Gönderi

192 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 5 days
Öyle bir kitap okudum ki dayak yemiş gibiyim.
Daha doğrusu okuyalı aylar geçti ancak kitabı içselleştirmem zaman aldı ve incelemek için yeni fırsat buldum. Sihirli bir kalemim olsaydı belki o zaman bu kitabı size hakkıyla anlatabilirdim, benimki naçizane.. Toplum dayatmalarından, insan ön yargılarından ve özgürlüğe olan inançsızlığımızdan bahseden dizelerle buluştum. Her satırda bilgisizliğime, eksikliğime olan utancımdan ufaldıkça ufaldım. Yer yer çaresizlikle burkulan içim yer yer umutlar doldu. Altını çizdiğim paragrafların ardı arkası kesilmediği gibi aldığım notlara, daldığım düşüncelere ben bile hayret ettim. Bir günde okurum diye düşünürken her sayfasını ayrı hazmetmem gerektiği gerçeğiyle yüzleştim. İçeriği hakkında bilgi vermek isterdim lakin romanın işlediği kurgu verdiği yüzlerce sosyal mesajın gölgesinde kalıyor. Çünkü her bireyin kendine ders çıkarabileceği nitelikte bir eserle karşı karşıyayız. Mesela alnıma dövme yaptırmak istedim bu alıntıyı. “‘Kar gibi bembeyazdım.’ dedi kadın. ‘Kilometrelerce yol alıp kendi gökyüzümde, insan bildiklerimin arasına düştüm. Düşlerimin üzerine basıldı dostum, bulanıklaştım, eridim, tükendim.’” Okurken kurgunun içinde sürüklenirken çoğu yerde insanın karın doyurmak, barınmak gibi ihtiyaçlar için çırpınırken hayatta köle durumuna geldiği, istediklerini yapamadığı sadece istenilenleri yetersizlik duygusu içinde yapmaya çalıştığını hissettim. Hep bir şeyler için çabalamak ve sonuç aynı yerde dönüp durmak. " “Ama abi o bir orospu değil mi?” diye sordu. Taylan yine güldü. “Yahu Galip, ne farkın var ondan, soruyorum sana? Bak onun da müdürü, patronu, iş verip aldığı, bedenini kiraladığı birileri var. Senin de bir müdürün, bir patronun, ayrıca onlara bedeninin her yerini kiralattığın bir işin var! Tıpkı senin gibi milyonlarca insan böyle. Kendilerine orospu dense küfür sayacak milyonlarca insan, sistemin orospusu olup bundan zevk alıyor. O da para ile doyuyor, sen de para ile doyuyorsun. Ne yani birkaç deliğini kullandırtmıyorsun diye mi onun statüsünde olmuyorsun? O da senin yaptıklarını yapmıyor.” " Okuduğunuz üzere toplumun aksaklıklarını, sistemin kölesi haline gelmemizi sürekli eleştiriyor. “Karadeniz'in güzelim akarsularını, çiçeklerini kurutup metropollerdeki kafelerin kenarlarına yapay akarsular, çiçekler yaptık. Neşet Ertaş'ın kurban olduğu Zahide'yi unutup popüler kültürün anlamsızlıkları üzerine yapay duygular kurduk. Eski kitapların kokusundaki sonsuzluğa burun tıkayıp ,yeni kitapların çilek kokusunda yapay edebiyatı bulduk. Sosyal medyada, insanın istediği kişiliğe büründüğü yapay akla dadandık. Estetik ile yapay vücudu, kıyafetler ile yapay sınıfı keşfettik. Meyvenin, sebzenin, paranın hep yapayını ürettik. Şimdi tüm bu yapay dünyada, yapay olmayan insanı lütfen kimse düşlemesin.” Tabi bu eleştirilerden insanoğlu da nasibini alıyor.. "Farkında mısınız bilmem ama insan nüfusu arttıkça, insan nesli tükeniyor. Dünya’yı insan değil, insansızlık ağırlaştırıyor." "İlk insanın cennet ağacındaki elmayı koparışından, son insanın sevdiğini üzüşüne kadar; insan cennet bildiği her yeri talan ederdi." "Ona göre “z” harfi hayatta belirli noktalar belirleyip o noktalara düzgünce giden insanın harfiydi, “ş” harfi ise çıkarlarla dolu bir yolu kıvıra kıvıra geçen bir insanı anlatıyordu. Belki de bu yüzden doğru yolda yürüyen insan