Peyami Safa'nın 1924 kaleme aldığı bu roman, 1933'te kaleme alacağı "bir tereddüdün romanı"nın bir öncülü gibidir. Bir tereddüdün romanında İtalyan yazar Pirandello ve eseri çıplakları giydirmekten etkilenen Safa bu romanında da Roma tarihine ilgisini ve hayranlığını ilan etmekte. Tabi bununla yetinmez.
Peyami Bey yine kendini hiçbir kalıba sokturmuyor. Romanda postmodernist ögeler var fakat tabi böyle bir devir henüz olmadığından ve o da bir kahin olmadığından görüyoruz ki bu şekildeki anlatımı yazdığı eseri bilinçli olarak gördüğü bir rüya olarak ele almasından. Peyami Safa gerçekten zamanına sığamayan bir adam. Bu kitap yazılırken Sartre hayata daha yeni atılıyor, bir çalışması bile yok, Camus deseniz daha ilkokulda... ama ziyanı yok Nietzsche'yi Peyami Bey de fransızcadan okur, Fransızca ona dünya edebiyatını açan anahtardır. Bu yüzden pek doğaldır ki henüz bir varoluşçuluk akımı yok iken onun bu eserinde ve diğer eserlerinde bu nihilist-varoluşçu yaklaşımı görürüz. Zira "Canan"daki (1925) Selim ile Meursault pek de ayrı dünyaların insanları sayılmazlar. Burada da Kamil beyefendiler vardır, bu beylere benzeyen. Beyefendi dediğime bakmayın kendisi türümüzün en iğrenç örneklerindendir. Ondan daha kötü ancak Behiç karakteri yaratılabilinirdi... aman aman adını bile anmayalım.
Edebiyatımızda tabi ki bir merminin sürülüp de yakılışını ve bir bedene girişini sekiz sayfa betimleyenler vardır, bunu bulmak zor olmasa gerek, peki daha önce hiç vücuda bir mikrobun girişini ve bu mikropların kişiyi öldürüşünü hikayeleştiren bir roman okudunuz mu? İşte buna özgünlük derim.
Daha kullandığı tekniklerin yeniliği ve orijinalliğini anlatmaya çabalasak, bu yazı bitmez. Kelimelerim yetmez diyeceğim ama o zaman büyük ayıp etmiş olurum. Sanırım Peyami Safa'nın tüm eserlerini tam anlamıyla okumadığım sürece diyemeyeceğim ki bu adamın bana öğretecek başka bir kelimesi kalmadı. Her kitabında bir lügatın bir harflik bölümünü işgal edecek kadar yeni kelime öğretebilmek, bu her yazara özgü olmasa gerek yahut benim Türkçem çok zayıf...
"Şimşek"te acemi olan ve "Sözde Kızlar"da henüz konuşmaya başlayan bir çocuğun çekingenliğini yaşayan Peyami Safa bu romanında adeta açılmış, kendine güveni tam ama daha genç bir delikanlı gibi. Buradaki üslup denemeleri "Matmazel Noraliya'nın Koltuğu"nda mükemmeleşecek ve içerik yönetimini "Bir Tereddüdün Romanı"nda zirveye taşıyacaktır. Fikirleri ve bize aktarmakta çekinmediği derin bilgisi ise son eserine kadar katlanarak artacaktır.
Yalnız bu kitabı değil, Peyami Safa okumanızı diler ve tavsiye ederim!