Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

M.Sait Hatiboğlu ve Goldziher
Hatipoğlu’nu değerlendirmey düşunuyorum. Goldziher’in değerlendirilecek bir tarafı yok. Hadis tarihini siyasî, fıkhî ve kelamî çatışmaların bir sened eklenerek hadis formunda Peygamber’e isnadı olarak görüyor. Bunun nesini değerlendireceksin?! Ebu Yusuf uydurmacı, İmam Muhammed yalancı, Buharî sahtekar olunca bunun değerlendirmeye alınacak bir tarafı olabilir mi? Olamaz, ancak görüşlerinden haberdar olmak lazım. Onun için Goldziher’in hadis tarihini nasıl gördüğüne dair bir takım görüşleri serdedilebilir. Burada benim için önemli olan Goldziher’in görüşleri değil, Hatipoğlu’nun onu nasıl gördüğüdür. Onun için mukaddimeden yola çıkarak bir değerlendirme yapmak istiyorum. Hemen başta söyliyeyim ki, emek başka övgü başka bir şeydir. Gerçekten Goldziher büyük bir emek ortaya koymuştur. Bu emeğe saygı duyulur. Bu saygı, övgü değil, sadece hakkı teslim etmektir. Hem ben niye Goldziher gibi bir oryantalisti öveyim ki? Allah aşkına o benim tarihimi, o benin alimlerimi, benim peygamberimi övgüyle mi anıyor? Her alimi yalancı, her alimi iktidarların maşası gören biri benim tarihimi övmek bir yana hakkını vermezken ben niye onu öveyim? Evet, ben onun gibi yapmayacağım ve hakkını teslim edeceğim: Goldziher ne olursa olsun, araştırmış, büyük bir emek ortaya koymuştur. Saygıyı hak etmektedir. Saygıyı hak eden de bir o değil, başka nice oryantalist araştırmacı var. Nitekim, kendisi de kendinden önce pek çok oryantalistten istifade etmiştir. Bu kadar. Peki mukaddimede ne yazıyor? Oryantalist de olsa bir eser elbette Türkçe’ye çevrilebilir, çevrilmelidir de. Bilim dünyasını gelişmelerden haberdar etmek lazım. Ancak mukaddimeye bakılırsa çevirinin ötesinde bir şeyler söyleniyor gibidir. Hatta eseri tanıtmak da mümkündür, ama tanıtmanın da ötesinde bir şey… Sanki Goldziher’i bilmemiz, ondan yararlanmamız isteniyor gibidir. Yararlanmanın ötesinde sanki onu benimsememize dair bir görünmez el algısı var gibi. Sanki Goldziher’i hakkıyla tanıyamamış, eserinden mahrum kalmışız intibaı uyandırıyor. Sanki Goldziher’den habersiz geçen bir hayata hayıflanmamız gerekir gibi bir arzu var. Sanki Goldziher olmasaydı, İslamî araştırmalar güdük kalırdı gibi bir izlenim uyanıyor. Hoca, mukaddimenin neredeyse her sayfasında bu eserin çok önemli bir eser olduğu, ondan müstağni kalamayacağımızı kalın çizgilerle vurguluyor. Belli ki, hoca bu çeviriyi anlamlı kılmanın peşindedir. Oysa Goldziher bilinmeyen biri değil, o kadar vurguya gerek var mı? İşte, diyor, 1970 yıllarda İngilizceye çevrilmiş olması, 2007’lerde hadis bölümünün Arapçaya çevrilmesi bilim adamlarının ondan müstağni kalamadıklarının delilidir. (s. 27) İnsan düşünüyor: Herhalde yabancı bir dilden hiçbir kitap bir kitap İngilizce ve Arapçaya çevrilmemiştir… Bu, Goldziher’e nasip olmuş. Eğer böyleyse hakikaten çok önemli bir kitap! Devam eder uslup: Türkçesini sunduğumuz pek değerli bir eser… Devrinin en büyük gayr-i Müslim islamiyatçısı… Goldziher, daha hayatta iken alim meslektaşları tarafından büyüklüğü kabul edilmiş ve İslami tetkiklerinin tartışmasız üstadı sayılmıştır. Hayranları arasında falan falan oryantalist varmış. (s. 14) Goldziher’in-tabir-i caizse- cerh-ta’dili için şahidlerimiz; bozacının şahidi şıracı kabilinden… Hani bu övgüler, oryantalistlerin oryantaliste övgüsü ise sorun yok, ama bunun altında bizim de hayran olmamız isteniyor gibi bir duyguya kapılıyor insan…Hayranlık demişken, gerçi bunun saklandığını da zannetmiyorum. Mustafa Sibaî, Goldziher’i hedef almış, M. Accac el-Hatib ise ona ağır ithamlarda bulunmuştur. (s. 15) Tabii insan üzülüyor doğrusu, böyle bir allameye öyle ağır eleştiri yapılır mı?! Ama durun, Goldziher’i anlayan biri vardı: M. M. Azamî. Onun garpta sarsılmaz mevkiini yakından bilen bir Müslümandı. (s. 15) İyi ki, garpta demiş! Yani garpta sarsılmaz bir mevkii var! İyi ki, müslümanlar içinde böyle dememiş! Yoksa alttan alta İslamî araştırmalarda da biz Müslümanlar nazarında sarsılmaz bir yeri var mı? Kim bilir! Azamî, Goldziher’in