Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

490 syf.
9/10 puan verdi
Kafamda Bir Tuhaflık? Pamuk'un roman külliyatını tamamlamış olmanın yanında Mevlut karakterini tanımış olmanın da verdiği tarif edemeyeceğim bir duygu içindeyim, "Kafamda Bir Tuhaflık" mı demeliyim? Kafamda Bir Tuhaflık ve diğer Orhan Pamuk romanlarına şöyle bir bakınca aklımda iki grup oluşuyor: "Cevdet Bey ve Oğulları, Sessiz Ev, Kar, Masumiyet Müzesi" ve "Beyaz Kale, Kara Kitap, Yeni Hayat, Benim Adım Kırmızı, Kırmızı Saçlı Kadın" şeklinde. Evet, Kafamda Bir Tuhaflık Pamuk'un diğer romanlarından farklı olduğunu hissettirse de biçem açısından, zorluk-kolaylık açısından sıraladığım ilk gruba dahil bir roman. Ne demek istiyorum? Kafamda Bir Tuhaflık'ta diğer eserlere göre cümleler daha kısa karmaşıklık az, o içinde kaybolduğumuz Pamuk'un büyülü dünyası dindirilmiş ve Pamuk'un işlemekten keyif aldığı tarihi-sosyolojik-psikolojik-politik mevzuları bu defa bir belgesel tadında işlediğini duyumsadım. Özü, bu kitap bir iki kitabı dışarıda tutarak söylüyorum; diğer kitapları gibi zor değil ve postmodernist kurgunun sade ya da daha kolay olan örneklerinden. Peki bu durum Orhan Pamuk'u taşlanmaktan kurtarır mı? Bizde Pamuk, hep bir şekilde eleştirilen yazar olmaktan kurtulamamıştır. Ne yaparsa yapsın bir şekilde taşlanır. Öyle ki bugün hayatında tek bir satır okumamış insan bile Pamuk'u eleştirebilir. Bu artık şaşırılacak durum değildir. Bu duruma dair Handan İnci'nin şu tespitine hayranlık duyduğumu yadsıyamam: "Orhan Pamuk'un romancılığını eleştirmenin dayanılmaz hazzı, diye bir şey var. Travmatik olduğunu düşünüyorum." Bu sözden sonra hep gülesim gelir. Bak işte yine. Dur dur! Peki Pamuk'u uzun cümleler, karmaşıklık ve yoğun büyüsellik açısından eleştirenler? Bu kitabın da Pamuk'u onların gazabından kurtardığına, kurtaracağına inanmıyorum. Bu defa da sade dili basitlik diye yaftalayıp yine Orhan Pamuk'u eleştirmişlerdir, eleştireceklerdir. Ya, ne diyordu Handan İnci? Hah, Orhan Pamuk eleştirmenin dayanılmaz hazzı. Travmatik olanından. Bak gülesim geldi yine. Güldüm. Neyse devam. Kafamda Bir Tuhaflık'ı okumaya karar verdiniz mi? O zaman Kafamda Bir Tuhaflık'ı okuma kararınız öncesi şunlara dikkat etmelisiniz: Kara Kitap'ı okumadan Kafamda Bir Tuhaflık'ı okursanız, birkaç yerde geçen Celâl Salik ve yazıları ile ilgili bölümler, sonrasında Kara Kitap'ı okuma zevkinizi öldürebilir. Göndermeler Kara Kitap açısından o derece can alıcı. Ayrıca Kafamda Bir Tuhaflık kitabının başında-sonunda bulunan "Soyağacı" çizimlerine ve kitabın sonunda yer alan "Kronoloji"ye bakmayın. Bunlar da roman içindeki karakterler hakkında okuma sürecindeki zevkinizi azaltabilecek bilgiler içeriyor. Kitabın konusuna gelecek olursak: Kafamda Bir Tuhaflık, 1969'dan 2012'ye, Beyşehir'den İstanbul'a gelen Mevlut'un yaşamına, o hepimizin sahip olduğu sevmediğimiz akrabalarla yaşadıklarına, şehirdeki rantçılarla yaşadıklarına ve Şair Evlenmesi'ndeki görücü usulü -görmeden evlenme, büyüğünü değil küçük olanı isterim- evlilik teması ekseninde kurulan bir pastişle, yeni bir yorumla aşka ve İstanbul'un 40-45 yıllık değişimine ya da daha doğru ifade ile talanına sayfalar açan bir kitap. Kimsenin okuma zevkine balta vurmamak için olaylardan ziyade hoşuma giden bir iki şeyden söz ederek devam ediyorum: Roman yedi kısımdan oluşuyor ve bu bölümler akronolojik bir zaman ile