Gönderi

464 syf.
8/10 puan verdi
Kitabın çok karmaşık, anlaşılmaz, bitirmek için sabır gerektiren, defalarca yarıda bırakma hissi uyandıran vb. yorumlar ve tavsiyeler neticesinde okumaya başladım. Yüzüncü sayfalara geldiğimde kitaptaki karakterlerin ve olayların içinden çıkılamaz bir hale ne zaman geleceğini merak ederek okumaya devam ettim. Bu merakımı giderecek bir karmaşa ile karşılaşma fırsatı bulamadım. Karakterleri birbirlerinden ayıracak detayların fazlalığı ve zaman akışı içerisinde ufak ufak verilen hatırlatma ve ipuçları buna engel oldu. Tarihsel akış olarak muz işçilerinin katliamı ve yedi günah üzerine karakterlerin yoğurulması üzerine tespitler malum. Burada değinmek istediğim büyülü gerçekliğe kapılmaktan ya da yazarın büyükannesinden aldığı en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü olağan şeyleri anlatıyormuşçasına kullandığı teknikten olacak kitap içerisinde tüm değer yargılarına aykırı hadiselere normalmiş gibi yaklaşmak zorunda kaldım. O kadar ki kitapta ensest, pedofili, bestialite gibi olaylar sanki öyle sıradan hadiseler gibi anlatılıyor. Müge Anlı"nın "Kocanın evi yok ki! Kocanın evi yok! Beni çıldırtmak mı istiyorsun sen? Senin kocanın evi yok!" serzenişi gibi kendi içimde "Bu olaylar normal değil. Beni çıldırtmak mı istiyorsun? Bu olaylar normal değil" diye serzenişte bulundum. Okuduğum şeyler romanın gerçekliği ile fantastik, mistik ögeler arasında harika bir şekilde yoğurulmuştu. Buendia ailesinin yüz küsür yıllık hikayesinde medeniyetimizin gelişim aşamalarını tekrar yaşadım. Son olarak Kırmızı Pazartesi'nde Yüzyıllık Yalnızlık'ta ve o kültüre biraz daha yakın diyebileceğim Breaking Bad dizisinde yine ikiz karakterlerin olması konusunda eğer tesadüf ötesinde bir durum varsa bilgilendiren arkadaşlar olursa sevinirim. Kitapta bazı bilinmeyen kelimeleri daha doğrusu kitapta cümle akışı içerisinde anlaşılsa da tek başına pek bilinmeyen kelimeleri not etmiştim. Faydalanmak isteyen arkadaşlar olursa diye buraya ekliyorum. Herkese iyi okumalar dilerim. Japonyada görülen beriberi: B1 vitamini eksikliğinden kaynaklanan bir hastalık. Zincifre: Yunanların Cadı Kazanı adlı zehirli madde listesinde yer alır. Cıvanın indirgeme yoluyla elde edilen bir cevher. Pas önleyici ve deri hastalıklarında kullanılıyor. Sıtkı sıyrılmak: İnsanlara olan inancı ve güveni birden kaybetmek aniden soğumak. Jonglör: Nesneleri havada atıp tutan hokkabazlar. Çergi: Göçebe çingene çadırı Kanaviçe: Dokunulmuş keten bezi üzerine yapılan işleme. Güherçile: Barutun hammaddesi. Gübre ve ilaç yapımında da kullanılır. Tevarüs: Bir kimseden miras kalma.Tırıs: Atın kısa adımlarla hızla yürüyüşü. Karabüken: Hindistan, Uzakdoğu ve Kuzeyavusturya da yetişen zehirli bir bitki. Vantrilok: Ağzını açmadan, dudakları kıpırdatmadan ses çıkarma becerisi. Sundurma: Yağmuru, güneşi engellemek için kapı üstüne ya da duvar önüne yapılan saçak. Trampa: Takas. Parafin: Petrol ile elde edilen bir mum. Davudi: Kalın, tok, gür ses. Laterna: Ayaklı ve sandık biçiminde, kolunun çevrilmesiyle türlü havalar çıkaran bir çalgı. Metronom: Sürekli berlirlediğin ritmi çalan bir alet. Telkari: İnce tel durumuna getirilen altını ya da gümüşü örerek ya da bir şey üzerine kakarak yapılan el işi. Organze: İpek ya da keten iplikle dokunmuş, tülbent inceliğinde, kolalı bir kumaş. Cazbant: Yalnızca caz müziği çalan orkestra. Berhane: Yıkık dökük, büyük ve kullanışsız ev. Kafur: Kâfur ağacından çıkarılan, hekimlikte kullanılan, yarısaydam ve beyaz, kolayca parçalanabilen, çok ıtırlı bir madde. Striknin: Kargabükenden elde edilen çok güçlü bir zehir. Tiramola: Geminin rüzgâr üstüne veya altına dönmesi için yelkenlerin bazısını gevşetme, bazısını germe işlemi. Iskatçı: Mezarlık dilencisi. Mür: İlaç ve parfüm olarak kullanılan değerli ve hoş kokulu bir yağ. Lotarya: Ad ya da numara çekilerek oynanan şans oyunlarının ortak adı. Çavlan: Çok akışlı büyük çağlayan. Tirendaz: Elinden iş gelen, becerikli. Krepon: Yün, pamuk ya da ipekten dokunmuş, kendine özgü kıvrımları olan bir kumaş. Kelli felli: Kılığı kıyafeti düzgün, yaşını almış bununla birlikte gösterişli yakışıklı kişi. Salvo: Topla yaylım ateşi açmak. Ponza Taşı: Topuk taşı. Manyeto: Sürekli bir mıknatısın manyetik alanıyla indüklenen elektrik üreteci. Hevenk: Bir ipe geçirilerek dizilmiş, bir çubuğa ya da birbirine bağlanmış yaş meyve ya da sebze bağı. Avadanlık çantası: Takım çantası. Sürveyan: Yapı işleriyle uğraşan bir işyerinde işçileri, araç gereçleri yöneten, denetleyen kimse. Müslin: Düz dokuma bir pamuklu kumaş tipi. Gringo: Yabancı: Helmenlemek: Pişirilen yemeğin suyunun iyice koyulaşması. Tenkiye: Anüsten su verme yoluyla kalınbağırsağın içini temizleme. Avurt: Yanakların ağız boşluğundaki, iç yanları. Pantufla: Abadan yapılmış terlik. Argoda hırsızlık. İsilik: Bir çeşit cilt rahatsızlığı. Tarraka: Gümbürtü. Şehinşah: Şahların şahı. Tayyör: Ceket ve etekten oluşan kadın giyisisi. Tafta: Eskiden ferace, çarşaf, yazlık giysi vb. yapımında kullanılan, ipekle dokunmuş, sert, hışırtılı bir kumaş türü. Velosipet: Çiftekerin bir türü. Eskiden arka tekerleğin değil ön tekerleğin çevrilmesiyle yürüyen araçlara denirdi. Bisiklet. Haraç mezat: Açık artırma yoluyla elden çıkarmak.
Yüzyıllık Yalnızlık
Yüzyıllık YalnızlıkGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 202436.8k okunma
·
26 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.