Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

252 syf.
10/10 puan verdi
"ŞU SENİN ÜSTÜNDEKİ ET SEN MİSİN?"
JACK LONDON Zıtlıkların insanı. Bedeni içkiden nefret ederken, ruhu deli gibi içmek isteyen. Kimine göre Marksist bir proleter. Kimine göre üstün ırkın savunucusu. Kendi deyimiyle ayyaş da değil, yola gelmiş de. Içkiye olan düşkünlüğünü bilmeyenimiz yoktur. Peki ya Volstead Yasasına destek olur nitelikteki yazdıkları? 1919'da Amerika'da uygulanmaya başlayan alkol yasağından bahsediyorum. Odak noktası üretim, dağıtım ve satışın engellenmesidir. Fakat öngörülen bir tablo çıkmaz ortaya. Önce stoklar başlar, sonra işin içine kaçakçılar ve gangsterler girer. Kocaman bir karmaşa içinde kalır insanlar. En sonunda (1933) yasak kaldırılmak zorunda kalınır. Fakat birçok soruyu bırakır geride: Baskı çözüm müdür? Yasaklar, belirli davranışlarımızdan vazgeçmemize yeter mi? Yoksa tam tersine, tetikleyici özellik mi taşırlar? Kuralları kim koymalı? Ya da bizim kendimize kurallar koymamız bu kadar mı zor? Jack London'a göre en büyük sıkıntı erişilebilirlik. Hatta bunu, Çin'in afyon üretimi, ekimi ve ithalatı üzerine aldığı önlemlerle bulduğu çözümü örnek vererek açıklıyor. Ama olayın başka bir boyutu daha var. Onun içki yasağını desteklemesi, manevi sorunlara yasalarla çözüm bulma çabası, bireysel zayıflığının aksine proleter yapısının bir göstergesidir. Kendisini , dünyayı kurtarmak isteyen bir sosyalist olarak ifade eder. Ve John Barleycorn, bir nevi, onun içkiyle imtihanıdır. O da içinde birçok zıtlık barındırır. Jack London şöyle tasvir eder onu; Dost olmadığı kadar dost. Yalancı olduğu kadar doğru. Duru olduğu kadar bulanık. Bilge olduğu kadar katil. Başkaldıran bir ruhtur, serüvendir. Yasaklara meydan okuyandır. Yazarın beynine girer, onun alçakgönüllülüğünü eritir ve tıpkı onun gibi, onun ağzından konuşmaya başlar. Kitap birçok yönüyle yazarın biyografisine benziyor olsa da bazı kısımlarda, olmak istediği kişiyle köşe bucak kaçtığı kişi arasında ikilemde bırakıyor. Onun beyninin içinde yasaklarla sınırlandırılmaya çalıştığı şeytanı okuyor gibi hissediyorsunuz. Aslında yazarın içsel mücadelesi pek çok başlık altında incelenebilir. Doğumundan tutun da yazarlık yani sanatçılıkla, proleterlik arasındaki çizgide nereye ait olduğunu sorgulayan halini ve bir yere ait olma çabasını son raddeye çıkarmış. Kendi zihninde yarattığı, sınırlarını kendi çizdiği muhteşem bir dostluk kavramının tersine hep yalnız kalmış. Önce kimsesizliğin sonra zenginliğin yalnızlığını yaşamış. Içki ve intihar temasının yoğun bir şekilde işlendiği hikayede eksik bir şey var. Sevgi. Yokluğunda insanları yarım bırakıp cehennemi yaşatan en güçlü ve kadim duygu. Bedeni sarhoş olanlarla beyni sarhoş olanların karşılaştırmasını çok güzel bir şekilde yapıldığı bu kitapta, özellikle sonlara doğru, muazzam düşündürücü ifadeler var. Yazar, ben'in, bilinenin, ruhun, bedenin, düşün ne olduğuna dair yaptığı çıkarımlarla ölçüsüz bir derinlik yakalamış. Onun sözleriyle bitireyim; "İYİ KÖTÜDÜR, GERÇEK ALDATMACADAN, YAŞAM İSE BİR ŞAKADAN İBARETTİR.." Keyifli okumalar..:)
John Barleycorn
John BarleycornJack London · Engin Yayıncılık · 19981,324 okunma
··
409 görüntüleme
Pygmalion okurunun profil resmi
Tebrik ederim, kitap üzerine yaptığınız açıklama çok başarılı olmuş. Ben de son bölümde ki beyaz mantık diye yazarın isimlendirdigi o ruh halindeyken konuşulan felsefik tartışmayı çok beğendim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.