herşeye rağmen yalnı”z” , türlü yollar deneyerek belirli noktalara varmaya çalışan insanları da yanlı”ş” olarak değerlendiriyordu. " Bunlar gibi birçok eleştirisine rağmen okuyuculara umut aşılmayı asla bırakmıyor. “Bir odadaki pisliği temizlemek için süpürge gerekir, bir elbisedeki pisliği temizlemek için deterjan, bir tabaktaki pisliği temizlemek için su gerekir, bir yoldaki pisliği temizlemek için makine. Ne süpürge ne deterjan ne su ne makine. Bir kağıt, bir kalem, bir de düşlerimle dünyadaki bütün pislikleri temizleyebilirim.” " "Öğretmenim ben ise hiç dilek tutmayacağımız bir dünya isterdim." . . Hiç dilek dilemeye gerek duymayacağımız, kinden ve hırstan arınmış bir dünya, ne güzel bir dünyaydı. " Kitap akıcı, merak duygusuyla sayfaları hemen çeviriveriyorsunuz. Altını çizdiğim o kadar çok cümle var ki, -incelemeden de anladığınız üzere- tabi alıntılamaya kıyamadım, kendime sakladığım bir çok paragraf hala var. Yazar devrik cümleler kullanması konusunda çok eleştiri almış ancak benim hoşuma gitti, çünkü ben pek kurallı cümle kuramayan o devrik cümle insanıyım. Örnek “Sevgi, merdiven temizlikçisiydi. Sildiği her basamağın insanları daha da temiz yollarla yukarı çıkarttığını biliyordu, insanların çıktığı her temiz basamak için yoksulları kullandıklarını da.” Sizce de toplumsal eleştirisini bu devrik cümlesiyle çok güzel anlatmamış mı? . . . Hayat dipsiz bir kuyudur, doğduğunuz an da düşmeye başlar ve büyüdükçe boşluğa düşeriz. Kitap ben bir bilinmeyenim diyen, uçurum tepesinde eskiden evinin bulunduğu yere bilinmeyen tepe adını vermiş bir ihtiyar anlatıcımız ile başlıyor. Özellikle yazar, kitaptaki karakterlerin adını öyle özenle seçmiş ki duyguyu en derinden hissetmeniz için.. Sevgi ve Barış bir arada olmayı en çok hak eden iki kavram, iki insan, iki yürek. Biri fakir bir ailenin kızı, diğeri inşaat işçisi genç bir adam. İlk görüşte aşık oluyorlar birbirlerine ve tüm zorluklara rağmen hayatlarını birleştiriyorlar. Fakat evlenince de bırakmıyor dertler peşlerini. Geçim sıkıntısı, aile, komşular.. derken çocukları Galip, güneş gibi doğuyor hayatlarına. Tüm dertlerin geçeceğini artık hayatlarının daha güzel bir hal alacağını düşünüyorlar fakat öyle olmuyor. “Aşk, kendini kaybetmek değil, kendini keşfetmek ve her keşifte olduğu gibi, geri dönüş yolu düşünmemekti.” “Evren, Tanrı’nın lunaparkı olmalı.” “Yıldızlar, Tanrı’nın misketleri.” “Dünya, Tanrı’nın karamsarlığı olmalı.” “İnsan, Tanrı’nın yarası.” . . “Aşk, Tanrı’nın merhameti.” Hayata 1-0 yenik başlayan insanların bilinmeyenden hiçliğe yolculuğu, daha doğrusu herkesi bildiği ama kayıtsız kalmayı seçtiği yaşamlar.. Herkesin kendinden veya çevresinden bir şeyler bulabileceği ya gerçekten de böyle diyeceği psikoloji ve metafizikle yoğrulmuş bir hikayeydi.. Kitabın adı neden bu diye okumadan önce çok sorgulamıştım ama bence bir kitap adı bu kadar mükemmel olabilirdi. Çünkü kitabı okurken ve bıraktığımda aklımda bir sürü soru oluştu. Bu sorular birer fil olsalar hepsi mavi mi olurdu acaba diye düşündüm. Ve son olarak.. Gerçek filleri maviye boyamak sizler için ütopik bir fikir olsa da zihninizdekileri boyayarak başlayabilirsiniz. Umudun rengi olan mavi ile güzel yarınlara yelken açmanız dileğiyle.. Edit.İncelemem bile devrik olmuş.
Kafamdaki Fillerin Hepsi Mavi
Kafamdaki Fillerin Hepsi MaviMurat Gülen · Koyu Kitap · 2017542 okunma
·
107 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.