Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

288 syf.
·
Puan vermedi
Fatma Fatma’dır. Kendi kişiliğini kendisi inşa etmek isteyen her kadın için bir "şahit"ti.” Kitap, kimi yerde “Kadın” kimi yerde “Fatma Fatma’dır.” olarak geçiyor. Özellikle kitaplara başlık koyma konusunda yazarın kitaplara çekiciliğini iki kat arttırdığını söylemeden geçmek istemiyorum. Ve bu başlık “Fatma Fatma’dır.” Peygamber kızı, Ali’nin eşi, Hasan, Hüseyin’in annesi, Zeynep’in annesi, Babasının annesi, Müminlerin annesi, Hatice’nin yalnızlık yoldaşı, Mücahedelerin rehberi, ... Birinden birini bir yerde duyarsak aklımıza direk adı gelecek olan Fatma. Ama yazar bunu istemiyor, toplumsal kimliğine dikkat çekiyor. Toplumda varoluşuna, sözlerine, danışılan konulardaki zekasına, bir birey oluşuna değiniyor. Sadece bu yön ile kadının nasıl bir adı olduğuna dikkat çekiyor. Sıfatlar olmadan kendi başına var olabildiğine. Kitabın bu yönünü çok sevdiğimi belirtmeliyim. Kitapta kendi cümleler ise şöyle: “Bin yedi yüz senedir tüm sanatçılar, ressamlar, heykeltıraşlar Meryem'in simasını ve tutumunu gösterebilmek için mucize sanat eserleri meydana getiriyor. Ama tüm bu söylemler, düşünceler, çabalar ve yüzyıllar boyunca yapılan tüm bu sanat eserleri şu tek kelime kadar Meryem'in azametini anlatmaya yetmedi: "Meryem, İsa'nın annesidir"... Ben de bu tanımı Fatıma'ya uyarlamak istedim: Dedim ki; Fatıma yüce Hatice'nin kızıdır. Ama baktım ki bu Fatıma değil. Ardından Fatıma Muhammed'in kızıdır, dedim. Fakat bu da Fatıma değildi. Fatıma Ali'nin eşidir, diyecek oldum. Ancak gördüm ki, Fatıma bu da değil. Fatıma Hüseyin'in annesidir, diyeyim dedim. Ama yine gördüm ki bu Fatıma değil. Bir an için Fatıma Zeynep'in annesidir, dedim içimden. Oysa gördüm ki Fatıma bu da değil. En sonunda şu neticeye vardım: Evet, bunların hepsi doğrudur, fakat Fatıma bunların hiç birisi değildir. Fatıma Fatıma'dır.” Toplumda Fatma’yı anlatmak için ise şöyle devam ediyor: “Fatıma hakkında konuşmak zordur. Fatıma bir "kadın"dı. İslam'ın öngördüğü gibi bir kadındı. Onun çehresinin tasvirini peygamber kendisi resmetmişti. Onu zorluk, fakirlik, mücadele ocağında, kendi derin insani eğitim merkezinde yetiştirmişti. Onu eşsiz bir insan kılmıştı. O, birçok açıdan örnek bir "kadın"dı. Babası için bir "kız" Kocası için bir "eş" Çocukları için bir "anne" Yaşadığı döneme ve toplumuna karşı sorumluluk bilincine sahip "direnişin ve bilincin sembolü" bir kadın. O bir "imam", bir numune, bir ideal, bir "örnek insan"dı. Kendi kişiliğini kendisi inşa etmek isteyen her kadın için bir "şahit"ti.” Kitabın içeriği ilk başta Hz. Fatma’nın nezdinde tüm ailesini tanıtmakla başlıyor. Hasan, Hüseyin ve Zeynep’e; eşi Hz.Ali’ye olan övgülerini görüyoruz. Tabi konu Hz. Ali ve ailesinden başlayınca bir Şia sempatisinin hissedilmemesi işten değil. Arda sahabe ve Halifelere karşı görüşleri çok sert bir şekilde hissediliyor. Bu aynı fikirde olmadığım konuların başında gelir. Diğer bölümlerde kadının toplumdaki yerine değinip son bölümde İslam toplumunda kadını 3 sınıfa ayırır. 1. Gelenekçi kadın. 2. Modern kadın. 