Gönderi

256 syf.
7/10 puan verdi
·
Read in 17 days
Kitabın ilk %50-60’lık kısımına kadar okurken, üç-aşağı beş yukarı aklımda olan inceleme; “İki tane köle ruhlu insanın birbirlerine karşı duydukları hastalıklı tutkudan daha fazlasını anlatmayan bir kitap olmuş” şeklindeydi. Gerçektende kitapta bundan daha fazlasını pek göremiyor ve genele yayılmış, kaynağı hastalıklı ve muhtaçlık olan sözde aşk, gerçekte ise tutku ve isteme olan bir kaç beylik dizesi ile karşılaşıyordum. Öte yandan bu ilk yarı sonrası kitapta bu yoğunluk kendini karakterlerin kişiliklerine daha çok bıraktıkça, okuduklarımdan daha fazlasıyla karşılaşmaya başladım. Öncelikle S.A.’nin romanlarında iyi yaptığı bir çok şey bulunmasına karşın, en başarılı olduğu noktanın insan sarraflığı olduğu düşünüyorum. Gündelik hayat içerisinde karşılaşma imkanı bulduğumuz bir çok insan tipinin karakter analizlerini, kişilerin psikolojilerinde ziyadesiyle derin noktalara inerek tamamlıyor. Bunun sonucunda ise bize tanıttığı her karakter ile birlikte, kişilerin yaptığı eylemlerin arkasında yatan motivasyonu ve takındıkları personaların arkasında yatan yüzlerini çok duru ve berrak bir şekilde görebiliyoruz. Kürk Mantolu Madonna romanında da aynı olay vardı. Özellikle kendisiyle alay eden üstünün eskizini çizen Raif Efendi bölümünde. Bu kitabın Raif Efendisi ise Bedri Bey olmuş. Açıkçası benim sevdiğim tek karakter oldu kendisi. Macide de iyi ki Bedri yerine ana karakter ile evlenmiş. İki boş beleş birbirini bulmuş oldu böylece. Bedri zaten üç-dört boy büyük gelirdi ona. Kitapta benim felsefeme göre üzerinde en çok durulmasını -belki de sürpriz olmayacak bir şekilde- hak eden karakter, ana karakterin ta kendisi. Felsefe eğitimi almasına rağmen felsefi danışmanlığa ziyadesiyle “muhtaç” olan bu kişi bireyselliğini ve kendiliğini oluşturamamış, sürü insanı portresine mükemmel uyan, norm ve kurallardan başka tutunacak hiçbir şeyi olmamış, kendisini bilmek bir yana daha okumaya bile başlamamış, acizlik, sünepelik ve oblomovluğun binlerini yaşayan bir kişi. Okuduğum her sayfa ile kendisine iki sikke patlatıp, “kendine gel ulan!” deme isteğini alevlendiren söylemlerinin ise bini bir para. Böyle bir karakterin okunmayı hak etmesinin nedeni ise, ilerledikçe aslında içinde görmeye başladığımız o pek değerli “özgürleşme potansiyeli” dir. Özellikle hikayenin sonlarına doğru “içindeki şeytana” dair yaptığı söylemler ve tevkifhane’de aldığı kararlar ile gerçekten o potansiyeli barındırdığını söyleyebiliyoruz. Hep düzelmesi için uzun bir zamana ihtiyacı olduğundan bahsediyordu, umarım insan olma yolunu bulmuştur diye ümit ediyorum arkasından. İnsana ve topluma dair -ama en çokta insana dair- gösterdikleri için, ben bu kitabı değerli buluyorum. Bedri karakteri girmese ve ana karakterin içindeki cevher gösterilmeseydi, değerinden bir çok şey kaybedeceği kesindi. Hülasa, hakkında saatlerce konuşabileceğim bir kitap olmuş. Şu incelememi dahi en az %70 oranında kısaltarak bu hale getirdim. Her S.A. romanı sonunda göğsüme oturan buzağı yine geldi yerini buldu. Güle güle Bedri, güle güle Macide, güle güle Ömer. Umarım yollarınızı bulursunuz.
İçimizdeki Şeytan
İçimizdeki ŞeytanSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2019172.4k okunma
·
9 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.