Gönderi

"canım selim! nasıl çırpınmışsın bir yere tutunmak için: burhanların ortasında neler hissetmişsin!" "kazandınız. (kimse yoktu -çirkinlikten başka- selim'in yanında.)" "böyle adama (darılma ama) yaklaşmaz hiçbir güzellik doğduğu günden beri kalbinde bir delik, almak için bütün sızıları içine. her zaman utanmıştır başkaları yerine." "bir gün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklardır ki utançlarının ve suçlarının yüzünden ayağa kalkamayacaklardır." "henüz basit bir ağrı sanıyordu göğsündeki sıkışmayı." "selim! belki biz, seninle ben, kafamızdaki hürriyetle bir yerlere gidebilirdik. giderdik de! istediğimiz zaman kaçardık sınıftan. yangın çıkmasını beklemezdik. hocanın gözünden kaçarken arka kapının yanına yerleştirmiş olduğumuz kontrplak korurdu bizi. sormazdı bu tahta nedir diye. hürriyet kontrplağı. kapının gıcırtısını duyduğu zaman hoca geç kalmış olurdu, çok geç. işte böyleydik biz canım selim! şimdi ne durumlara düştük ikimiz de. sen öldün; ben de koridorlarda anlamsız bekleyişlerin içinde ölüyorum. gerçekten öldün mü selim? bu yalnızlık dolu koca dünyada bütün tutunamayanları öksüz bırakıp gittin mi?" "ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? son durağa gelmeden yolculuğun bitmeküzere olduğunu haber verdiler mi sana? birdenbire, "buraya kadar!" dediler. oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın." "yüzlerce insan, binlerce insan.. çoğu ne kadar önemsiz, ne kadar silik. içelerinden biri selim olamaz mıydı? miyonların içinde sadece bir selim. bu tabiat kanunları ne kadar insafsız, diye düşündü. kime zararı dokunur bunun? hepsinin eli, ayağı, başı var... selim gibi. ne olur bu kadar el, ayak, baş bir araya gelse de sadece bir tanecik selim çıksa aralarından; ne olur bir tane selim olsa. elimi sallar çağırırım: koca budala, derim, nereye gidiyorsun gene dalgın dalgın? olmaz, olamaz! yok olamaz insan. hareketleri, gülüşü, birlikte yaptıklarımız: nereye gitti hepsi?" "bütün hayatımızı yersiz çekingenliklerle mi geçireceğiz olric?" "selim artık hepimizden küçük olacak esat. hepimiz yaşlanacağız: saçımız dökülecek, derimiz buruşacak. kendimizi, aynada gördüğümüz ihtiyar suratımızla tanıyacağız. fakat selim hep yirmi sekiz yaşında kalacak bizim için." "onları öfkeme layık bulmuyorum. öfkem bana ait bir şey. yakın hissetmediğim birine nasıl gösteririm onu. onlara da size davrandığım gibi davranmış olurum. asıl o zaman kötülük etmiş olurum size." "insanlar! neden kaybolup gitmeme seyirci kalıyorsunuz? benden ne kötülük gördünüz?" "fakat erkek, gizlemeye başlayınca bir kere, kutsal birliğin tehlikede olduğu kuşkusuna kapılmakta haklıdır kadın." "ben iç dünyama dönüyorum. orada hayal kırıklığına yer yok." "oysa ben her an sana bakmak, bir sözünü kaçırmamak; bir kıpırdanışını, yüzünün her an değişen bütün gölgelerini izlemek, her an yeni sözler bulup söylemek istiyorum. her mevsimde, her gittiğimiz yerde, insanlarla ve insanlarsız, aşkın değişen yansımalarını görmek istiyorum." "kimsenin bilmeyeceğinden emin olsam neler yapabilirim derdi oysa insanlar tetikte hatalarımızı bekliyorlardı" "selim kalkardı ellerime sarılır beni bir gün unutacaksan bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi boş yere mağaramdan çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna" "neden aramadın beni derler oysa onlar hiç