Gönderi

Ramazanda öğle namazını müteakıp Maltepe camii şerifinde konuşuyordum. Bir gün konuşmamı bitirmiş ve dışarı çıkmıştım. Sonradan üniversitenin muhtelif fakültelerine mensup olduklarını öğrendiğim 5-6 genç, caminin geniş avlusunda bir soracakları olduğunu söylediler. Konuşmaya başlayınca, tecessüs saikasıyle bir hayli cemaat da etrafımızı sarıyordu. Gençlerden biri: - Hocam, vaazlarınızdan çok istifade ediyoruz. Yalnız yılbaşına üç gün kaldığı halde ondan hiç mevzu açmadınız? - Yılbaşının nesinden konuşmamı istiyorsunuz? - Diğer camilerde hocalar yılbaşının aleyhinde veryansın edip duruyorlar da? Soruyu anlamamış göründüm ve sordum: - Peki siz bana yılbaşının nesini soruyorsunuz? - Kutlamasını. Diğer hocalar "Yılbaşı, Hıristiyan âdetidir. Müslümanlarla hiçbir alâkası yoktur. Kutlamak haramdır." diyorlar. Siz de aynı kanaatte misiniz? - Evet, yılbaşı Hristiyan âdet ve an'anelerinden birisidir. Müslümanlar ve müslümanlıkla hiçbir alâkası yoktur. Ama, yılbaşını kutlamak niye haram olsun? Dedim. Kullandığım cümleden yılbaşını kutlmanın haram olmadığı "mânasını" duyunca, sevinçlerinden neredeyse beni alkışlayacak "yeşşee" deyip, boynuma sarılacaklardı. - Evet, dedim, yılbaşını kutlamak niye haram olsun? Yalnız, müsaade ederseniz size birkaç sual soracağım. Hemen hepsi de sevinçli gözlerle "sorun" dediler ve ben sordum: - Sizler yılbaşını her sene kutlar mısınız? - Evet, her sene kutlarız. Hattâ sabırsızlıkla bekleriz. - Peki yılbaşını ne için kutluyorsunuz? Hristiyanların bir âdetini benimsemekle kendinizi onlara benzetmek için mi? Yoksa yeni bir yıl geliyor, o yeni yılın şerefine mi kutluyorsunuz? Sorumun ikinci cümlesi daha hoşlarına gitmiş olacak ki, içlerinden biri atıldı: - Hocam, kendimizi Hristiyanlara benzetmek aklımızın köşesinden bile geçmez. Yeni bir yıl geliyor da, onun şerefine kutlamak istiyoruz. - Güzel!.. Pekiyi, size iyilikte bulunan bir kimseye, bu iyiliğin karşılığını teşekkürle mi yoksa hakaretle mi ödersiniz? İlk anda mevzu ile alâkası olmayan (!) bu sual karşısında, gülen sevinçli çehreler aniden değişiverdi. İçlerinden biri şaşkın bir eda ile: - Tabi ki iyiliğin karşılığı teşekkürle ödenir, dedi. - Hepiniz de aynı düşüncede misiniz? - Evet, dediler. - Zaten, medenî ve münevver insanlarsınız. Sizden beklenen de ancak iyiliğe karşı teşekkürdür, dedim ve ilâve ettim: - Pekâlâ. Size yeni bir yıla kadar yaşamak ömrünü lûtfeden Allah'a bu lûtfunun karşılığı olarak bu gecede teşekkür etmeniz mi, yoksa hakaret etmeniz mi lâzım? - Tabi ki teşekkür etmemiz lâzım. - Öyleyse lûtfen söyler misiniz. Allah'a teşekkür nasıl olur? Hakaret nasıl olur? Hiç ummadıkları bu sual, onları âdeta mahvetmişti. Biraz önce sevinçten çılgınca gülümseyen çehreler, şimdi büyük bir şaşkınlık içinde. Hiç konuşmuyorlar. Cemaatten biri: - Hocam, Allah'a teşekkür ibadetle, O'nun "Yap" dediklerini yapmakla. Hakaret de, "Yapma" dediklerini, inadına yapmakla olur. Dedi. Gençlere sordum: - Verilen cevabı duydunuz. Siz de aynı fikirde misiniz? Yoksa... - Evet, aynı fikirdeyiz. Teşekkür ibadet ve dua ile, hakaret de haram ettiği şeyleri inadına yapmakla olur, dediler. - Öyleyse bakın gözüm. Bu gecede içki içmiyeceksiniz. Kumar oynamıyacaksınız. Harim-i ismetinizi onun bunun kolları arasına vermiyeceksiniz. Başkalarının harim-i ismetini de kendi kollarınız arasına almıyacaksınız. İsraftan da kaçınacaksınız. Allah'a, size yeni bir yıla kadar yaşama ömrünü lûtfettiği için, nasıl teşekkür etmek lâzımsa, icabında sabaha kadar öylece teşekkür edeceksiniz. Kim demiş yılbaşını kutlamanın haram olduğunu? Gençler neye uğradıklarına şaşırmışlardı. Gayet mahçup bir eda ile: - Hocam, kusura bakmayın, biz yılbaşını kutlamayı bu zaviyeden hiç düşünmemiştik ki! Dediler ve ayrıldılar.
·
10 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.