Gönderi

365 syf.
·
Not rated
sevgili yazılmış şeyler ve diğerleri
Her şey yazılmış gibiydi. Bana yazacak hiçbir şey kalmamış gibiydi... Son yağmurlar yağmış, son kuşlar göçmüş, son oyunlar oynanmış gibiydi... Sevgili günlük... Sevgili yazılmış şeyler... Romanlar, şiirler, makaleler, denemeler ve incelemeler... Sevgi günlük... Ne diyorlardı? Türk Edebiyatının İlk Psikolojik Romanı! Gözü sözelcilerin sınıfında kalmış her eşit ağırlık öğrencisi gibi ben de edebiyat derslerinde çiçek olmuş, verilen her kitabı okumuş o kitaplardan da sınav olmuştum. Eylül de işte bunlardan biriydi... Sonra seneler geçti. Hiç olmayacak bir şey oldu. Dünya kepenklerini kapattı ve kapıya "cenazem var" yazıp, kısa bir süreliğine memleketine gitti. Ve ben de Eylül'ün eski basımlarından birini evde bulup okumaya niyetlendim, 16 yaşında bu baskıyı nasıl okuduğuma ve şimdi hiçbir şey anlamamaklığıma şaşırarak! Can yayınlarının "Günümüz Türkçesiyle" sunduğu içerisinde eski İstanbul fotoğraflarının ve kısa açıklamaların bulunduğu şahane baskısından bir tane sipariş edip niyet ettim okumaya. Mehmet Rauf bu kitabı "son üstadım" dediği Halit Ziya UŞAKLIGİL'e ithaf etmiş. Eylülümüz Halit Ziya'nın Aşk-ı Memnusundan kısa bir süre sonra yayımlanmaya başlanmış. Aşk-ı Memnu ile arasında benzerlikler göstermesi bir yana zaten bu romanın yazımına Halit Ziya'nın bizzat kendisi ilham olmuş diyebiliriz. Bir gün üstatlar otururken yanlarına bir genç gelir. Genç o sıralar evlilik hazırlıkları içerisinde. Düğün, yeni ev ve balayı hazırlıklarından bahseden genci Halit Ziya üzgünce dinler. Mehmet Rauf o sırada Halit Ziya'nın "gözlerinde acı bir hüzün bulutu" görür. Halit Ziya'nın halinden tavrından "Bu tür mutlulukların kendisi için artık imkansız olduğunu, hayatının artık "Eylülünde" olduğunu düşündüğünü" sezinler. Böylece Servet-i Fünun için yazmayı düşündüğü diğer tefrikaları bir kenara bırakır ve Eylül'ü yazmaya başlar. Eylül içerisinde çokça malzeme barındıran bir şef tabağı gibi... Öyle ki tabaktaki sebzeleri, balığı, sosu ayrı ayrı görüyor renklerini inceleyebiliyoruz. Hepsinden ayrı ayrı tat alıyor, hepsini bir arada afiyetle yiyebiliyoruz. İş bu sebeple sadece psikolojik bir roman diyemeyiz. Eylül o günlerden gelecek nesillere gönderilen mitolojik bir kahraman, bir posta güvercini gibi. Ve insana ait düşünce sistemlerinin işleyişin, ruh değişimlerinin farklı çağlarda bile aynı kalabildiğini de gösteriyor. (Hani değişmeyen tek şey değişimin kendisiydi.!) Herkes kendi içinde yaşadığı ömür boyunca evrilirken, değişip dönüşürken, nesillerin değişmediğini farklı çağlarda insanların aynı dönemlerden, aynı sorgulamalardan, aynı yanılmalardan geçtiğini görüyoruz. İstanbul... İstanbul tasvirleri... Şahane İstanbul resimleri! İstanbul değişti... Ama insanların İstanbul'a hayranlıkları değişmedi. İstanbul onu yaşayan her şair ruhlu için fevkalade bir yer olmaya devam ediyor! O şair ruhlu bu güzel şehrin hangi dönemine denk gelmiş olursa olsun muhakkak onda