"Tüzeci mistiğe karşı" ikiliği her zaman çok ciddi bir ayrım olmuyor, özellikle de en üst kademe devrimci tüzeci-mistik Ayetullah Humeyni'nin şiirlerindeki Mansur'a yapılan atıfları göz önünde bulundurursanız:"Kendi varlığımı unutup "Ben Hakk'ım" diyorum, ve Hallac-ı Mansur gibi idama gönüllü oluyorum.". Mansur'u yasaya karşı gelen ruh kahramanı olarak gördüğümde bunun örtülü bir Hristiyan düşüncesi olabileceğinin farkındayım; kendim gördüğümden Mansur'u yanlış okuyor olabilirim. Beyazlık, Batılı-lık ve Katolik olarak yetiştirilme geçmişim büyük bir sıkıntı yaratıyor olabilir. Louis Massignon'a göre Mansur'un esrik gnosis ve çarmıha gerilmesi sayesinde İslam'ın en gizli gerçeği gözler önüne serilir oldu -İslam'ın özünde bulunan, yine de ortodoks Müslümanlar tarafından korkulan, tiksinilen ve umarsızca reddedilen gerçek Hakk-, yani mistik bir Hristiyan deneyimi. Massignon İslam'dan bahsederken, diye yazıyor Edward Said, Hazreti Muhammed "ekarte edilip Hallac-ı Mansur öne çıktı, çünkü o kendini bir İsa-figürü olarak görüyordu.". Mansur'un tutkusu Avrupalı Hristiyanlar'ın İslam'a kendi spiritüel evrenlerini İslam'ın içsel anlamı olarak sunma şansını verdi -gerçek Müslümanlar bu içsel anlamı bilse de bilmese de. Normalde geleneklerin içiçe geçirilmesinden yakınacak biri değilimdir, ama kolonicilik yine de göz önünde tutulmalı.