Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İndigo Sendromu Olabilir...
4. Artık Bozyaka, Zincirlikuyu'da dükkan sahibi bir zanaatkâr esnaf olan babam, kısa sürede 'Adanalı Ahmet Usta' adını duyurmuş, işlerimiz de açılmıştı. Bu iş yoğunluğu, evin içinde veya mevsime göre bahçenin bir köşesinde okuduğum kitaplarla kurduğum kendi "Narnia Günlükleri"min sonu oldu. Değil sadece hafta sonları ve tatiller artık öğleden sonraları okul çıkışlarında dahi işe, yani inşaatlara, babama yardıma gidiyordum. Zaten kitaplarla çok zaman geçirdiğim için evdeki görevlerimi ve okul ödevlerimi ihmal ettiğimden şikayetçi olan babam adeta kitap okuyacağım zamanı yavaş yavaş elimden alıyordu. Hemen hamlemi yaptım ve nasıl becerdim hatırlamıyorum; orta 2. sınıfta, ikinci dönem öğlenci oldum. Annemin okuma yazması yoktu. Babam ise hiçbir okulumun bahçesinde dahi bulunmamıştır. Sorgulamadılar. Hatırlamıyorum. Veya çok sıkıştırmadılar ama daha ilk haftasında babamdan karşı hamle geldi. Sabahçı iken uyandığım saatten çok daha erken kalkıp işe gitmeye başladım. Aslında zorla işe götürülüyordum. İnşaatlarda öğlene kadar pafta kullanmaktan yanık yağa bulanmış ellerim kapkara olurdu. Ne kadar arap sabunu buladığım ellerimi inşaat yerindeki tozlar ile daha dişli hale getirsem de bir türlü ellerimin karalığı geçmezdi. Duvarda su borusu yatağı açmaktan yorgun argın, saçlarımda tuğla, beton parçaları ve üst baş toz içinde okula gider olmuştum. Başlarda, artık istediğim gibi kitap okuyamamanın verdiği gerginlik yerini 'yeni sınıftaki kızların gözünde kirli ve pasaklı görünüyor muyum?' endişesine dönüşmüştü. Kısa sürede farkettim ki, sürekli kitap okuyan sessiz, sünepe çocuktan emekçi bir ergene dönüşen yeni halim beni daha bir havalı yapmış. Bu terli, tozlu ama havalı halimle yine ders esnasında kitap okuyorum. (Bu arada, ders kitaplarını daha yılın başında okuyup hatmeden, sözel derslerde başarılı ama sayısal derslerde özellikle Matematik dersinde çok sıkılan bir öğrenciyim o sıralar. Hatta tüm öğretim hayatım boyunca okul sonrası ödev yaptığım sayılıdır.) O güne kadar dersindeki ilgisiz halimi umursamaz görünen Matematik öğretmenim başıma dikildi. Hemencecik defterin altına saklamaya çalıştığım kitabı yerinden çekip aldı. Arka kapağı okudu. Sayfalarını şöyle hızlıca kitabın kenarından döndürüp geri elime verdi. "Bir daha benim dersimde başka şeyle meşgul olma, tahtada yazanları not al." dedi. Matematik defterimi de hızlıca kontrol edip eksiklerimi tamamlamamı istedi. Bir hafta sonraki ilk Matematik dersinde elindeki kalınca bir kitabı masasına ters bırakıp ders boyunca beni meraktan öldüren aynı öğretmenim ders sonu beni yanına çağırıp o kitabı hediye etti. Matematik dersi hâlâ benim için sıkıcıydı ama artık Matematik öğretmenimi seviyordum. Derste okuduğum kitap, okul kütüphanesinden aldığım 'Yaban', Matematik öğretmenimin hediyesi ise 'Nutuk' idi. Takip eden günlerde sabahki sınıfımdan arkadaşım Murat'ın elinden çekip aldığım Kafka'nın 'Aforizmalar'ına benzer içerikte incecik 'Ölçü ve Yoldaki Işıklar 1' kitabı ile tanışacaktım. Belki de aynı ayın içinde, Dokuz Eylül'de okuyan amcası torununun uzun ısrarına; babamın gönülsüz, biraz da endişeli 'Bana parası için sakın gelme' dediği, yayın hayatına yeni başlamış neredeyse resimsiz ama bol yazılı bir gazete dükkanımıza gelmeye başlamıştı. Ve artık her gün okuyacak yeni bir şey ve beni dükkana çeken bir sebep vardı... Not: 8. sınıfta her hafta Tarık ile ortaklaşa GIRGIR alıyoruz. Murat ile birlikte NFK'nın ciltli 'Çile'sini, bir yıl sonra da yine ciltli 'Osmanlıca Lügat'ı aldık. Yıllar sonra lügat ben de 'Çile' onda kaldı. 3 Mayıs 1989, Çarşamba, FB 4 - GS 3 kupa maçının hemen ardından HIBIR'ın ilk sayısını aldım ve 210 hafta, HIBIR kapanana kadar almaya devam ettim.
·
58 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.