Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

— Peki, çıkınında ne var? Yiyecek mi, çamaşır mı, takımların mı? Arkadaş, omuzlarını kaldırıp güldü. — Bana çok namuslu görünüyorsun, dedi, kusura bakma! Uzun, sert parmaklarıyla çıkınını okşadı: — Hayır, diye ekledi, santurdur bu. — Santur* mu? Santur çalar mısın sen? — Fukaralık bastığı zaman kahvelerde dolaşıp santur çalarım. Bu arada, kimi eski Makedonya hırsız havalarını da söylerim. Sonra, bağış toplamaya başlarım.Nah, şu külahla! İçi metelikle dolar. — Adın ne, senin? — Aleksi Zorba. Çok uzun boylu bir keşişe benzediğim ve başım yamyassı olduğu için, kızdırmak istedikleri zaman 'Fırıncı Küreği' diye de çağırırlar. Ne derlerse desinler. Bir zamanlar kavrulmuş kabak çekirdeği sattığımdan ötürü bana 'Çakaçuka' da derlerdi. Sözde nereye gidersem zarar verip tünediğim için bağ kütüklerine dadanan 'Pas Hastalığı' adını da takanlar oldu bana. Başka takma adlarım da var ama, onları da başka zaman anlatırım. — Peki, santuru nasıl öğrendin? — Yirmi yaşımdaydım. Tâ Olimpos'un dibindeki köyümde açılan bir panayırda, santuru ilk kez dinlemiştim. Soluğum tutuldu o zaman. Üç gün ağzıma lokma koymadım. Tanrı ruhunu bağışlasın, babam: «Neyin var, ulan?» diye sordu. «Ben santur öğrenmek istiyorum» «Utanmıyormusun ulan? Sen çingene misin? Çalgı mı çalacaksın?» «Ben santur öğrenmek istiyorum.» Vakti gelince evleneyim diye biraz para biriktirmiştim. Görüyorsun ya, çocukluk! Kanım kaynıyordu, bir de o serseliğimle evlenmek istiyordum! Neyim var, neyim yoksa hepsini verip bir santur satın aldım. Nah işte, şu gördüğün. Santurumu alıp Selanik'e kaçtım. Recep Efendi adında, santur hocası meraklı bir Türk'ü buldum. Ayaklarına kapandım. «Ne istiyorsun ulan, Rumoğlu?» diye sordu. «Ben santur öğrenmek istiyorum!» «Peki ama, neden ayaklarına kapanıyorsun?» «Sana verecek param yok da, ondan!» «Santura çok mu meraklısın?» «Çok meraklıyım!» «Peki ulan, otur ben para falan istemem.» Bir yıl yanında kaldım. Öğrendim. Tanrı kemiklerini aziz etsin,şimdi ölmüştür. Tanrı Cennete soksun Recep Efendi'yi! Santuru öğrendiğimden beri başka bir adam oldum. Gamlı olduğum, ya da fukaralık bastırdığı zaman santur çalıp hafiflerim. Ben çalarken başkaları konuşsa duymam; duysam da konuşamam, isterim, isterim ama, yapamam. — Neden ama, Zorba? — Ee, sevda bu. Kapı açıldı; denizin uğultusu yine kahveye doldu, ayaklarla eller titredi. Köşeme daha çok sokuldum, paltoma sarındım, dayanılmaz bir mutluluk duyuyordum. «Nereye gideceğim?» diye düşündüm. «Burada iyiyim. Yıllarca sürsün, bu an!» Karşımdaki tuhaf konuğa baktım-, gözlerini üzerime dikmişti; küçük, yuvarlak ve simsiyah gözlerini; akında kırmızı damarcıklar vardı; bakışlarıyla beni deldiğini ve doyamadan yokladığını hissediyordum. * Santur: Kanun'u andıran, tokmaklarla çalınan, madeni telli bir çalgı.
Sayfa 37 - Can Yayınları MinikitapKitabı okudu
··
24 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.