“Toprağınız toprağım,eviniz evim;burası için,bu diyarın çocukları için bir ana,bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım;vallahi ve billahi!”
Aliye’nin ne olursa olsun söylemekten vazgeçmediği cümlesi.
Bir vatandaş olmanın yanı sıra öğretmen adayı olarak etkilendiğim bu romanın diline hayran kaldım.Betimlemeleri oldukça yoğun ama yerindeydi.Diğer basımları bilmem ancak bu basımda çokça osmanlıca kelime vardı ve bazen cümleleri anlamam babında akışı bozsa da heyecandan es geçtiğim bir nokta olarak sayabilirim.
Konusunu edebiyat derslerinden az çok biliyoruz ama bilmeyenler için kısaca Milli Mücadele döneminde İstanbul’dan Anadolu’ya göçen idealist bir öğretmenin yaşadıklarını anlatıyor.
Yazar din ve eğitim önemini bariz bir şekilde gözler önüne serse de,bazı durumları sanki dinde yokmuşçasına veya mübahmışçasına anlatması beni ciddi anlamda rahatsız etti.Evet,yazarın dine daha hümanist bir bakış açısıyla yaklaştığını biliyoruz ancak bu dinde olanı olmamış gibi masumane bir tavırla sunmayı geçerli kılamaz.
Sonlara doğru “Hacı” Fettah Efendi ve Hüseyin Efendi’nin yaptıklarının yanlarına kalacağı düşüncesi aklımdan çıkmadı ancak kitabın sonunda rahatladım :)
Aliye’nin yaptığı fedakarlıkların birçoğunu eminim ki o dönemdeki vatansever kadınlar da yapmıştır ve bazı kitapların trajedik yanlarının aslında gerçekte var olduğunu bilmek kalbimi acıtıyor.