Gönderi

“Piyer gitgide heyecanlanarak, "Şaka ediyorsun," dedi, "benim iyiliği istememde (bu isteği çok az ve fena gerçekleştirdim), bunu istemiş ve bir şeyler de yapmış olmamda nasıl bir kötülük, bir ihanet olabilir? Bahtsız kimselerin, mujiklerimizin Tanrı'ya ve gerçeğe dair bizim gibi ayinlerden ve anlamsız dualardan başka hiçbir fikri olmadan büyüyen ve ölen insanların, öbür dünyanın teselli edici inancından, cezadan ve ödülden dersler çıkarmalarında ne gibi kötülük olabilir? Kendilerine maddi yardımda bulunmak bu kadar kolay olduğu halde insanlar hastalıktan, yardımsızlıktan ölürken onlara ilaç vermemde, hastane, yaşlılar için barınak yaptırmamda nasıl bir ihanet ve kötülük olabilir? Gece gündüz dinlenmek nedir bilmeyen mujiğe Ve çocuklu karısına dinlenme olanağı sağlamam elle tutulur, kuşku götürmez bir iyilik değil midir?" diye ekledi acele acele. "Benim de yaptığım bu, tam olmasa, az da olsa yine bu uğurda bir şeyler yaptım, yaptığım şeyin iyiliği hakkında beslediğim inançtan beni vazgeçiremeyeceğin gibi başka türlü düşündüğüne de beni inandıramazsın. Önemli olan şu ki, bu iyiliği yapmanın hazzı hayatın biricik, gerçek mutluluğudur, ben bunu biliyorum, hem de iyice biliyorum." Prens Andrey, "Evet, bu açıdan bakılırsa iş değişir," dedi, "ben ev yaptırıyorum, bahçe yaptırıyorum, sense hastaneler yaptırıyorsun. O da, bu da vakit geçirmeye yarayabilir. Ama neyin iyi, neyin doğru olduğuna biz değil, bırak da “her şeyi bilen karar versin. Ama sen tartışmak istiyorsun, hadi öyle olsun, edelim." Masadan kalıktılar, balkon yerini tutan sahanlıkta oturdular.” Prens Andrey, "Hadi tartışalım," dedi, "sen okullardan," diye parmaklarını büküp sayarak devam etti, "eğitimden, vesaireden söz ediyorsun, yani sen şunu," (yanlarından şapkasını çıkararak geçen bir köylüyü gösterdi) "içinde bulunduğu hayvanlık durumundan kurtarmak istiyorsun," dedi, "onda ruhsal ihtiyaçlar yaratmak istiyorsun, oysa bana öyle geliyor ki olabilecek tek mutluluk, hayvani mutluluktur; sense onu bundan mahrum etmek istiyorsun. Ben ona gıpta ediyorum, oysa sen onu, hem de benim olanaklarımı vermeden, ben yapmak istiyorsun. Söylediğin bir şey de şu: onun işini hafifletmek. Bana kalırsa senin ve benim içini kafa emeği neyse onun için de fizik emeği öyle bir ihtiyaç, bir varlık şartıdır. Sen düşünmemezlik edemezsin. Ben saat üçte yatıyorum, aklıma bir sürü düşünce geliyor ve düşündüğüm için, düşünmemezlik edemediğim için sabaha kadar uyuyamıyorum: Tıpkı onun tarlayı sürmemezlik, biçmemezlik edemediği gibi; aksi halde o ya meyhaneye gidecek ya hastalanacaktır. Ben onun harcadığı fiziksel emeğe dayanamaz da nasıl bir haftada ölürsem, o da benim fizik aylaklığıma dayanamaz, şişkolaşır, ölür. Üçüncü olarak; daha ne demiştin?" diye üçüncü parmağını büktü Prens Andrey, "Ha, evet, hastaneler, ilaç. Kan tuttu, ölecek, sen ondan kan aldın, iyileştirdin. Sakat kalıp on yıl herkesin sırtından geçinecek. Ölmek onun için daha sade ve rahat bir iş olurdu. Yenileri doğar, onlar zaten yığınla. Eğer “soruna benim baktığım gibi, sırf işçilerinden birinin kayboluşu bakımından bakıp üzülseydin yine neyse ne ama sen onu sevdiğin için tedavi etmek istiyorsun. Hem sonra bu ne hayal bolluğu; tıbbın hiçbir zaman, hiçbir kimseyi iyileştirdiği görülmüş müdür! Ama öldürmesine öldürür!”
Sayfa 574 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
·
9 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.