Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

118 syf.
·
Puan vermedi
Matematiğin Aydınlık Dünyası bir matematikçinin, matematiğin ne kadar yakınında ya da uzağında olduğunu anlaması için mutlaka okuması gereken bir kitap. Kitap 4 bölümden oluşuyor. 1. Bölümde anlatılanlarda bana katanları şöyle ifade edeyim. Hepimizin aslında sözde bildiği üzere Matematikte ezber diye bir şey yoktur ve matematiğe gerekli sevgiyi beslersek onu anlarız hayatımıza katabiliriz. Pekala bu matematik nerden çıktı böyle? İhtiyaç ve merakın doğurduğu bir bilim demek istiyorum ben. İnsanların matematikle uğraşmaya başlamasının temelinde yatan iç güdü bir şeyleri önceden bilme ihtiyacı. Tabi matematik ilerledikçe diğer tüm bilimlere ışık tutuyor. Fiziğe pek ilgim olmasa da şu satırlar dikkatimi çekmişti. Maxwell'in matematik sayesinde manyetik alan, elektrik alanı ve ışığın birbiriyle sadece bağlantılı değil aynı şeyin değişik görüntüleri olduğunu ispatlaması. Kitabın bir yerinde çok güzel bir konuya değinmiş. Bu da kendime şu soruyu sormama vesile oldu. Ben matematik eğitimi mi alıyorum yoksa bir matematikçi miyim? Bir matematikçi olmadığımı, aslında matematiğe yeterli ilgiyi duymadığımı kendime itiraf ettim. Fakat kitabı okudukça bir matematikçi olmak isteyecebileceğimi anladım. Matematiğin icat mı keşif mi olduğu konusuna gelince benim görüşüm de Ali Nesin gibi. Matematik bir keşiftir. Bir yerlerde keşfedilmeyi bekler. Bu kitapta bir de Galois'i tanıma fırsatı buldum diyelim. Daha önce adini duymadığım bir matematikçi. Bir matematik tutkunu. Ölmeden bir gün öncesini, ertesi gün öleceğini bile bile, matematik ile geçiriyor. Ne büyük bir tutku. Yaşarken kıymeti bilinmese de kendi adıyla bir teorem bırakmış geriye. Sayılarla ilgili anlatılanlar beni hem güldürüyor hem de düşündürüyor. Bir dönem ve hatta günümüzde bazı kabileler bile çok az sayıyla yetinebiliyor. 1 ve 2. 2'den sonrası ise çokluk için ifade ediliyor. Bilgisayar sistemlerinde kullanıldığı gibi. Ve tabi 0'ın keşfinin bu kadar geç gelmesi de ilginç bulduğum durumlardan biri. Varlığı ve çokluğu ifade etmek için sayılar kullanılırken yokluğu ifade etmek için bir sayıya ihtiyaç duyulmamasıydı bana garip gelen. Kaşifimiz Harezmi'ye çok şey borçluyuz. Bir de Ömer Hayyam var tabi. Pascal üçgeni, binom teoremi, aritmetik dizi toplamlarını bulmuş fakat kendini iyi pazarlayamadığı için bu buluşlar başkalarına mâl olmuş. Kitabın bir yerinde sonsuzluk kavramından bahsediyordu. "Aynı Yıldızın Altında" adlı bir film izlemiştim. Şöyle bir cümle geçiyordu. "Bazı şansızlıklar diğer bazı sonsuzluklardan büyük olabilir. Mesela 0 ve 1 arasındaki sonsuz sayı 0 ile 2 arasındaki sonsuz sayıdan daha azdır." Kitapta da aşağı yukarı buna benzer şeyler söylüyordu. Gelelim Eflatun ve Gödel'e. Eflâtun biz matematikçileri bir peyzaj mimarı olarak addederken Gödel daha gerçekçi bir yaklaşımla matematikte her şeyin ispatının mümkün olmadığını gösterdi. Aynı şekilde Abel'de 5. Dereceden polinomları çözmenin genel bir kuralı olmayacağını