Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Gazete
(kendi yazımdır) Kalabalık bir şehrin, yalnız sokaklarında dolaşan kız nereye gittiğinden çok gitmesinden şikayetçiydi, tıpkı yanından geçtiği insanlar gibi. Duyuyordu, onlar da şikayet ediyorlardı. Orada olmak istemediklerini söyleyenler, ertesi gün yine aynı bankta oturuyor ve dün söylediklerini tekrarlıyordu: Bıktım buradan, gitmek istiyorum. Bu kadar mı zor? Fakat, o gün farklı bir şey olmuştu. Bir çocuk, yaklaşık sekiz yaşlarında, elinde çantası yürüyordu. Bir yandan gazeteleri insanlara gösterirken diğer taraftan soğuktan kendini korumaya çalışıyordu. Çantasının üzerindeki yamalar ve delik ayakkabılar çocuğun durumunu açıklıyordu aslında fakat bunun gibi tahminlerde bulunmaktan korkuyordu. Kimse göründüğü gibi bir hayat treninde yolcu olamıyor, gerçek yolculuk içlerinde kalıyordu. Böyle düşünüyordu çünkü, herkes olduğu yerden bir an önce uzaklaşmak istiyor ve bunu gerçekleştiremiyordu. Bir nevi, gözleri bağlı bir kuş gibilerdi. Uçmak, özgürlük hiçbir şey ifade etmiyordu. Belli ki çocuk daha bu yaştan hayallerini çizmek için bir kalemi bile bulamamış, sokaklarda arıyordu. Ne acı diye düşündü kız, bir hayal kurmak bile artık imkansıza dönüyor. Boş bir bank bulan çocuk oturdu ve gökyüzünü izlemeye başladı, kaçış yeri olabilirdi. Kız bankın boş kalan yerine otururken onun küçük elleriyle tuttuğu gazeteleri inceledi. Eski gazetelerdi, tarihi geçmiş ve kimsenin almayacağı... Neden satıyordu ki bunları, farkında değil miydi bunların eski olduğundan? Merakına yenik düşüp gazetenin fiyatını sordu. Çocuk, "Tarih, ne kadar ilginç değil mi?" diye sordu. Bir yandan da gazeteleri karıştırıyor, hepsinin cümlelerine göz atıyordu. Doğru olanı bulmuş olmalı ki, gülümseyerek onu itinâ ile çıkardı. Kız çocuğun uzattığı gazeteyi eline aldı. İçindekileri incelerken çocuk konuşmaya başladı. "Tarih, ne kadar ilginç değil mi?" Cevabını beklemedi, belliydi; tarih her bir yeni günle yazılan, başımıza gelmiş her olayın adıydı ve insanlar canları acımasın, geçmiş daha fazla can yakmasın diye onu bir farklı adlandırmıştı. Çünkü geçmiş ve gelecek, geçecek olan birkaç saatten ibaretti. Tarih ise, hayatının gittiği yolculuğu belirleyen koca bir oyun. Yine bir kandırmaca içerisinde ilerliyordu insanlar, görmezden geliyorlardı ve bunu yaparken kendilerine iyilik ettiklerini zannedip kendilerini bir farenin açlığını kaptırdığı kapana, bir kuşun özgürlüğünü verdiği kafese kıstırıyorlardı. Ne kadar acıydı, ne kadar... "Unutuyoruz." diye mırıldandı çocuk. "Biz tarihi, yaşadığımız onca acıyı unutuyoruz. Unutmak insana ne yapar biliyor musun abla? Nankörleştirir. Babam hep böyle söylerdi, tarihi hatırlamanın ve hatırlatmanın bizi kurtaracağını... Unutanların ise şikayet eden fakat bir heykel gibi her gün aynı yerde, aynı sözleri söyler kalacağını söylerdi. Bir fincan kahvenin bile hatrı varsa, tarihin hakkını nasıl ödeyeceğiz? Düşünür dururdum fakat dediğine göre bunlar çıkmazdan çıkarırmış bizi. Sence de öyle mi?" Kendi çıkmazını düşündü kız, öyle miydi? Derin nefes aldı, bildiği gerçeği gözleri önünde dikilirken görmek ona çok ağır gelmişti. "Öyle, öyle... Biz öyleyiz. Peki sen, sen ne yapıyorsun sokaklarda böyle?" Çocuk gazeteleri ve bir sürü kağıdı koyduğu çantasını açtı ve önüne koydu bir bir... Hepsi kahverengi ile boyanmış, eskiyi üzerine geçirmişlerdi. Farklı tarihlerin arasında buldu kendini bakarken; 1389, 1396, 1453, 1538, 1914, 1919, 1921... "Ben... Ben yeraltından notlarımızı çıkarıyorum; dökülen onca kanların uğruna. Babamın öğrettiği gibi; tarihi hatırlayanlar geleceği yazar. Öyle ya, ben de sokaktayım işte." Sustu ve çantasını eline aldı. Gazeteleri ve kağıtları dikkatlice yerine koyarken çok dikkat ediyordu. Koskaca tarih elinde, küçük bedeni tarih yazmaya çalışıyordu. Devamı gelecek. @mrsbooklocked
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.