Gönderi

208 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Önce söz vardı. Primo Verbum. Farklı dillerin ortak görüşüdür bu. Çünkü dil kendi imkânını bu ilk noktada bulmuştur. Nokta diyorum, çünkü bütün çizgiler bir tek noktanın çekirdeğinden sökün eder, dal, budak, çiçek ve meyve verir. Eğer Allah bir şey yaratmayı murad ettiyse, ona yönelmesi yeterlidir. Bu yöneliş “kün” emri olarak tezahür eder. Aralarındaki ilk temas ve irtibat lisan marifetiyledir. Çünkü farklı iki şey arasında belirlen ilk şey lisandır. Bu hem bir irtibattır, hem de bir perde. Buna berzah da denilebilir. İki farklı şey arasındaki sınır olmakla birlikte ne birindendir, ne de ötekinden. İki farklı şey arasındaki gerilimi üzerine almış olan şeydir bu berzahta beliren. Lisan sanki böyle bir şeydir ilk düşünüşte. Daha önce Anadolu’nun Ruhu isimli kitabın incelemesinde, Hoca’nın, şiiri bir kürsü olarak belleyip hitabını genellikle oradan gerçekleştirdiğini söylemiştim. Bu şiir bunun nedenini çok güzel açıklıyor. Şair bütün öteki sanatlara da bir şekilde bağlıydı. Divanını yazıp bitirdikten sonra hattata veriyordu. Büyük çapta bir tekke mensubu olan o hattat ı divandan ta’lik hattın son kıvraklığıyla bir sanat eseri daha yaratıyordu. Mücellid deriden, sahtiyandan temasın hazzına daha misal gösteriyordu, müzehhib gözleri arapkari çizginin oyunlarıyla zevkiyle bir kere daha kamaştırıyordu. Sufi şairin divanındaki sözleri bestekar birer makamdan besteliyor, Rumeli ve Anadolu tekerini cûş u hurûşa getiriyordu. Naatleri naathan mevlidlerle okurken, bütün bir ümmet zevkinden “Allah” ve “Ya Muhamed” nidasıyla kubbeleri inletiyordu. Sufi şaire mimar, camilerin, mescidlerin, tekkelerin, dergahların, medreselerin, türbelerin, çeşmelerin cephelerinde bir yer arıyordu, taşçı taşını kesiyor, hattat kitabeyi yazıyor, hakkak oyuyurdu. Şair bütün dini ve milli hayatın bir şahidi mevkiinde idi. Peygamberlerden velilere kadar bütün şahsiyetleri şiirleriyle yaşatıyordu. Nef’i diyor ki Sultan Süleyman’ın nâmını haşre dek yaşatan Bakî’nin sözündeki âb-ı hayattır. Hz. Muhammed (S.A.V)’in hakikatini, mi’racını, Hz. Hüseyin’in trajik şehadetini, Hallac-ı Mansur’un dara çekilişini, Seyyid Nesimî’nin ten libasından soyuluşunu, Mecnûn’un aşkını, Zünnun’un cezbesini yaşatan da hep o şairin şiiri idi. Hasılı şair bütün sanatlara, bütün hayata böyle bağlarla bağlı ve o cemiyetin timsali idi. 2016 Lice notuyla kütüphanemdeki istirahat mahalline ayrılmış. Sadrında ve satırlarında altı çizili satırların daktilo edilmesi tamamlandı. Şimdi başkaları da istifade etsin diye paylaşıldı.
Sufi ve Şiir
Sufi ve ŞiirMahmud Erol Kılıç · İnsan Yayınları · 2004111 okunma
·
112 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.