Gönderi

152 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Neden Okuyoruz?
Neden okuyoruz? Neyi arıyoruz? Aradığımızı bulabiliyor muyuz? Dahasi ne aradigimizi biliyor muyuz? Kendimizi bulmak için mi? Varoluşumuzu anlamak için mi, hakikati aramak için mi ? bilgi irfan sahibi olmak için mi? hoşumuza gittiği için mi? boş vakit değerlendirmek için mi? ……..Peki öyleyse neden okuyoruz? Bilgi denen şeye susayıp durmuyor muyuz? Hep içimiz sorularla taşıp durmuyor mu sürekli? Okumalarımız bu yüzden midir? Prensi bulacağız diye binlerce kurbağa mı öpeceğiz ? O zaman ne aradığımızı ve nasıl arayacağımızı anlamak ve ona göre aramak lazım değil mi? Gözümüzün kulağımızın zamanımızın değerini bilemeyip, elimize geleni her şeyi okumaya aramak mı diyoruz? Çok kitap okuyarak; Kendini aramaya fazla verdiğini mi söylemek istiyorsun? Peki hala bulamıyor musun? Yolun yarısına geldiğimiz bu yaşta bile ve üzerimizde aydın, entelektüel, okuyan giysisi varken ; kendimize hala arayan biri dememiz çok ilginç değil mi! ‘’…Bir kimse hep arıyorsa gözü aradığı şeyden başkasını görmez çokluk bir türlü bulmasını beceremez dışarıdan hiçbir şeyi alıp kendi içine aktaramaz. Çünkü aklı fikri aradığı şeydedir hep . Çünkü bir amacı vardır. Aramak bir amacı olmak demektir. Bulmaksa özgür olmak, dışa açık bulunmak hiçbir amacı olmamak. Aramanın peşinden koştuğundan önündeki bazı şeyleri görememektir ..’’diyor Siddharta biz arayanlara yani 1000kitap üyelerine; Ve devam ediyor; Kısaca İnsanın kendi Ben’inde asıl pınarı bulmak onu bulup özümlemek başka türlüsü ise sadece aramak yalnız dolambaçlı yolda şaşırmaktır diyen Siddharta için kısaca Öze ulaşamayınca aramak boşuna! Derdimizin ne olduğunu bilmek; doğru soruları sormak ve onu dert ederek hedefimize doğru kararlılık göstermekten geçiyor. Tıpkı Siddharta’nın Taş örneği gibi; ‘’…diyelim suya bir taş attın en kısa yoldan suyun dibine iner. Taş nasıl suyun içinde yol alırsa o da dünyadaki nesneler içinden yol alıp gider Belirlediği hedef kendine çeker onu çünkü hedefinden onu alıkoyacak hiçbir şeyin ruhundan içeri sızmasına izin vermez. Kendine bir hedef belirleyip, Kafasına bir şey koydu mu hiçbir şey yapmaz Bekler Düşünür Oruç tutar ..’’ Brahman oğlu Siddhartha’nın öğretici öyküsü aradıklarımıza, bulamadıklarımıza, kendimiz olmaya yol göstericilik yapıyor. Siddhartha , arkadaşı dostu Govinda ile birlikte birçok soruya cevap bulmak için Buddha/Gotama’ya doğru yolculuğa çıkar ve Samanalara katılırlar. Bu yolculukta her şey öğreticidir. Buddha’nın öğretisi pek çok şey içermekte pek çok kişiye dürüst yaşamanın kötülüklerden kaçınmanın yolunu öğretmektedir. Kendi hakkında hiçbir şey bilmeyen Siddharta kendinden kaçıp, dışarılarda Atman’ı Brahmanı arar. Yıllar yılı Brahmanlara başvurup sorularına yanıt arayan Siddharta hayatta hiçbir şey öğrenilemeyeceğini öğrenmek için hayli zaman harcadığını düşünür. Bilginin bilme isteğinden öğrenme isteğinden daha azılı bir düşmanı olmadığının farkına varır. Bilginin her yerde olduğunu hepimizin içinde olduğunu her varlığın içinde olduğunu ve Bilginin bir başkasına aktarılabileceğini ancak Bilgeliğin bir başkasına anlatılamayacağını anlar. Düşünmeye ve yaşamaya Atman’la ve oruç tutarak dünya ıstırablarıyla başlamayacağını gören Siddharta