sarsılmaz yerini nasıl ifade etmiş? Şöyle: “Şarkıyat araştırmalarında araştırıcılara yol gösteren Mukaddes İncil gibi telakki edilmiştir.” (s. 16) Şimdi Azami ne yapmış oldu? Bir durum tespiti yaptı, bir hakkı teslim etti: Batılı oryantalistler için Goldziher aynen söylediği gibidir. Ama bana ne?! Ben de kitabına haşa Mukaddes Kur’an muamelesi mi yapayım? Acaba hocanın övgü olarak algıladığım cümleleri Azamî’nin yaptığı gibi durum tespiti olmasın!! Hiç sorun değil, şayet durum tespiti ise bütün sözlerimi geri alırım. Ama şunu hatırlatmadan geçemeyeceğim: Azamî’nin söylediğinin durum tespiti olduğunu nerden anlıyoruz? Oryantalistlere yönelik en ciddi eleştirileri yapmasından… Evet, hem de kitap çapında… Ancak hocanın oryantalistlerin metodolojilerine yönelik bir eleştirisini hatırlamıyorum. Bilgi hatası, anlama hatası, kaynak hatası tespitleri var, ancak zihniyet ve de hadis tarihine genel metodolojik bakışlarına yönelik bir eleştiri yok! Hocanın mukaddimesinin en önemli zaaflarından biri Goldziher’e yönelik İslam dünyasında ne tür tenkit çalışmalarının yapıldığı noktasındaki bilgi eksikliğidir. Sadece Sibaî ve Accac’ın adlarını zikretmek yeterli değildir, ki, bunlar oldukça eski sayılır. Hocanın literatür bilgisi iyidir. Bilimsellik adına bunların ortaya konulması gerekirdi. Belki de yoktur, onu bilemem. Öyle olsa bile “yoktur” denilebilirdi. Ama muhakkak var, biliyorum. Merhum Tayyip Okiç, Hatipoğlu hocalara Batıdaki mühim İslamoloji eserlerini muhakkak tanımanın ve onları bir Müslüman gözüyle ilmi tenkidden geçirmenin öneminden bahsederdi. (s. 18) Ne kadar güzel! “Müslüman gözüyle…” Gerçekten ne kadar güzel! Bu ifadeyi önemsiyorum. Ancak bu Müslüman gözü nasıl bir şeyse her gelene geç demeye ayarlı olmuştur. Bu “Müslüman gözü” nasıl bir şey örneklerle göreceğiz. Tabii bu tavsiye üzerine doktora öncesi Goldziher okumaları başlar. Ve doktora tezinin esasını da bu okumalar belirler. Hatta doktora tezini değil, hadise bakışını da bu okumalar belirler. Emevilerle ilgili kitabının -biraz mübalağa olacak ama- neredeyse her yanı Goldziher’den alıntılarla doludur. Sadece hoca değil herkes doktora tezinin tesiri altında kalabiliyor. Ancak hocada bu tesir gerçekten hadis tarihini yanlış okumaya varacak düzeyde ileri boyutta olduğu söylenebilir. Goldziher’i tezkiye edenler serisi bitmiyor. Zeki Velidi Togan, Fuad Köprülü, İsmail Hami Danişment ve Fuad Sezgin… Bunlar bana kalırsa -Fuad Sezgin hariç- çok da önemli değil; hiçbiri İslami ilimler araştırmacısı değil. Fuad Sezgin, Buharî’nin Kaynakları’nın başında Goldziher’e “büyük Arap Dil alimi” demiş, demiş ama onun iddialarını da bir bir çürütmüş! Hoca, sayfa numarası vermemiş, ben bir bakayım dedim, “Büyük dil alimi” ifadesine rastlayamadım, belki benim de gözümden kaçmıştır. Ama ilk sayfada Sezgin’in şu ifadesi var: “Goldziher’in hadis çalışmaları, büyük ölçüde Sprenger’den etkilenmiş görünmektedir.” (s. 23) Sezgin, büyük dil alimi demiş olsa bile bu bir durum tespiti olur, hakkı teslim etmektir. Buradan da şu ortaya çıkar: Dilde iyi ama hadiste çuvallamış! Gerçekten Sezgin, Buharî’nin kaynaklarının başında ve kitap boyunca Godziher’in iddialarını tek tek çürütmüştür. Hadisle ilgili tabir-i caizse boş konuştuğunu ortaya koymuştur. Evet, devam ediyor, Goldziher Ahmed b. Hanbel’in Müsned’ini usulculerimizden daha iyi okumuştur. (s. 26) Ahmed Naim gibi usulculerimiz Goldziher’in kitaplarını okusaydı, hadis ve sünnetin ne olduğunu karıştırmazlardı! (s. 25) Ahmed Naim meselesine biraz sonra değineceğiz. Gençlere tavsiye! Goldziher’i okurken Yahudiliğe samimiyetle bağlı fakat Siyonist olmayan bir alim karşısında olduklarını unutmamalı, mesela onun Kur’an hakkındaki kanaatini bile daima dikkate almalılar! (s. 28) Dikkate almak mı? Goldziher Kur’an hakkında ne düşünüyor? Kur’an İslam Peygamberi’nin şahsî eseridir. Şimdi bu mu dikkate alınmalı? Ne demek dikkate almak? Herhalde burada sürç-i lisan vardır. Yani bu görüşünden bile haberdar olmaları lazım denileceğine dikkate almalılar demiş!!
·
39 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.