Gönderi

252 syf.
7/10 puan verdi
·
28 saatte okudu
Belki Spoiler
#okudumbitti #kitapyorumu Merhaba 1K okuyucuları ! Yakup Kadri'nin eserlerinin bizlere Cumhuriyet öncesi, kuruluş yılları ve Cumhuriyet sonrası dönemlerine meşale misali bir aydınlatıcı olduğunu biliyoruz. Okudukça önümüzden yollar yavaş yavaş aydınlanıyor. Ankara romanı tam da bu kronolojik sıraya göre ortaya konulmuş bir romandır diyebiliriz. Gelin biraz 1921-1933 yılları Ankara'sını inceleyelim ↴ Romanımız 3 ana bölümden oluşmakta ve bu bölümlerin baş karakteri Selma Hanım. Roman boyunca Selma Hanım'ın yaptığı 3 evliliği bölümlerle ilerleyecek şekilde sırayla görüyoruz. Dış planda Selma'nın evliliklerinde yaşadığı olayları verirken yazar, romanın içerisine detaylı bir şekilde Ankara portresini çizip yerleştiriyor. Ankara, Milli Mücadele'nin son döneminden, Cumhuriyet dönemine uzanan bir hikaye demiştik. İlk bölüm 1921 Ankara'sında geçiyor. Selma Hanım kocası Nazif Bey ile taze evli olarak İstanbul'dan Ankara'ya taşınıp yerleşiyorlar. Yerleştikleri küçük ve eski zihniyeti devam ettiren Taceddin Mahallesi halkını okuyoruz. Mahalle halkı tarafından yaban görüldüklerini de, dostlarıyla beraber İstanbul'daki eğlence anlayışlarını devam ettirmeye çalıştıkları da yine I. bölümde geçen hususlar. Bölümün sonlarına doğru Savaşın kızıştığını, Ankara'nın yaşanmaz hale gelişini ve halktan bir kesim insanların o bölgeleri terk edişlerini hüzünlü bir şekilde okurken Selma Hanım'ın hasta bakıcılıkla savaş içerisinde yer aldığını görmek de o denli şaşırtıcı oluyor. Eşi Nazif Bey ile ilk kopmalar burada yaşanıyor. İkinci bölüm açıldığında artık savaşın bittiğini, Türkiye Cumhuriyetinin devrimlerini okuyor ve 1927 Ankara'sına ayna tutulduğunu görüyoruz. Burada Selma Hanım artık Miralay Hakkı Bey ile evli ve geçen yıllardakine göre çok daha şatafatlı, Avrupai bir hayatın göbeğinde yer almaktadır. Bu bölümde geçen bölümün karakterlerinin artık çok daha zengin olduğunu okuyoruz, beni bir miktar da olsa şaşırtan bir noktaydı. Bu bölümde bolca eleştiri okuyoruz ve bu eleştiriler çoğu zaman günümüze de hitap eden tarzda eleştiriler oluyor. Olması gereken ve olanı gösterip çağdaşlaşmanın ne denli çarpık anlaşıldığından yakınmış yazar. Devrimin amacı aslında fiziksel olarak Avrupa'nın kopyası olmak manasına gelmemeliydi. Şapka devriminin amacı sadece o şapkayı takmak demek değildi. Kadınlara verilen hak ve özgürlüklerin amacı sadece eğlencelere, davetlere katılabilmeleri, süslenmeleri için değildi. Savaştan çıkmış, taze kurulmuş bir ülkeyi kalkındırmaları, gelişmiş ülkeler seviyesinin üstüne çıkartmaktı. Çağdaşlaşmak hiçbir zaman görüntümüzü Avrupalılaştırmak değil zihniyetimizi özellikle bilimsel açıdan kendimizi geliştirmek ve yükseltmektir. Romandan bir alıntıda yazar şöyle diyor ↴ "Şapka bize değil, biz şapkaya hakim olmalıydık." Ama sanırım olamadık :( ve bir de şöyle diyor ↴ " Garp medeniyetinin yıkılıp çökmesine sebep olacak unsurları bu taze, arı vatan topraklarına taşımakta ve aşılamakta ne mana vardı?" Bölümün sonlarına doğru geldikçe ise Selma Hanım'ın Hakkı Bey'in tiksinç Avrupai tavırlarından dolayı ondan soğuduğunu Neşet Sabit'e bir meylinin olduğunu okuyoruz. En son bölüme gelince Cumhuriyet'in 10. yılını ve değişen, gelişen Ankarayı okuyoruz. Senelerin, inkılapların Türkiye'ye etkisini okuyoruz. Bu bölüm diğer iki bölüme nazaran daha durağan ilerliyor hatta okurken sıkıldığımı bazen söyleyebilirim. Neden olduğunu bilmiyorum ama gelişen olaylar silsilesinin artık burada durağanlaşması, yerine oturuyor olması belki de okuyucuda böyle bir izlenim oluşturuyor olabilir. Başkent Ankara, milletin kalbi Ankara, hilal Ankara, ne badireler gördün, ne yollardan yürüdün Ankara. Keyifli okumalar olsun...
Ankara
AnkaraYakup Kadri Karaosmanoğlu · İletişim Yayınları · 20183,555 okunma
·
138 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.