sıralanmış. Pamuk, oturup baştan sona sırasıyla anlatayım da dinle demek yerine okuyucunun zihnide hoş bir puzzle kurgulamayı tercih etmiş diye düşündüm. Romana I. Kısım 1982 Haziran ile başlıyor; II. Kısım 1994 Mart ile devam ediyoruz. Bu iki kısımdan sonra III. Kısım ile geriye gidiyor 1968 Eylül'den başlayarak 1982 Haziran'a doğru geliyoruz. IV. Kısım 1982 Haziran'dan alıp 1994 Mart'ına getiriyor bizi. V. Kısım II. Kısımın kaldığı 1994 Mart'tan devam ederek 2002 Eylül'üne getiriyor ve VI. Kısım 2009 Nisan, VII. Kısım 2012 Ekim ile romanın sonuna geliyoruz. Bu akronolojik zaman çok ilginç ve karmaşık bir şey olmasa da okumaya ara verdiğim zamanlarda hoşa gidecek bir durum ortaya çıkardı bende. Kitaba ara verip mutfakta içecek bir şey hazırlarken ya da pencereden dışarıyı izlerken -çok özledim!- şimdi ne olacak diye düşünmekten ziyade zihnimde Mevlut'un yaşamının aşamalarını düzleme oturtmak, zamanlar arası çıkarımlar yapmaya çalışmak, Mevlut'u düşünmek hoşuma gitti benim. Kafamda Bir Tuhaflık, postmdern romanlardaki okuyucuyu anlatıya dahil etme, onunla konuşma, roman yazarının varlığı ya da karakter olması, karakterlerin anlatıya müdahaleleri açısından da çok keyifli bir üstkurmacayı bize sunuyor. Benzer durum Benim Adım Kırmızı'da da vardı. Ancak Benim Adım Kırmızı'da bu teknik kahramanın araya girmesi şeklinde değil kahramanların anlatıcı olması şeklindeydi. Burada ise kahramanlar anlatıcının sözünü kesip sempatik bir şekilde araya giriyor; bir de benden dinleyin, şunu söylememe müsade edin, buna müdahale etmem gerekir, gibi ifadelerle anlatıcıya dahil oluyor. Birkaç örnek şöyle: Abdurrahman Efendi: Ben o köyde, Gümüşdere'de ikamet ettiğim için hemen söze girme cesareti buluyorum kendimde.: ... (s.46) Mustafa Efendi: ... unutma, onlar bizim hakkımızı yediler, diye uyarırdım Mevlut'u. İnsanın oğlunun babasının yanında değil, onu kandırıp önünden lokmasını almak isteyen düzenbazlarla olması ne acı bir duygudur! ... (s.59) Damat: Kravatımın ve ceketimin şıklığına aşırı özendiğim ve kadın doktoru olan babamın tıraş sonrası losyonunu bazı sabahlar bolca sürerek sınıfa girdiğim için okulun ilk ayında taktılar bana Damat adını. ... (s.74) Süleyman: Ben, ağabeyim, hepimiz Mevlut'u düğünde görünce çok sevindik. ... (s.134) Ferhat: Benim hakkımda yanlış bir fikir edinmeyesiniz diye bir dakikalığına araya giriyorum: ... (s.234) Son olarak; Mevlut, okuma sürecim boyunca bazı yerlerde Dostoyevski'nin "Budala"sı Prens Mışkin'i anımsattı. Prens Mışkin'i hâlâ sevmiyor, O'nu anarken hep kızarak anıyorum -Mışkin'e bazen gerizekalı demekten de büyük haz aldığımı biliyorum, ölümüne Raskolnikov!- ama Mevlut öyle değil, Mevlut'u sevdim. Kızdığım yerler oldu mu? Evet, ama Mışkin'e olan gibi değil. Roman sona erme aşamasına geldiğinde varoluşsal kaygı kahramanımızın zihninde derinden yankılanıyordu ve s.464'te şöyle bir soru geçiyordu: "Mevlut şehre ne söylemek isterdi?" Mevlut bu soruya romanın son cümlesinde yanıt veriyor ve roman bitiyor. Mevlut'un yanıtı beni derinden vurdu! Alıştığımız üzere Pamuk'un ilk cümleleri vurucudur ama bu defa romanın gidişine göre son cümle bu özelliği üstlenmiş. Son cümleyi asla önceden okumayın! Herkese huzurlu okumalar.
Kafamda Bir Tuhaflık
Kafamda Bir TuhaflıkOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 201913,5bin okunma
·
49 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.