Gönderi

"...Artık dinin de bilimin de üzerimizde eskisi kadar etkisi yok. Çağın hakimi onlar değil artık. Yarını düşünmez olduk. Birbirimizle, kendimizle ve gezegenimizle olan ilişkilerimizin temelinde “Benden sonra tufan” anlayışı yatıyor. Türümüz, bir boşluğun, bir vakumun içinde görüyor kendini. Başını kuma gömen devekuşu gibi biz de tür-merkezci bir dünya düzeni yarattık. Totalitarizmimiz, türümüzün abartılmasından, türümüzün kendisini her türlü güzelliğin ve yıkımın yaratıcısı olarak görme megalomanisinden kaynaklanıyor. Biz ne çoğunluğuz ne de kudretli. Ve evren de, uzay içinde bir sivrisinek kadar bile büyük olmayan bir toz zerreciği. Totaliteriz, çünkü hiçbir şeyi kendimizle kıyaslamaya değer bulmuyoruz. Yeryüzünde ve evrende her şeyin üzerindeyiz. Zihnimizde geçmişe de günümüze de hükmediyoruz; hatta geleceğe bile. Bilimkurgu bile, insanoğlunun öneminin haklı ve doğru çıkarılmasından başka bir şey değil. Uzayın gizemini iğdiş edip kısırlaştırıyoruz, bu gizem içinde insanı tanrılaştırıyoruz. Yirminci yüzyıl sanatı, evreni ele aldığında, son derece homo sapiens merkezci bir tavır sergiliyor. Bilimkurguda bile insanın “yüceliğini” uzayın gizemine egemen kılıyoruz. 2001: A Space Odyssey (2001 Uzay Macerası), Solaris ya da Close Encounters of The Third Kind (Üçüncü Türden Yakın ilişkiler) gibi filmler, insanın kibrini kırabilecek, onu homo sapiens merkezciliğinden uzaklaştırabilecek yeni kapılar açabilirdi. Oysa, tam aksi yönde egemenliğimizi sürdürdük. Bugün kendimiz hakkında sahip olduğumuz imaj, geleceğe de hükmediyor. Kendi kendimize bahşettiğimiz bu üstünlük duygusuna zincirlenmiş olarak tüm varlıklara, her şeye ve zamana hükmediyoruz. Hükmedenleri hükmetmekten kurtaracak olan ancak kendileridir. Önce, kendimizi yarından kurtaralım. Belki de buna hep birlikte bilimkurguyla başlayabiliriz. Homo sapiens'in hükmetmediği bir gelecek düşlemekle başlayalım mı, ne dersiniz? "
·
10 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.