Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Nietzsche ve Schopenhauer'da Feminizm
Klasik bir felsefe okuru −oldukça haklı olarak− Sokrates’i, Platon’u, Aristoteles’i ve Kant’ı ya da –oldukça haksız olarak− Schopenhauer’u, Nietzsche’yi birer "kadın düşmanı" olarak okumakta ısrar eder. Bu ısrarlı okuma, bazı coğrafyalarda sosyolojik bir mevzi kazanmıştır. Lakin bu sosyolojik motivasyonun ve eğilimin ötesinde, Nietzsche ve Schopenhauer’un felsefi duruşlarının tarihsel analizinin yanlış yapılıyor olması, klasik bir ön yargıyı besler. Bu ön yargı neticesinde, varoluşçu felsefenin yapı taşları ve saygın öncüleri olan Schopenhauer ve Nietzsche’nin, kadını "doğuştan aşağı bir varlık" olarak tasarladıklarını düşünecek denli bir garabetin içerisinde buluruz kendimizi. Oysa durum, belki de tam tersi şekildedir; Nietzsche ve Schopenhauer bugün üzerinde tepindiğimiz feminizmin görünmez öncüleridir. (...) 19’uncu yüzyıl bütün yönleriyle bir "yüzleşme" yüzyılıdır. Hatta diyebiliriz ki bu yüzyıl, şeytan olmayı göze alabilmişlerin, Nietzsche’nin, Schopenhauer’un, Kierkegaard’nun, Rimbaud’nun, Darwin’in, (belki kötü bir örnek olarak) Marx’ın yüzyılıdır. Toplumsal cinsiyet, bir ahlaki mesele olarak bu yüzleşmenin bir parçasıdır. Nietzsche ve Schopenhauer’un sık sık "kadını" işaret eden ve azdırıcı şekilde tekrar eden nefret ve öfke dolu söylemleri, bir felsefi sistemin parçası değildir. Bu, tarihsel bir dikkat kesilmedir. Bu, kadına yöneltilmiş "varoluşsal bir ok" değil, yeryüzünde var olan kadını tarihsel olarak sarsma girişimidir. (...) Öyle de olmuştur: Feminist hareketin tarihsel kanının aktığı yer olan, Simone de Beauvoir’nın "varoluşçu feminizmi (kadın doğulmaz, kadın olunur)" 19’uncu yüzyılın yıkıntıları arasından yeşermiştir. Beauvoir’nın, özgün feminizmini üzerine oturttuğu temel, şaşkınlık verici biçimde oldukça "Nietzscheyen" görünmektedir. "Kadın" ya da "erkek" olsun, doğuştan bir beceriye, bir niteliğe, bir aidiyete ya da bir ayrıcalığa sahip olmadığı gibi, doğuşu itibariyle bir toplumsal role ya da konumlanışa da talip değildir. Ezcümle; Nietzsche’nin Salome ile yaşadığı hayal kırıklığı ve gençliğini beş kadınla aynı evde geçirmesi ya da Schopenhauer’un gençliğinde yaşadığı hayal kırıklığı ve aşk acısı; onların tepkisel felsefelerinde bir öfkeye dönüşmüş görünür; bu reddedilemeyecek kadar içtendir. Fakat soğukkanlılıkla tespit edilmelidir ki; bu öfke "ilkesel" değildir. Velev ki bu öfke "yönelmiş" dahi değildir. Gel gelelim bu da zaten bir "aklama" girişimi değildir, tarihsel olan hiçbir şey bütünüyle ak ya da bütünüyle kara değildir… Hölderlin yurdunuz, Tagore göğünüz, Camus yar, Nietzsche yardımcınız olsun.
Hamza Celaleddin
··
48 görüntüleme
Felsefik biri okurunun profil resmi
👏🏻👏🏻👏🏻
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.