Dikkat! Kitap içerisinde bize sunulan fikirlerden bahsetmiş bulundum. Bunu spoiler olarak değerlendirenler olabilir. Bu yüzden uyarıda bulunuyorum.
Barış Özcan ağabeyimizin tavsiye ettiği bu kitabı okumuş bulundum.
İnsanın 'sadece makine' olduğunu savunan yaşlı amcamız ile genç arkadaşımızın diyalog savaşı ile karşılaştım kitapta. İlk sayfasını okurken nereye soktun beni Barış abi, desem de hemen sonrasında açtı kitap kendini bana.
Ben ayfaları çevirdikçe sayfaların bana çevirdiği sorular aklıma tokat atmaya başladı. Yaşlı amcanın, "insanın kendi kendine fikir üretemeyeceği, bütün fikirleri dışarıdan sağladığı" gibi bir fikri vardı. Ben bunun doğruluğunu düşünürken, "İnsanların kendi üzerinde hak iddia edemeyeceğini" de söyledi. Oturup bunları not aldıktan sonra devam ettim. "İnsanın başarısı kendine ait değildir, sadece yapısına ve dışarıdan bunu şekillendiren etkilere aittir." İşte biraz kafam almaya başlamıştı, bunun ilk hipotezle bağlantısı vardı.
Ben daha bunları sorgularken yeni bir tokat daha geldi amcadan. 'İnsanı bir şey yapmaya iten tek bir dürtünün olduğunu ve bunun da -ruhunu tatmin etme dürtüsü- olduğunu' söyledi. "Başkasına yardım ederken bile önce kendi ruhumuz için yaparız." Vay be! Biz nasıl insanmışız?
Kitabın devamında amca yukarıda ki söylediklerini örneklerle açıkladı. O zaman daha da tatmin oldum. Sonra, insanın içindeki bu dürtünün eğitilmesinden bahsetti. Çokta güzel bir tembihi vardı.(syf69) Hayatımda aldığım en değişik tembih diyebilirim. Ben kendimi eğitmekle savaşırken bir de içimdeki dürtü çıktı başıma.
Kitabın sonlarına yaklaşırken; 'aklın insandan bağımsız olduğunu ve insana itaat etmediğini' de öne süren amcanın, bunları bir de yemek tarifi verir gibi rahat anlatmasını da görmüş bulundum. Yok artık daha neler! Ne işe yarıyoruz o zaman biz?
Akıldan da düşünmeye sektikten sonra, "hayvanlarında düşünebildiğini" söyledi amca. Bunu kanıtlaması da kolaydı ama insanı fareyle ve karıncayla aynı kefeye koyup değerlendirmesi bana inandırıcı gelmedi. Hatta onları insandan daha bile üstün tuttu. Şaşırdım ve ikna olmadım.
Artık sona geldiğimde "Özgür irade diye bir şey yoktur ve aklın duyguları da yoktur." fikirleriyle karşılaştım. Bunların da örnekleri sunulduktan sonra beyin fırtınam başladı. Kafam karıştı.
Kitabın finalinde; amca güzel bir sonuç bölümüyle toparlamasını yapıyor. Her şeyimizi Tanrı'nın yarattığını söylüyor. Doğru söze ne hacet... Vücudumuz, aklımız, vicdanımız çok farklı ve birbirinden bağımsız çalışıyor. Bu kadar karmaşık vücudu yaradana şükür etmek lazım. Son olarakta amca, kafanıza takmayın dedikten sonra kitabı bitiriyor.
İnsanın gerçekten makine olduğuna ikna olmuş bulunmakla beraber, Serdar Ortaç ağabeyimizin "Kafamda deli sorular, kolayca atamıyorum." sözü kulaklarımda gezinmeye başladı...
• • • • • • • •
•Bu kitap benim için bir kapı oldu. Bitirdikten sonra, artık daha fazla felsefe kitaplarına yoğunlaşmaya karar verdim.
•Kitap bana kendimi sorgulatmamı sağladı, derin düşündürdü.
•130 sayfalık bir kitabı 2 saatte rahatlıkla bitirebilirken, kendisini 2 günde bitirdim. Üzerinde epey düşündüm. Asıl okumak ve öğrenmek böyle başlasa gerek.
Darısı okuyanın başına...
Kendinize, insanlığa çok farklı bir pencereden bakmanızı sağlayacak. Barış abi tavsiyesi, benden incelemesi, artık sizden de okuması...
Saygılarımla.