Gönderi

KONYA ve İNKILÂPLAR Denilebilir ki Konya inkılâba değil, inkılâp Konya’ya uymuştur Şair Ünsî’nin “Selçuk Şehnamesi”nde, “Eflâtun makam ile üç yüz lülesinden sular akan Çeşmesâri semaya ser çekmiş İskender! binalara benzeyen on iki burçlu sûru gördüm. Şah Alâüddin’in makam olan Konya, emn ü eman içinde idi. Her tarafında akarsuları vardı. Orada kaplan huylu Türkler hükümrandı. Üç yüz altmış zaviye, yetmiş hankah, yedi ulu cami, üç yüz mescit bulunuyordu. Bunların hepsinin önlerinde âbı zülâl cereyan ediyordu.” diye vasfeylediği Konya’nın tarih ve coğrafya içindeki yeri şairlere hayal ve ilham kaynağı olacak kadar büyük, sonsuzdur. Şehrin ortasında yükselen Alâeddin tepesine çıkınız! Etrafı şöyle bir seyrediniz. Konya, büyük şehir! Camiler, kubbeler, türbeler ve sonsuz bir yeşillik!!. Bir zamanlar gaza bayraklarının dalgalandığı bu tepede, Selçuk Sultanlan’nın Sarayı’ndan kalan bir parça, yaralı bir arslan heybet ve mehabetiyle bozkıra bakmaktadır. Karşıda Yeşil Türbe! Mevlâna’nın türbesi!.. Ezelî ve ebedî aşkın zaferini göklere ilân ediyor. Alâeddin tepesiyle hükümet konağı arasındaki yol, Cumhuriyetin eseridir. Bu yol geniş bir meydanla başlar, geniş bir meydanla nihayetlenir. Cumhuriyet kendi boyunu göstermek, kalabalıklara putlarını alkışlatmak için böyle sathî satıh genişlemeleri yapmıştır. Tepenin hemen eteğine düşen meçhul şehit abidesi Türk olmayan, İslâm olmayan malûm bir zihniyetin eseridir. Bu donmuş taş parçaları, sanki Atina’dan Akropol’dan yahut Roma harabelrrinden getirilmiş gibi, bu toprağa ve bu toprağın insanına yabancıdır. Hak uğruna, din uğruna, namus ve şeref uğruna can veren Mehmetçiği temsilen dikilen bu taşlar hakikatte onun ruhunu, onun Allah’ını inkâr etmektedir. Şu çeyrek asır içinde bütün Türk ülkelerinde ruhçu, vahdetçi bir dünya görüşünün eserleri, Türk İslâm eserleri istihfaf edilmiştir. Bunun yerine çok Allahlı eski Yunan ve Roma putperestliği ihya edilmiş, meydanlar putlarla doldurulmuştur. Bu putlar, bu taşlar bize bir şey söylemiyor. İ. Hakkı Baltacıoğlu’nun dediği gibi, bizim kabir taşlarımız, bunlardan daha canlı, daha manalıdır. Mussolini, eski Roma İmparatorluğu’nu diriltmek hülyasıyla “Anadolu bizim” diye bağırıyordu. Roma’nın bu küstah hortlağına bir taraftan süngümüzü gösterirken, diğer taraftan da onu tasdik ediyor, onun ölmüş medeniyetini yaşatmaya çalışıyoruz. Ankara’da, Hacı Bayramı Veli’nin türbesinin ve camisinin yanında Romalılar’dan kalma “Ogüst Mabedi” adını taşıyan bir taş yığını vardır. Herkesin Hacı Bayram olarak bildiği bu yerin adını halkımızın telâffuz bile edemeyeceği “Ogüst Meydanı” koyalım diye ayak direyen öküzler dahi görmüştük!* Sözüm ona bu muhterem zatlar milliyetçidirler. Ogüst mabedini Hacıbayram Camii, Ekekon’u Konya yapmak için, bu millet, nice canlar feda etmiş, nice kanlar dökmüştür. Konya’da “Ekekon” adında C.H.P. bir gazete çıkarır. Bu gazete bizi hâlâ Roma’ya çekmektedir. Hiçbir millet kendi topraklarında, kendini bu kadar inkâr etmemiştir. Yabancı ihtiraslara tarihî haklar hazırlayan bu gidiş, artık durdurulmalıdır. Sapanlar, sapıtanlar imana gelmeli, ihtida etmelidir. Varlığımızı, benliğimizi, Türklüğümüzü korumanın yegâne çaresi budur. Türk Müslüman, yiğit Konya, senelerin yıkıcı fırtınasına cesaretle göğüs germiş, dipdiri ayaktadır. Hemen denilebilir ki Konya, inkılâba değil, inkılâp Konya’ya uymuştur. Keçe külâhlar hafif bir kıvrıntı ile, keçe şapka hâline gelmiştir. Konya’nın her kuvvetli varlık gibi kendini saydıran, kabul ettiren, hükmeden bir ruhu vardır. Bir haftadır Konya’dayım. Bu müddet zarfında birçok Konyalı gençler tanıdım. Bu gençler memleketlerini çok seviyorlar. Vatanlarına alelade bir toprağa basar gibi basmıyorlar. Yerin üstündekiler kadar, altında yatanları da seviyorlar. Anadolu bozkırının bu temiz, bâkir ruhlu münevver gençleri Konya’yı bana daha çok sevdirdiler. Onlar nerede bulunduklarını, kimlerin çocukları olduklarını biliyorlar. Mevlânalardan, Sadreddini Konevîlerden bahsederken Hazreti demeyi unutmuyorlar. Dünyaya, kâinata Eyfel kulesinden değil, Yeşil Türbe’den bakıyorlar. Ağızlarında içki, istifra kokmuyor; Allah yolunda, millet yolunda, vatan yolunda mücadele edenlerin safındadırlar. Konya gibi, onun yiğit halkı gibi, her türlü sonradan görmüşlüğü, iğretiliği, zıpçıktılığı lânetliyorlar. Vatanlarına asırlar ve nesiller arkasından gelen bir ruhla bağlıdırlar. Konya bu idealist, temiz çocuklarıyla ne kadar övünse azdır. Millî Mücadele’nin en ağır yükünü çeken Konya, üvey evlât muamelesi görmektedir. Yalnız seçim sıralarında hatırlanan, türlü vaatlerle aldatılan Konya, seçimden sonra kendi hâline bırakılmaktadır. Bir zamanlar Ehlisalip ordularına kılıçlar sallayan, küffarı hâk ile yeksan eden Sultanların şehri, Büyük Mevlâna’nın durağı koca Konya, bahtın açık olsun!.. Ekim 1947 Konya
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.