Gönderi

Avrupa'yı ve dolayısıyla dünyayı tehdit eden bu risk alanlarına çok kısa birer göz atacak olursak, Polonya, Litvanya sınırından tutun da Müslüman Türk kökenli orta Asya Cumhuriyetlerine kadar pek çok sorunun gizli olduğunu görürüz. 1. Polonya - Litvanya sınırı şu anda sakin görüntüsünün arkasında her an patlamaya hazır bir bomba gibidir. Burada sadece Litvanya başkenti Vilnious'un Polonya lisanında Wilno tabir edilen bir Polonya kenti olarak kabul edildiğini ve 50 yıllık bir geçmişin bu izleri asla silemediğini hatırlatmakla yetinelim. 2. Letonya ile Estonya için ise sorun bir sınır ihtilafından değil, Rusya'nın bu ülkelerdeki Rusların azınlık haklarını teminat altına almak için sözde bu ülkeleri himayesi altına alarak bağımsızlıklarını ortadan kaldıracak girişimleri sonucu doğacaktır. 3. Avrupa Kıtası'nın kırılma noktası en riskli hududu, Ukrayna ile Rusya arasındaki hudut olacaktır. Tarihi bir geçmişi olmayan, nükleer gücü çok yüksek, 55 milyon nüfuslu, çoğunluğu Ortodoks, bir kısmı Katolik, yüzde yirmisi Rus ve 2 milyona yakın Alman asıllının yaşadığı bu ülkenin aniden bağımsızlığını ilan etmesinin şaşkınlığı geçince Rusya için daima önemli bir merkez olmuş Kiev başta olmak üzere Karadeniz Donanması ve limanları, nükleer gücü, Almanya'nın egemenliğini 200 km. uzaklıktaki bir huduttan Rusya'nın yanı başına taşıma tehdidi gibi faktörler Rusya'nın Ukrayna bağımsızlığını mutlaka yeniden gözden geçirmesini gerektirecektir. Tabii bu arada Karadeniz Donanmasını ve Rusya'nın stratejik gücünü en çok etkileyecek olan Kırım'ın durumunu da göz ardı etmemek gerekir. 4. Ukrayna absesinden sonra en büyük ihtilaflardan bir tanesi Orta Avrupa'da Macaristan yüzünden yaşanacak. Trianon Anlaşması Macarların hiçbir zaman içine sinmedi. Nüfuslarının dörtte biri ile topraklarının üçte biri bugün Romanya'nın egemenliğinde. Sırbistan ve Slovakya'da yaşayan Macar azınlıklar da ayrı bir sorun. Macaristan, hudutları dışında yaşayan ve azınlık durumundaki Macar vatandaşlarından bizzat sorumlu olduğunu resmen ilan etti. 5. Risk hattı Orta Avrupa'dan doğrudan doğruya Balkanlara geçiyor. Slovakya'nın bağımsızlığı, Sırplar ile Hırvatlar arasındaki sınır anlaşmazlıkları, Bosna'nın bilinçli bir şekilde yeni bir Lübnan'a dönüştürülmüş olmasına karşılık hala bu yörede devam eden iki mucize mevcut. Bunlardan birincisi harbin Makedonya'ya bulaşmamış olması, ikinci ve en şaşırtıcısı ise Balkanlarda Yunan, Bulgar ve Türk üçlüsünün aslen uzlaşmaz düğümünün henüz bağlı durması. Balkanlardan tüm dünyaya yayılacak bir harbin kıvılcımını Avrupa'daki Müslüman Topluluklara gönüllü savaşçı ve silah teminini arttıran bir Türkiye ile Sırpların korumasını üstlenmiş bir Rusya'nın karşı karşıya gelmeleri oluşturacaktır. Bu karşı karşıya gelme konusunda bazı integrist Müslüman ülkelerin gizli olarak yapacaklara para ve silah yardımları da anlaşmazlığı körükleyici olacaktır. 6. Boğazların diğer kısmına geçtiğimizde bir taraftan Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan'da sıcak savaşın izlerini ama çok daha tehlikeli ve açık olarak yeni Müslüman Türk Cumhuriyetleri üzerinde ekonomik ve kültürel güç oluşturmak için İran ile Türkiye arasında acımasız bir mücadeleyi görüyoruz. İran ile Türkiye'nin durumunu bir miktar açmakta yarar var. Bu iki ülke pek çok bakımdan birbirinden çok kesin çizgilerle ayrılıyor. Dini açıdan Türkiye laik bir ülke, İran ise şeriatçı. Biri Sunni diğeri Şii. Stratejik açıdan Türkiye batı ile çok güçlü dostluk ve ekonomik bağları olan, İran ise batıya tamamen düşman bir ülke. Kültürel açıdan birbirlerinden son derece farklılar. Politik açıdan ise etkili alanlarını genişletme konusunda 19. yüzyılda Avrupa Kıtası'na hakim olma mücadelesi veren büyük güçleri andıran bir mücadele içerisindeler. Ankara'da bir iktidar veya Tahran'da bir rejim değişikliği bu iki ülkenin karşı karşıya gelmesi için yeterli olacaktır. Uzun yıllar batının NATO'da en uç bekçiliğini büyük bir özveri ile yerine getiren sadık müttefik Türkiye'yi batının nasıl bir tarafsızlık ilkesi ile yalnız bırakacağı ayrı bir merak konusudur. 7. Nihayet Kuzey Afrika'da Cezayir ordusunun aslında çoğunluğun desteklediği bir İslam Devleti'ne karşı daha ne kadar direnebileceği merak konusudur. Fas kendine özgü sistemi içinde bir süre daha sakin ve güvenli gözükse de Cezayir ve Tunus'un patlamaya hazır bir bomba gibi Avrupa'yı her an tehdit altında bıraktığını unutmayalım. Kendi içine kapalı bir Suudi Arabistan üstünlüğü İran gibi saldırgan bir anlayışa tercih edilmelidir. Şayet bu iki ülkede İran yanlıları hakim duruma gelirse Avrupa hem çok şiddetli bir göç, hem de bir nükleer tehdit ile karşı karşıya kalacak ve ortaya bir zamanlar Amerika'nın yaşadığı Küba krizine benzer bir kriz çıkacaktır.
·
5 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.