3. Fatmavari kadınlar. Bu tanımlar üzerinden anlatırken gelenekçi ve modern kadının Fatma gibi kadınlardan çok uzak olduğu vurgulanır. Zamanla değişen dünyaya ayak uydurma ki bu değişimi durdurmanın imkansız olduğuna değinir, değişimle beraber hayatımıza en başta var olan kadın modeli Fatma’dan gelenekçi ve modern kadın olma yoluna giden aşamalardan söz eder. Gelenekçi kadınlar yetiştirdikleri kızları ile kendi aralarında zamanla bir benzerliğin kalmadığını arada 30 yıl gibi bir farkın 30 asır fark gibi durduğunu düşüncede, fikirde ve eylemde iki neslin birbirinden tamamen ayrı olduğunu ve ortak tek yönlerinin aynı evi kullandıklarına değinerek anneler nezdinde babaları da eleştirir. Fatma ve Ali gibi örnek bir aile hayatı yaşamış insanları bu kadar az tanıyıp onları çocuklara örnek gösterememenin izahının olmadığını söyler. Sosyal bir açıdan baktığı için toplum nezdinde alimler aileleri ailelerle aile bireylerini yetiştirmemişlerdir. Ve durum giderek daha acınası bir hal almaktadır. Bırakın Fatma gibi kadın olmayı modern kisvesi altında kadınları şekilden çekile koyan hayatta bakış açılarını kınar. “Kadın,en ağır yüklerin altında boğulmuş ve boğulmaktadır.Rahat nefes alabilmek ve bu boğucu yükün altından kalkabilmek için düşünüp taşıniyor, "Nasıl özgür olacağım? Nasıl ayağa kalkacağım?" Kadın özgür oluyor. Ama kitapla, bilgiyle, icatla, kültürle, şuur ve bakış açısınin genişlemesiyle değil, duygu ve dünya görüşü sathının yükselmesiyle değil ; aksine makasla! Çarşafanın makasla kesilmesiyle! Kadın bir anda aydın oluveriyor! Doğulu ve Müslüman kadınların kompleksleri sosyolog ve psikologların araştırma konusu olmuştur. Dünya iktisat ve sömûrüsünün hizmetinde olan kadın için şöyle bir tanım yaparlar : " Kadın alışveriş yapan hayvandır!" Modern hayatta var olma çabası içinde olan kadının özgürlük sınırlarının ya baba ya eşten gelen bir baskılama ile sağlanıldığını ve bunun sonunda kadınların kendi hayatlarında var olan erkeklere bakamazken bir defa dışarıya açılınca büyük bir değişim ile birden çok rahat tavır sergilediğini bunu sadece kızlarda değil, baskı altında yetişmiş dindar ailelerin çocuklarında gördüğümüze değinir. İmamın manken kızı gibi konuların bir ara çok revaçta olduğunu düşünürsek baskının toplum üzerinde dini nasıl etkilediğine şaşırmayız. Baskıcı aile tutumları ve toplumsal yapılar kadınlara ikinci sınıf muamelesi yapar. Diri diri gömülen kızlardan Peygamber omzunda taşınan kız çocukları zamanına yükleselen İslamiyet, Peygamberin gidişi ile diri diri gömmeseler de kadınlara hep arka sıralarda, çarşaf arkalarından, çocuklarına bak! Sus! Nidaları ile yeni toplum adı altında cahiliyeye devam etmişleridir. “Onlara göre, kadın kıyamet gününe kadar dinin vazettiği şekilde, yani şuan olduğu gibi kalmalıdır. Dünya değişebilir, her şey değişebilir hatta bizzat beyefendinin kendi şahsı ve oğlu değişebilir ama kadın olduğu yerde durmalıdır.” Bu düşüncelerle yıllarca gelenekçi kadınlar yetiştirildi. Ailesi için yaşayan, kendi olamayan kadınlar yetiştirildi. Tek hayali evlenmek, çocuk sahibi olmak ve onları büyütüp evlendirmek olan kendi adına konuşma şansı olmayan ona dayatılan her koşul ve şartı kabul eden kadınlar. Dinde en günahkar varlıklar diye nitelendirdikleri kadınlar. Onlarsız yapamadılar ama onlarla da onları yüceltmediler. "Kadın, din adına, gelenek adına ve Fatıma'ya benzemek adına perdenin arkasına itilerek hayattan soyutlanmıştır. Bu bahanelerin hepsine de kılıf uydurulmuştur. İffet adına, namus adına ve ''Kadın çocuklarının eğitiminden sorumludur.'' bahanelerine sığınılarak yapılmıştır bütün bunlar. Anlamakta güçlük çekiyorum