ispat etti. Gelelim kitabın 2. Bölümüne. Bu kısım beni birinci kısım kadar etkilemedi. Sonsuzluk başlıklı bu kısım spiraller, helisler ve elipsleri de içine alıyor. Bunların yanı sıra yeni duyduğum bir isimden bahsediyor. Hipparkhos . Trigonometrinin babası denebilir. Ki trigonometriyi çok sevdiğimden bu isme sempatim oluşuyor. Kitabın biraz daha ilerleyen sayfalarında daha çok astronomi ve matematiğin ilişkisinden bahsediyordu. Bunlar bana çok cazip gelmeyen konulardı. Belki daha önce defalarca duyduğum konular olduğundan. Bu bölümde en fazla dikkatimi çeken şey Pisagor oldu. Dik üçgen teoremini Çinlilerden öğrendiğini öğrenmek beni biraz şaşırttı. Ne de olsa herkes gibi ben de bunun Pisagor'un teoremi olduğunu sanıyordum. Ve bir de Pisagor'un kurduğu tarikat var. Bu tarikatın inancına göre evrendeki her şey sayılarla ifade edilebiliyor. Yalnız kenar uzunlukları 1 birim olan dik üçgene gelince iş değişiyor. Hipotenüsün uzunluğunu tam sayılarla ifade edilemeyeceğini anlıyorlar fakat bu konuyu kapatıyorlar. Bu da bana ilginç gelen bir Pisagor hikayesi. Kitabın 3. Bölümünde bazı yaşayan matematikçilerimizin matematik hakkında görüşlerine yer verilmiş. Yine bu görüşlerle birlikte kendime matematikle ne kadar mutluyum sorusunu yöneltiyorum. Onlar kadar değil fakat bu gerçekleşebilir. Önemli bir matematikçi olan Apollonius'tan bahsediyor kitap. 8 ciltlik bir kitap yazmış konik kesitleriyle ilgili. 7 cildi duruyorken 8. Cilde ne olduğu hakkında bilinen bir şey yok. Fakat bu konik kesitleriyle ilgili buluş Apollonius'a "Büyük Geometrici" denmesine sebep oluyor. Ve yüzyıllar sonrasında Kepler'in bu bilgileri uzaya mâl etmesine. Önemli bir bilim adamı anlaşılacağı üzere. Ve yine büyük bir matematikçi olan Thales'e değiniyor kitap. Thales mısır piramitlerinin ölçümünü büyük bir ustalıkla yapmalarını sağlıyor Mısırlıların. Ve bugün bilinen adıyla "üçgenler teoremi"ni buluyor. Asal sayıların sonsuz olduğunu Öklit söylemiş. Bugün sonlu sayıda olduğunu düşünmek yanlış olurdu zaten. Kitabın 4. Bölümünde daha çok Osmanlı'ya damgasını vuran bilim adamlarından bahsediyor. Fakat onun öncesinde benim yine bilmediğim bir isimden. Gauss. "Matematik; bilimlerin kraliçesidir." sözünü söyleyen ve kendisine "Matematiğin Kralı" denen bilim insanı. Matematiğe tam olarak ne bıraktığını kitapta anlatmamış olsa da çok önemli olduğunu anlayabiliyorum. Ve bu bölümde Arşimed'in suyun kaldırma kuvvetini bulmasını, Newton'un yer çekimi kuvettini bulmasını, Piri Reis'in haritalarının o dönem ki şartlar için muazzam nitelikte olmasını, dünyanın yuvarlak olduğunu aşağı-yukarı bütün matematikçilerin bildiğini fakat dönemin şartlarından ötürü söyleyemediklerini anlatıyor. Genel anlamda matematiğe ilgi uyandıracak türden bir kitaptı. Sadece bir kere okunup bırakılacak türden değil zaman zaman yanımızda taşımak isteyeceğimiz bir kitap.
Matematiğin Aydınlık Dünyası
Matematiğin Aydınlık DünyasıSinan Sertöz · Tübitak · 2020675 okunma
·
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.