yazıp gönderdim. Siyasi havanın yatışması
için bazı tavsiyelerde bulundum. Hükümetin istifa etmesini, bazı bakanlarını
değiştirilerek yeni bir hükümetin kurulmasının uygun olacağını
anlatmaya çalışhm. Bu mektup Askeri Harekattan sonra Cemal Gürsel
tarafından yazılmış olarak kamuoyuna duyuruldu. Ortalıkta öyle acayip
iftiralar dalaşıyor ki, Askeri Harekat kim tarafından başlahlsa başarıya
ulaşacak hale geldi. Endişeler öyle boyutlara ulaşh ki ölçülü olmayan
bir hareket son derece kanlı, vahim sonuçlara dönüşe bilirdi. Bu durum
karşısında bize düşen görev en ucuz bir şekilde badireyi atlatmak oldu.
Benim ilk günkü beyanım tarafsız olarak başlatılan harekat bir gün sonra
şekil değiştirmeye yüz tuttu. Komite üyeleri harekatın başına İsmet
İnönü'yü getirmek istiyordu. Hiçbir siyasi parti lehine yapılmayan bu
harekahn İnönü'nün gelmesiyle C.H.P. için yapılmış olacaktı. Ani bir
kararla emekliliğini bekleyen Cemal Gürsel'i İzmir'den uçakla getirip
Milli Birlik Komitesinin başına oturttuk. Buna pek itiraz eden olmadı.
Fakat zaman içerisinde, anlaşmazlıklar artmaya başladı. Yüksek rütbeli
komite üyeleri, Demokrat Partilileri mahkeme edip, bazılarını idam
etmeye kararlı idiler. Bunu çok yanlış ve sakıncalı olduğunu anlatmaya
çalışhk. Mümkün olmadı. Bir gün toplantıya girdiğimde ellerinde ki listelerden hakimler seçtiklerini gördüm. Demokrat parti ileri gelenlerini
yurt dışına gönderme teklifimizi kabul ettiremedik. Tartışmalar büyüdükçe
büyüdü, ta ki 13 Kasım'a kadar. 13 Kasımda evlerimizin kapısını
kırarak, çoluk çocuğumuzla birlikte beni 13 arkadaşımızı zorla uçağa
bindirerek sürgüne gönderdiler. Türkeş'le mektuplaşmamız, Hindistan'da devam etti. Bir gün Fatihte
oturduğumuz eve baskın yaptılar. Ben evde yokken evin altı üstüne
gelmiş. Öyle ki soba borularının içine varıncaya kadar aramışlar,
mektuplan ve birçok kıymetli kitaplarımı götürmüşler. Eniştem Ahmet
Çakır'ı tutukladılar. Yassı adaya tünel kazıp Menderes ve arkadaşlarım
kurtarma teşebbüsü olarak basında yer alan bir grup, beş buçuk ay balmumcuda
hapis yath.
Hindistan dönüşü bir gün Türkeş Bey'le beraberdik. O günlerde
benim ümitsiz ve perişan halimi görünce teselli amacıyla şöyle dedi.
Üzülme biz doğru olanı yaphk, yine ömrümüz oldukça yapabileceğimiz
mücadeleyi devam ettireceğiz. Sonuçlan görmemiz bize nasip olamaya
bilir. Bizden sonra gelecek nesiller, daha mükemmel işler yapar ve sonuçlarını
görürler.
Alpaslan Bey gerçek bir Milliyetçi azimli ve kararlı bir vatanseverdir.
Hayah boyunca uğradığı haksızlıklar ve karşılaşhğı badireler onu
hayal kırıklığına uğratmamış ve yolundan döndürmemiştir. Üç kere
idam talebiyle yargılanmış, ceza görmemiştir. Bunlardan biri Turancılık
davası, ikincisi Talat Aydemir'le ilgili dava, üçüncüsü de 12 Eylül' de
açılan M.H.P. davası.
Türkeş bu günlerde sağ olsaydı eminim ki Türk Siyasi Hayatında
yapıcı ve uzlaşmacı, karakteriyle çok faydalı roller üstlenirdi. Siyasi
hasımları tarafından devamlı kötü gösterilmek istenmesine rağmen,
Alpaslan Türkeş Türkiye Tarihinde parlak bir yıldız olarak kalamaya
devam edecektir. Kendisine Yüce Allah'tan rahmet ve mağfiret temenni
ediyorum.