aramazlar evet evet tabii sen aramamı istemezsin diye düşündüm tabii ne incelik bu incelikler yüzünden ölüyorum zaten" "daha fazla incinmemek için duygusuzluk ve alay kabuğunun içinde korunmağa çalıştı bütün ömrünce anlaşılmayı bekledi kendi gibi olmayanları idrak edemeden yaşadı hepimizin elini sıkmaya hazırdı" "seni seviyorum fakat neresini düzelteceğini bilemediğim bu yaşantımı sürdürmenin anlamsızlığını seziyorum" "işte bu kadar işte canım sevgilim günseli selim" "babaları olmadan uyumuyorlar. görünüşte ne masum bir söz. tercümesi: hiçbir akşam ve pazar, beni onlarla yalnız bırakma. iş yolculuklarını ne yapayım? bırak başkaları gitsin. şirkette adam mı yok?” "her şeyi yaptığımız gibi elbette bunu da birlikte yapardık. yalnız tek bir şey hariç: hep birlikte ölmezdik sonunda. o selim'in işi." "öldükten sonra insanların bir yerde buluştuklarını söyleyenlere inanmak isterdim." "yatağımın karşısında bir pencere var. odanın duvarları bomboş. nasıl yaşadım on yıl bu evde? bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? ben ne yaptım? kimse de uyarmadı beni. işte sonunda anlamsız biri oldum. işte sonum geldi.kötü bir resim asarım korkusuyla hiç asamadım. kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım." "bir silgi gibi tükendim ben. başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa. ben kurşun kalem silgisiydim. azaldığımla kaldım." "işi bitirmek istiyorum. üzülme, diyor. bitirmesen de olur. bu kadar direnç gösterdiğime şaşırıyorum. kimse beklemiyor benden bunu. ağlamak istiyorum. yatağa uzanıp uyukluyorum." "ben ölüyorum: görmüyor musunuz? yazık diye üzülecekler. fakat, haklı çıkmanın sevinci içlerini ısıtacaktır. beter olsunlar diyeceğim; oysa beter olan benim." "iki 'iyilik sağlık' arasında kalacak ölümüm." "galsworthy'nin hikayesindeki gibi, elma ağacının altına da gömmezler ki insanı. rüzgarlı bayırın manzarasına karışamaz ki insan. neresinden bakarsan uygunsuz bir görünüş. eski belediye yokmuş herhalde. herkese uygun bir köşe bulunuyormuş. medeniyetin de bir yararını görmedim ayrıca. tabiata dönemezsin, binaların boyunu aşan bir taş da diktiremezsin kendine. zencilere yapıldığı gibi cenazende şarkı da söylemezler. sıcak bir günde, kara gözlükler takmış, ceketlerini kollarına almış insanlar, beyaz gömlekli adamlar, başörtülü kadınlar... hiç olmazsa gazoz içsinler de bir serinlik kalsın içlerinde son günümden hatıra. yalnızca sıcağı ve tozu hatırlamasınlar. hava da ne sıcak, demesinler. öğle namazında güneş yakmasın onları. imamın kara cüppesini görünce bunalmasınlar. evet, gazoz içmelerine izin verilmeli. bir de, trafik sıkıştı; arabaların içinde piştik demesinler. belediye, elma ağacının altına gömülmeme engel olacağına, asıl bunlara engel olsun. yakalarını gevşetip, mendilleriyle boyunlarını silmesinler. soğuk bir günde ölürsem de kimse gelmeyecek. birkaç kişi bulunacak cenazede. ışık ailesinin kaderi: gürültüye gelmek. soğuktan kimse gözünü açamayacak: göz yaşları donup kalacak yanaklarında. baharda ölmek istiyorum." "meyhanede içerlerken süleyman kargı, selime sormadan, selim'in en sevdiği mezeleri ısmarlıyordu. bu davranışın da ne resmi çekilebilir, ne de yazısı yazılabilirdi." "kimse ona sahip çıkmadı. kimse onun üstüne düşmedi. üstüne düşülmesinden çok hoşlanırdı. bilemediler."
·
166 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.