Gönderi

230 syf.
4/10 puan verdi
·
Read in 5 days
Dava’ya, hikayenin kasvetli olduğunu bilerek başladım. Böcekli kitap gibi keyifli olmayacaktı. Ancak aradaki farkın bu kadar büyük olmasını da beklemiyordum. Dönüşüm’de çok rahat açıklanabilecek bir imge vardı. Sebebi belli kaygılar, korkular vardı. Dava’daki belirsizlik belki de genel korkuları ifade etmek içindi. Hikayedeki diğer şahıslar gerçek birer roman karakteriydi orda. Dava’da diğer şahıslar hep birer imge. Ama net değil. Bilmiyorum yanlış bir okuma mı yaptım, ben her şeyi bir imge olarak görüp anlamlandırmaya çalışarak okudum. Ve çok da başarılı olamadım. Kitabı şaheser olarak görenlerin incelemelerinde de tatmin edici açıklamalar bulamadım. Espiriyi, anlamayanlara açıklamak gibi sevimsiz bi durum mu olurdu bu acaba? Her neyse... Ben, ama doğru ama yanlış anladıklarımı yazayım. Josef K. 30 yaşında, iyi bir kariyeri olan banka memuru. Yani yaşamsal kaygıları olmayan, olgun bir insan bu. İşte bu kıvama gelmiş bir insanın davası başlıyor. Ne davası? İlerleyen bölümlerde ancak ölümle sona erecek bir dava olduğunu öğreniyoruz. O zaman buna olsa olsa hayat davası denilir. Biraz arabesk oldu :) Ama Kafka, yaşamayı çile olarak gören biridir, bu da gerçek yani. Hikayenin başları umut dolu. İlk sorgu süreci iyi geçiyor. Bay K., yargıcı üstün diyalektik sanatıyla adeta alt ediyor. Ev sahibi Grubach, K’yı teselli ediyor, herkesin başına gelebilcek şeyler diyerek. Bu arada bay K. tutuklu ama tutuklanmadan önceki yaşantısını sürdürmeye devam ediyor. K. tam bunu farkettiği zaman, bir bakıma davayı yaşamında pasifize edebilecek müthiş bi karar alıyor. Davayı kabullenmek ama kafaya takmamak... Şöyle ki; mahkeme olağan seyrinde devam edecek, haftada bir sorguya gitmesi gerekiyorsa gidecek ama iş hayatı, eğlence hayatı hiçbir şekilde etkilenmeyecekti. Derkeeen bu plana çomak sokacak kişi geliyor: Amca. Amca bence kendini, kendinden küçük yakınlarının hayatlarına yön vermekle mükellef sanan evhamlı aileyi, akrabayı temsil ediyor. K’yı bu yaşam davasının çok önemli olduğuna ikna etmeyi başarır. Avukat tutmaya ikna eder. Ve K’nın, davayı önemseyerek iyice çıkmaza girmesine sebep olur. (Dava da öyle bir şey ki değer verdiğin oranda aşağılanıyorsun.) Ayrıca avukat tutmak davanın yükünü başkasının sırtına yüklemek gibi görünse de tam tersi etki yaratır. Bu, K. dışındaki diğer davalılar için de geçerlidir. Tüccar Block diye 5 yıllık bir davalı var; çok perişan ve saygınlığını yitirmiş, davasını asla tek başına yürütemeyecek olan, avukatın köpeği olmuş bir adamdır. Ben yine burda biraz Kafka’nın sınırsız karamsarlığından cesaret alarak anladığımı söyleyeyim: avukat, hayatımıza ortak ettiklerimizi temsil ediyor. Eş, çocuk, sıkı dostlar yani yokluğunda perişan olacak kadar bağlı olduklarımızı. Bir de hiçbir yere oturtamadığım imgeler var. Bayan Bürstner, K’nın saygı duyduğu ve çekindiği bir kadın... Bilmem niye? Sonra mübaşirin karısı ve ona sırnaşan üniversite öğrencisi. K’nın bankasında çalışan üç memur. Ne idüğü belirsiz Lina. Fabrikatör. Hikayenin içine girip, siz ne ayaksınız yahu, diye sorasım var Birçok kişinin en keyif aldığı bölüm olan ressam Titorelli var mesela. Bence Kafka bunu bilerek yapmış. Bir sanatçıdan bahsederken okuyucuların keyif almasını istemiş. Tabi bunu çeviri bir kitapta çok sağlıklı bir şekilde göremeyiz herhalde. Yani, hayat denen bu kasvetli davada nefes alabildiğimiz tek şeydir sanat, demiş sanki. Ben yorumlayınca biraz kekovari oldu ama napalım. Ressamın evinin, mahkemenin olduğu yerin tam zıt yönde olması ama maalesef odasının bir kapısının kalem odalarına açılması... Üstelik o kapıdan geçmek için Titorelli’nin yatağına basmak zorunda olunması... Bunlar çözmesi kolay ve vurucu imgelerdi. Titorelli hayatta kalmak için mahkemenin adamı olmuş, sanatçıdır. İyi midir, kötü müdür bence “mecbur adam”dır. Bu kısımda kapının arkasında içeriyi gözetleyen üç sırnaşık kızı anlamadım. Bir de en sonda rahip var. Bana göre kitabın en kasvetli kısmıydı. Ama Kafka’nın bunu da bilerek yaptığını düşünüyorum. K’nın katedralda buluşacağı İtalyan iş adamının, Tanrı’yı temsil ettiğini düşünüyorum. K. çok iyi derecede İtalyanca bilmesine rağmen, İtalyan’ın söylediklerini anlayamıyor. Onunla katedral gezisi yapıp konuşmaları gerekeceği için sözlüğe falan bakıyor ama bu işleri çok sıkıcı buluyor. Katedrale gittiğinde İtalyan’ı bulamıyor.(Tanrı’yı) Bir rahiple karşılaşıyor. Buraya gelene kadar bir yığın anlamsız şeyler oluyor. Sanırım Kafka dinlerin hayattaki yerini ve anlamsızlığını okuyucuya yaşatarak anlatmaya çalışıyor. Şimdiye kadar sadece hikayedeki şahısların neyi imgelediğiyle ilgili yorum yaptım. Ama kitapta o kadar çok imgesel olay var ki çok büyük bir kısmını anlayamadım. Bana hikayede büyüklü küçüklü boşluklar varmış gibi geldi. Benim analiz yeteneğimin eksikliği ve doğru okuyamamış olmamın payı tabi ki de çok büyük ama şöyle bir gerçek de var. Kitabın önsözünde çevirmen Ahmet Cemal, Dava’nın “bölümler” ve “fragmanlar” olarak iki ana bölüme ayrılmış olduğunu, fragmanların tamamlanmamış ve düzenlenmemiş metinler olduğunu ve okuduğumuz kitabın sadece “bölümler”den oluştuğunu yazıyor. Yani en nihayetinde okuduğumuz kitap bir taslak. Belki de Kafka, o tamamlanmamış fragmanları bitirdiğinde, şu an okuduğumuz kitabın aralarına serpiştirecekti o kısımları. Ve daha anlaşılır olacaktı. Yani umarım sorun bende değil, sendedir Kafka:)
Dava
DavaFranz Kafka · Can Yayınları · 199953.6k okunma
·
26 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.