Gönderi

... Dev bir gözetleme toplumu Robotların dünyayı ele geçireceği, insanların yapay zekânın kölesi olacağı, dünyanın sonunun geleceği ve sadece zenginlerin başka bir gezegende yaşamına devam edeceği gibi başlıklar son dönem distopya romanlarına ve filmlerine en çok konu olan başlıklardan birkaçı. Hepimiz bu konularda endişeliyiz fakat yakın gelecekte bunların mümkün olmayacağını düşünüp o filmleri keyifle izliyoruz. Fakat hayatımızı kolaylaştırmak vaadiyle hayatımıza giren teknolojiyle geçmişteki distopyaların hemen hepsinin bir bir gerçekleştiği bir dünyada yaşıyoruz. Bazen rutin hayatın içinde şaşırmış bir şekilde "Big Brother"ı anarken buluyoruz kendimizi. Teknolojiyle beraber dev bir gözetleme toplumunun içindeyiz aslında. Sokaktaki binlerce güvenlik kamerasıyla attığımız her adım kayıt altına alınıyor, sosyal medyayla sayısız insan her gün bizi izliyor. Başkaları tarafından denetlendiğimiz bu çağda biz de kendimizi sürekli kontrol altında tutuyoruz ve denetliyoruz. Bu denli yapay zekânın olduğu bir çağda özgürleşmekten söz etmemiz mümkün değil; olsa olsa esaretten, bir robota dönüşmekten konuşabiliriz. Black Mirror dizisi bize "Aslında tam da bunu yaşıyoruz" dedirtiyor. Sosyal medya "like"larına göre hayatımızı idealize etmeye başlayalı uzun zaman oldu. Klavye başındakilere kendimizi bir türlü beğendiremediğimiz için siber zorbalıklara yeltenenlerimiz hiç de az değil. Siber zorbalıkların neticesinde sosyal medya intiharlarına bile şahit oluyoruz; bazen yaşamına canlı yayında son verenleri bir dizi izler gibi hayretle seyrediyoruz. Teknoloji özgürlüğe mani mi? Geçtiğimiz günlerde en enteresan teknolojilerden birine şahit olduk. Sanal gerçeklik gözlüğüyle, ölen kızıyla bir parkta buluşan anneyi izledik. Kızını yıllar sonra tekrar görünce ağlayan anne "Belki de bu bir cennet" cümlesini kuruyor ama bir başka açıdan bir cennetten çok bir distopyanın gerçekleşişini de görmüş olduk. Teknolojiyle bir bakıma gözetleme, denetleme, yargılama özgürlüğüne tanık olduk fakat aynı şekilde bunların nesnesine de dönüştük; istediğini düşünme, istediğin gibi yaşama, istediğini yazma hürriyetini getirdiğini söyleyebilir miyiz teknolojinin? Mesela, her an bir yerden bir linç girişimi gelebilir. "Herkes bir gün ünlü olacak" deniliyordu ve şu dönemde o ünün sosyal medya linçiyle gelmesi bile mümkün. 1500'lü yıllardan itibaren düşünürlerin farklı zamanda kurguladıkları ütopyaların hiçbiri aradan beş-altı yüzyıl geçmesine rağmen gerçek olmadığı gibi kurguladığı ideal dünyaya yaklaşamadı bile. Ama tasarlanan distopyaları bir bir yaşıyoruz. Hatta bazı ütopyalar düpedüz distopyaya dönüştüler. Belki de tüm ütopyalar sahiden de bir distopyadır. Muhtemelen Thomas More da böyle hayal etmemişti. Sena Subaşı
·
18 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.