Samanalar’dan ayrılır. Kendi kendinin öğrencisi olacağı kendini tanıyıp öğrenmeye çalışacağı; bilgelik yolculuğuna başlar. Ancak kavrulan bu susuzluğunu Buddha’nın gözüyle değil kendi gözüyle kendi yüreğiyle kendi Ben’i ile gidereceğini düşünerek yola devam etmek ister. Samanalardan aldığı eğitimde üç yüce edim DÜŞÜNMEK BEKLEMEK VE ORUÇ TUTMAK hayatının düsturu olmuştur. Ancak bunları bilmek uygulamak anlamına gelmediğinden Siddharta yeni yaşamda bu dünyanın nimetlerinin içinde bunları uygulayarak imtihanını verir. DÜŞÜNMEK: varlığın sebep ve sonuçları arasında seyahat edebilmek BEKLEMEK: Sabir. aynı zamanda zorluklara katlanabilmek ORUÇ TUTMAK: El rizk el Allah. Ne kadar oruç tutabilirsen o kadar dünyaya sırt çevirerek aslında özgürleşmektir Yeni yolculukta Öğrenmek istediği ‘Ben’ aynı zamanda Kurtulmak alt etmek istediği şeydir. Nasıl ki yılan uyanışını soyunup deri atarak gerçekleştirir; tıpkı bir yılan gibi soyunacak derisini geride bırakacaktır Siddharta’da. Kendi Ben’imizi tanımadan yüzleşmeden hellaleşmemiz uyanışımızı tamamlamamız mümkün değil. Bu ne kadar anlatılsa da öğretilse de yaşamadan öğrenemeyiz. Yeni yolculuğunda Ben’le imtihanını Sevgilisi Kamala, parayı kazandıran patronu Kamaswami , Yol göstericisi dostu Vasudeva ve son imtihanı da oğlu ile yapacaktır Kamala Dünya’dır. (bildiğimiz gibi doğa doğurgandır. Dünya dişi olarak temsil edilir) Dünya işlerine meyletmeyi nefis ile imtihanıdır Siddharta’nın Nefis bir yabani attır. Atı döverek baskılayarak öğretemezsin. Onu eğiterek öğretirsin. Nefiste at gibidir, yakalayıp teskin edip terbiye edebilirsin. Kamala akıllı ve güzel bir kadındır. Vermek istediği kadarını vermek istediği kişiye verir Kamala.. nasıl ki Bir Samana yada bir Brahman , biri gelirde tüm bilginliğini tüm dindarlığını ve düşünce derinliğini elinden zorla çekip alır diye hiç korkuya kapılmamışsa, Kamala da hiç korkuya kapılmamıştır. Kamala Siddharta için nefis olduğu kadar; içinde dingin bir yer sığınılacak bir yer, oraya çekilebileceği kendini kendi evinde hissedebileceği yerdir. Mekanıdır. Parayı, dünya hırslarını, karşılıksız hiçbir şeyin olmadığını öğreten patron Kamaswami dünyanın bir başka yüzüdür. Siddhartaya sorduğu soru ile güzel anlatır; ‘’..Peki paran olmazsa ne vereceksin söylermisin? ..’’ Siddharta’nın cevabı ise Kamaswami’den farklıdır. ‘’..Herkes kendisinde olan şeyi verir. Savaşçı güç verir, tüccar mal, öğretmen ders,köylü pirinç, balıkçı da balık..’’ Irmağın bu yanını, bu yüzünü Kamala ve Kamaswami ile yaşarken dünya artık onu avucuna almış zevk, şehvet miskinlik ve kötü huyların her zaman en aptalcası olduğunu düşünüp küçümsediği alay ettiği açgözlülük onu ele geçirmiştir. Bir süre sonra mal mülk ve servet hırsı bir oyun bir süs olmaktan çıkar bir yüke dönüşür. Siddharta yaşamı değersizlik ve anlamsızlıkla geçirmiş olduğunu anlar. Romandaki bu bölüm Üstündeki kibir hırs kir pası hafifletmezsen Özgürleşemezsini anlatır Siddharta için artık Oyun bitmiştir….. Siddharta her şeye veda ederek ormana doğru koyulur. İlerler ilerler ve kendini Karşı kıyıdan geçtiği Irmağın kenarında bulur. Irmak; iki dünyanın arasındaki geçiş noktasıdır adeta. Bir yanı zengin bir yanı fakir, bir yanı cahil bir yanı bilge, bir yanı Dünyevi zevklerde yok olan, bir