Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

256 syf.
10/10 puan verdi
Bir insanı insan olarak sevmek de mi yasak?
"Mektup yazmak aslında hayaletlerle ilişki kurmaktır ve üstelik sadece yazılan kişinin hayaletiyle değil, aynı zamanda kendi hayaletiyle de ilişki kurmasıdır." Franz Kafka Pierre Abélard, Kafka'yı tanımadan öldüğünde Heloise ve Milena'nın karşılaşmayacağını anlamıştım. Kafka, Hugo ve Juliette'den çok sonra doğmamış olsaydı herşey bambaşka olabilir miydi? Yüzlerce mektup... Keşfedilmeyi bekleyen binlerce ruh... Bana Anne Frank'ın günlüğünden ilk bahsedildiğinde onun özeline dokunmanın korkunç olacağını savunmuştum, ama dokundum! Mektuplar ve günlükler arasındaki fark nedir? Bana göre günlükte yalnızsınızdır, yalnız siz, sizi, sizdekileri anlatırsınız. Peki kimse okumasa da sizi anlatır mısınız? Pek sanmıyorum. (Buraya Nietzsche alıntısı ekleyebiliriz.) İlk kez sekiz yaşımdayken Almanya'da annemden çok uzakta günlük tutmuştum ve daha sonra okunduğunu öğrenip epey ağlamıştım. Küçük çocukların da sırları olabilirdi benim için. Ama Anne Frank okunmayı istemişti, belki ben de... Sonra mektup yazmaya başladım, çok yazdım, güzel yazdım. Benim için hiç bitmeyecek bir yoldu mektup yazmak. Şu günlerde en çok uzun yürüyüşler yapmayı hayal edenler beni iyi anlarlar, özgürce sınırsızca yürümek ne müthiştir! Üstelik mektuplarda asla yalnız değilsinizdir, yalnız olduğunuzda zaten mektup kalmamıştır... Mektuplarda kendinizsinizdir, en gizli noktalarınız, en büyük korkularınız, en güçlü tutkularınız harflerden kuşlara dönüşüverir. Ama mektup yalnız psikolojik sığınış da değildir. Seneca ve Lucillius bir öğretmen ve öğrenciydi, birbirlerinin tek kişilik ve dev dinleyici kitlesi... Mektuplar hakkında susmak çok zor benim için. Henüz Azra Erhat ve Balıkçı'nın mektuplarını bitirmeden yazmasam Duras kadar rahatsız olabilirdim. Hiç bitmesin dediğim mektuplar onlarınki... Herşey şöyle başladı; "Bir akşam — önsözün yarıdan fazlası bitmişti bile — Maya Galerisi’ndeki bir sergiden çıktık; Füreya, Sabahattin Eyuboğlu, Fikret Adil, ben ve Halikarnas Balıkçısı, birlikte Tepebaşı’ndaki bir lokantada yemek yemeye gittikti. Halikarnas Balıkçısı’nı tanıyordum elbet, daha önce de görmüştüm; ama ne yalan söyleyeyim, epey yabancı gelmişti bana o koca adam. Karşısında tuhaf bir çekingenlik duyuyor, onunla konuşabilmek şöyle dursun, ona varlığımı bile duyuramayacağımdan emin olarak büzülmüş oturuyor, hiç lafa karışmıyordum. Birden Sabahattin, Benim Ilyada’yı çevirdiğimi attı ortaya. Demeye kalmadı, Balıkçı bana şöyle bir baktı ve Homeros ve İlyada üstüne bir nutuk çekmeye koyuldu. ... Kalkmış ayrılıyorduk, derken Balıkçı gülerek elimi sıktı, ben bunları yazar gönderirim dedi." "Bir akşamüstü eve geldim, apartman kapısından içeri girdim ki, yerde, kapıcı penceresinin önünde bir şey gördüm; nasıl bir şey, kundaktaki bir bebek gibi geldi bana. Eğildim baktım, bir paket, paketin üstünde kocaman harflerle adım yazılı, çevresi de pullarla donatılmış. «Ekspres», «Özel Ulak» yazları kırmızı mürekkeple çizilmiş. Hiç böyle bir şey görmemiştim ömrümde, evde paltomu çıkarmadan koştum makasla kestim paketin iplerini, açtım baktım ki bir tomar yazı, renk renk kalemle yazılmış bir sürü sayfa. A deli olacaktım, kaç sayfa, 80 sayfa! " Çünkü o küçük çocuğun, çünkü o koca çınarın, kendine özgü diliyle, rengarenk kalemleriyle anlatacağı çok şey vardı! Azra Erhat sevgim Mariana'nın derinlerindedir, oysa Balıkçı'ya olan aşkım henüz ölçülemedi... Yazdılar; Anadoluyu, Anadolu Tanrılarını, okuduğumuz kitapların bilinmeyenlerini, İlyada'yı çevirirken çekilen sancıyı, Homeros'un sustuklarını, Küçük Cevat'ın anılarını, Azra'nın sakladıklarını, büyük yazarlarla dostluklarını... Mavi Yolculuğa çıktılar, Ege'yi, Anadoluyu dünyaya anlattılar, sahip çıktılar yerin altındakilere ve yerin üzerindekilerle savaştılar. Bir derya Balıkçı; bir nehir Azra, aralarında onlarca dil, Yunanca, Latince, İngilizce, Fransızca, Sanatın, Bilimin, Tarihin dili; Aşk'ın dili!.. Balıkçı güzel dinler, balıkçı asla kırmadan yol boyu dinler Azra'yı, onu ilhak etmez, ona hayat verir. Kundaktaki bebeği büyütürler birlikte, tane tane cevap verir Azra'ya, onu eksiltmez, geliştirir, sahiden sever bazen bastırır da tutkusunu ama Azra öyle mi? Hem saygı duyar deryaya hem de akıverir içine... Balıkçının hayatını bilmek ağır, onu dinlemek dikkat ister, ama o omzunuzdan tüm yükü alıp "Canım, Canım, Canım! " der sarılır size küçük bir çocuk gibi... Uzun uzun yazar Balıkçı ama bu uzunluktaki derinlikten şüphe duymak yanlıştır, gangsız bir cevherdir mektupları. Yaşlıdır, deliler gibi akan kanına rağmen, hastadır, hassastır belki de yaşamının yükünden. Rasyonel olayım diye kasım kasım kasılmaz, büyüklük taslamaz, biliyorum diye bağırmaz, öğrenmeyi hiç bırakmaz Balıkçı... Bilseniz hangi büyük yazarlar ona hayran! Olmamak elde mi? Onların eserlerinden çok şey öğrendik, öğreneceğiz ama bu mektuplar sırlarla dolu, bambaşka, bence yalnız onların yazdıklarını okumak yetmez tanımak da gerekir ve bu kitap bunun için doğru adrestir. Kafka'nın eserleri ile Mektuplarını okumanın nasıl tümleyici olduğunu ifade etsem bir çoğunuz anlar biliyorum. Yine eklemeliyim, dilleri dilinize yakınsa okumalısınız, yoksa zaman kaybı olur... Cevat'la veda etmeli; "Bittabii ister kuvvetli ister zaif, hüzünle söylüyorum ki ben hayatında ancak bir episode olabilirim. Zaten yaşım öyle. Sana söyledim a, benim sevgim, giderayak güzel beşeriyete candan bir allahaısmarladık demekden ibaret"... ...
Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı
Mektuplarıyla Halikarnas BalıkçısıAzra Erhat · Adam Yayınları · 198528 okunma
··
183 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.