doğrusu. Geri kalmış, yeteneksiz, bir tahtası eksik olan; okuma, eğitim, öğretim, tefekkür, kültür, medeniyet ve toplumsal terbiyeden yoksun olan bir kişi; nasıl olur da yarının nesillerini eğitmeye layık olabilir?" Bunları aşıp biraz yol alalım diyince de kadınlar modern oldu. Ama öyle bilimle, ilimle, fikirle değil... Dış görünüş ile, nazla, cilveyle bir erkeğe bağımlılık sürdü. Önce kadınlar için isteklerimiz eğitimdi. Kadını yücelten annelik olgusu için gelecek nesiller için eğitim. Ama dini vecibeler arkasına saklanan isteklerin dayatması vardı. “Siz hiçbir zaman kadınlar için bir kütüphane açmadınız, bir üniversite kurmadınız. Fikri seviyesi yüksek ve ciddi olan dini toplantıları erkeklere has kıldınız. Kadınları ise bundan mahrum bıraktınız. Kadınları arzu ettiğiniz tipe uygun olarak sadece ağlama meclislerine katılmalarına müsaade ettiniz. Dolayısıyla kadında artık ne fikir ne bilgi ne de şuur kaldı." Fırsat verilmeyen kadınlar zamanla değişen dünya ve bilinçle farklı kişilikler ve gelişmeler yaşasada öz de erkek egemenliğini içinde taşıdı. Hala bir erkeğin ya da ailesinin isteği için belli kalıplara giren kadınlar var. 20 küsur yıllık hayatında farklı yetişen bir kadın bir anda bambaşka istekleri olan bir insanla karşılaşıp onunla bir hayat kurma uğruna değişiyor. Halbuki erkek onu öyle görüp kabul ediyor, sonra kendi istediği şekilde değişimini istiyor. Zamanla değiştirdiği insanda kusur bulup değiştirdiği eşinin ilk haline benzer birini buluyor. Kadın ise zamanla bu değişimin hata olduğunu fark ediyor. Özgürlük alanına yapılan her müdahale er geç kendisine yapılanın sonuçlarını doğuruyor. Bu yüzden kimse kimse için değişmemeli. Herkes kendine yakıştığını düşündüğü insanla olup başkasına müdahale etmemeli. Ali Şeriati bu bağlamda evliliklerin yıkılma sürecine dair konuşur. Bir evlilik yürümüyorsa iki birbirine katlanmayan insanı aynı ortamda bırakmanın mantıklı olmadığına ve ayrılığın toplum için daha temiz bir yol olduğuna, dinin bu yola erdiğine ve kullanılması gerektiğine değinir. Yoksa kadın ve erkek mutluluğu başka kişilerde nikah altındayken başka insanlarla zinalarda bulur, bu da ruh sağlığı iyi olmayan çocukları oluşturdu. Burda modern bir hayat ve gelenekçi bir hayat arasında sıkışan ruhların hayatlarının kayışını görüyoruz. Yazar, İslamın toplum hayatına bakış açısını ve sosyal hayatına hep ilgili bir din olduğunu bu yüzden boşanma konusuna da değindiğini ifade etmiştir. yeni düzende oluşan islamı Amerikan İslamı olarak tanımlar. Geri kalmışlıklarını Avrupa’da kazandığı tüm parayı yabancı sermeyeye adayarak alışveriş merkezlerinde dolaşmayı ve lüks yerlerde yapılan harcamaları modern olmak sananlara karşı fikirlerini cesurca ifade eder. Her sözüne katılmasam da farklı bakış açıları kazandırdığı kesin. Değişen erkek değişen kadın oluşturdu. Önce dini adetleştirdiler, ardından adetleri din saydılar. Değişen insan değişen İslamiyet değil. Yazar hakkında farklı insanların görüşlerine takılmak yerine kendi bakış açınızı oluşturun derim. Ön yargılı olmayın ve Ali Şeriati’yi tanıyın. Büyük bir sosyolog ve dini anlatımlarda olabildiğince açık anlatımlarda bulunmuştur. Herkesin okuması gerekir. Keyifli okumalar!
Kadın (Fatıma Fatımadır)
Kadın (Fatıma Fatımadır)Ali Şeriati · Fecr Yayıncılık · 20101,257 okunma
·
105 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.