yanı dünyevi zevklerden uzak mutlu yaşanandır. Siddharta Irmak üzerinde giderken ve dönerken olmak üzere iki buluşma yaşar. Biri giderken, diğeri dönerken’dir.Irmağın iki yakası farklı şeyler öğretmiştir, farklı şeyler katmıştır. Siddharta’nın asıl eğitimi Irmağın, iki yakası arasındaki geçişi sağlayan kayığın ve Irmak üzerinde kayığı kullanan ve her şeyi ırmaktan öğrenen Vasudevanın (ırmak tanrısı) yanında başlar. İlk karşılaşmada karşıdan karşıya kayıkla geçirecek Vasudeva’ya ‘konukseverliğine karşı sana verecek bir şeyim yok dostum bir ücret veremeyeceğim ‘ der Siddharta. Dostluk Öğrenme her şey dürüstlukle başlar. Burası önemlidir. öğrenmenin eğitimin birinci basamağı dürüstlüktür. Kayıkçı Vasudeva’nın ‘bir ücret beklediğim yoktu . diyen kayıkçı Vasudeva’ya Siddharda ‘sahi mi’ ‘ der şakayla. ‘Elbette bunu da ırmak öğretti bana her şey dönüp gelir! ‘Dostluğun senden alacağım ücret olsun Tanrılarına sungular sunduğunda benide hatırla olmaz mı’ der Irmak ; Tek bişi var bu da dört bir yandadır. der. Siddharta bunu ,eline aldığı taşa bakarak anlatır; ‘..Eskiden olsa buna taştır derdim. Değersizdir Maya dünyasındaki nesnelerden biridir derdim. . Taştır ama bilir bir zaman sonra toprak olacak belki topraktan da bitki olarak boy verecek yada bir hayvana bir insana dönüşecek. Ama yaşam çevriminde insana ve ruha da dönüşebileceği için bu taşa da önem veriyorum…’ Siddharta ırmağın, yaşamın içindeyken son imtihanı vardır. Bir canı çocuğu vardır. Son imtihanını da burada verecektir. Oğlunu şımarık zenginlik içinde yetiştiren Kamala Samaralara katılmak için ırmaktan geçerken yılan tarafından zehirlenir. Vasudeva zehirlenen Kamala’yı ırmak kenarında bulur. Onu ve oğlunu Siddharta ile yaşadıkları yere getirir. Kamala ölürken Siddharta oğluna kavuşmuştur. Ancak Siddharta ; Irmağın zengin, cahil, dünyevi zevklerin yaşandığı tarafında yetişen Oğluna bir türlü ulaşamaz. Oğlu kaçar gider bir gün; Siddharta dünyadaki son imtihanındaki oğlu için çaresizdir. Dostu Vasudeva nın bu konudaki görüşlerini Yorumsuz bir şekilde direkt paylaşmak istiyorum Ne Sansara’ya karşı koruyabilir ? Nasıl yapabilirsin bunu? Öğreterek mi, duayla, tapınmayla mı uyararak mı? Unuttun mu Brahman oğlu siddharta’nın öğretici öyküsünü? Kim Siddharttayı Sansara’dan korudu günahtan açgözlülükten budalalıktan korudu onu; Babasının dindarlığı öğretmenlerin uyarıları kendi bilgisi kendi arayışları koruyabildi mi? Hangi baba hangi öğretmen yaşamını yaşamaktan yaşamla kendini pisletmekten bizzat günahlara girmekten bizzat o acı içkiyi içmekten kendi yolunu kendisi bulmaktan alıkoyabildi mi Siddhartayı? Oğlunu seviyorsun acı ve üzüntüden düş kırıklıklarından esirgemek istiyorsun onu. Ne var ki onun için tekrar tekrar ölüp dirilsen bile yine de yazgısının en küçük bir parçasını koparıp alamazsın ondan’ ……Herkesin öğreneceği mecra farklıdır. Herkes atacağı adımı izleyeceği yolu kendi çizer yani kaderini kendi çizer . Ben olma süreci tek başına atılan adımla olur. Tıpkı Brahman oğlu Siddharta , tıpkı dostu Govinda ve sevgili oğlu gibi.. *** Kısaca ; Siddharta ile Herman Hesse romanın Nirvana’sına ulaşmıştır.
Siddhartha
SiddharthaHermann Hesse · Can Yayınları · 202038.1k okunma
··
75 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.