Gönderi

256 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 4 days
Bir şeyi etraflıca düşünebilmek, hislerini zirvede yaşayabilmek, çevrendeki acılara kayıtsız kalamamak, kırılganlık, empati kurabilmek, kendini sorgulamak… Tüm bunlar insanı mutsuz eden şeylerdir, insanlara bakınca çevresine, kendine kayıtsız, aldırmaz insanların çok daha mutlu olabildiğini görebiliriz. Bu insanlar, bencildirler ve en çok “aman, salla, dünyaya bir daha mı geleceğiz” gibi sözler sarf ederler. Kendi içine biraz bakan, sorgulayan bir insan böyle sözler kullanmaz, eğer kendine baktığında gördüğü şeyler hoşuna gitmiyorsa iradesi devreye girerek kendisini doğru yola sokmaya çalışır. Bir de tüm bunların farkında olup bir şey yapmayan insanlar vardır, işte Ömer onlardan biridir. Ömer insanlara hayır demeyi asla bilmez, evde karısı yemeğe bekler ama onu bara davet eden arkadaşına hayır diyemez. Hayatın bir iki adım ilerisini sisli bir deniz gibi gören Ömer’e göre biz tesadüflerin oyuncağıyız, irademiz ve düşünmemiz bunun yanında bir işe yaramıyor. Böyle olmaktansa hayatın bize sundukları karşısında verilenin şeklini alacak kadar boş ve yumuşak olmak daha makul. Ama nereye kadar? İnsan kendinden, içinden kaçabilir mi? Ömer bir gün ilk görüşte aşık olur, Macide, temizliğin, saflığın, iyiliğin bir timsalidir adeta. İçsel sorgulamalarına Macide’nin yanında da devam eder Ömer. Bir gün denizde, ay ışığının altında saldalda sevgilisi ile gezerken şunları söyler Ömer: “Minimini kafalarımızı ukalaca kitaplar, birbirinden çürük bilgiler, neticesi olmayan hesaplar ve Allah kahretsin, karmakarışık menfaat düşünceleri dolduruyor... Söyle, hangi ilim, hangi şiir, hangi aşk, hangi devlet bu manzaradan daha güzel, daha muhteşemdir? Buna rağmen burnumuzu kaldırmadan bozuk kaldırımlarda yürüyüp gitmekte devam ediyoruz. Fakat ne garip, şimdi küreklere sarılarak sahile dönmeye ve insan kokan sokaklardan geçerek evlerimize gitmeye mecburuz. Hatta bunu hemen yapmamız lazım. Çünkü vakit geçti. Sevgili teyzelerimiz, amcalarımız var...” Burada ağlar ve haykırır gibi bir sesle devam etti: “Dostlarımız, âmirlerimiz, işlerimiz, derslerimiz var... Allah kahredesi hayatımız var!.." Ömer haksız mıydı? Atalarımızın, başkalarının, toplum denilen kişilerin bize bahşetmiş(!) oldukları şeyler içinde biz çok mu mutluyduk sanki? “Herkes ne diyecek?.. Fakat bu ana kadar herkesten ne gördüm ki... Bana en yakın olanlar dahil olmak üzere, bu herkes dedikleri şey beni üzmekten, hayatımı manasız bir hale sokmaktan başka ne yaptı?” diyen Ömer sizce de haklı değil mi? İşte tam burada oturup Ömer ile uzun uzun dertleştim… Macide o kadar iyi bir insandır ki, Ömer’in iç sıkıntısı arttıkça artar, Onun yanında içindeki fesat duygulardan daha da rahatsızlık duyar. Arkadaşlarına hayır diyemediği için, parasızlık da bir yandan fena işlere girişir. Çamurda debelendikçe daha derinlere batar, kendisini sevgilisine layık görmez, ona hak ettiği şekilde davranamaz. Sürekli içerisinde bir şeytan olduğunu zanneder Ömer, şeytan Onu yolundan saptırıyor o da iradesine hakim olamıyordur. Ama salt gerçekle yüzleşecek gücü bir gün kendisinde bulur Ömer: “Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... içimizde şeytan yok... içimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var...” Daha kendi ile savaşan Ömer başkasına ne verebilir ki? İşte bu yüzden çok sevdiği kadından da vazgeçer. “İnsan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı! Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı.” Diyen Ömer kendi iç hesaplaşmalarını tek başına yapabileceği bir hayatı tercih eder.
İçimizdeki Şeytan
İçimizdeki ŞeytanSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2019173.1k okunma
··
46 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.