yazılacak bir şiir, söylenecek bir şarkı, bir roman buluyor. İstanbul kimini Beykoz çayırlarıyla veya bentleriyle kendinden geçirirken kimini de Beşiktaş-Kadıköy vapurunda bir insan selini izlerken elinde çayıyla sersemletiyor. O zaman anlıyoruz ki değişen, dönüşen evrilen her şeyin eksininde ondan alınan tat çağlar sonra bile aynı kalıyor. Aynı sersemlik! Bu romanın başkaca romanlara, şiirlere ilham olduğuna dair bazı kendini bilmez(!) düşüncelerim var. Ama onlardan bahsetmek istemiyorum. Ne diyorduk! Eylül sadece psikolojik bir roman değil... Güzelliği orta halli. Sessizliğiyle, içine atmasıyla, susmasıyla sinir bozucu olabilen bir kadın...Suat! Onun memuriyet yaptığı ancak işe bir türlü gitmediği, kendi istekleri dışında etrafında başkaca bir şeyle ilgilenmeyen, sürekli her şeyden şikayetçi ve heves ettiği şeyleri elde edince o hevesten de şikayetçi olabilen şımarık ve bencil olduğunu düşündüğüm kocası Süreyya! Süreyya'nın kuzeni, Suat'ın gizli aşığı, çapkın; çapkınlıklarını, kadınları, erkekleri, evlilikleri ve ilişkileri sorgulamaktan göğsünde bir kuş hapsettiğini anladığım Necip! Olayımız Aldatma Bu noktada Aşk-ı Memnu ile kıyaslamalar yapılabiliyor insanoğlu. Ancak burada aldatmanın işlenmesi, her iki tarafın içine düştüğü ruhsal cenderenin tahlil edildiği, bir paragraf uzunluğuna varabilen cümleler (!) Aldatan insanların ruhsal, bedensel ve zihinsel olarak hangi aşamalardan geçtiğinin derinlemesine incelenmiş olması ve buradaki kahramanların aşklarını "masum" bırakmak adına çoğu zaman çelişkilere ve isteklere düşmüş olsalar bile Orhan Pamuk'un bir romanında dediği gibi "sonuna kadar gitmemiş" olmaları bu romanı Aşk-ı Memnu dan bıçakla ayırır ki Necip ne kadar çapkın olursa olsun asla bir Behlül değildir. Karakter oluşumunda ise kalabalık bir roman değil Eylül. Karakterlere ilişkin fazlaca ayrıntı yok. Bunun yerine ana karakterlerin hissi meseleleri üzerinde çok daha fazla durulmuş. Mekan bakımından ise şahane veriler veriyor Eylül. Döneminin İstanbul'u öyle tasvirlerle anlatılıyor ki bahar aylarında çimlenen toprağın kokusunu burnunuzda hissedebiliyorsunuz. Çok ayrıntıya girmeden bahsedecek olursak diyeceğim ama bu romanın mekan anlatımları için ayrıntıya girmeden bahsetmek bir ayıp olur. Ve Zaman... Roman bahar aylarında başlıyor... Genç aşıkların aşklarının tohumunun atılmasını, filizlenmesini izliyoruz (izliyoruz çünkü o anlatımlar için "okumak" hafifçe kalıyor). Sonra yaz ayları geliyor. Keyif, rehavet. Aşık olmak diyor insan, aşık olmak ne güzeldi yahu! İşte sonra Eylül... Ömrümüzün son demi... Bir daha asla gençlikteki gibi aşık olamayacak, heyecanlanamayacak, cesurluk edemeyeceğiz. Çünkü artık tecrübelerimiz var, bizi heyecandan, aşktan, maceradan uzaklaştıran tecrübelerimiz... Eylülümüz... Bahar gitti, yaz gitti. Ve sonra Eylül... Tembellik ve tecrübelerin bizi korkutarak koltuklarımızda oturtmasına izin verdiğimiz ömrümüzün Eylülü... Sevgili günlük... Sevgili yazılmış şeyler.... Bitti.
Eylül
EylülMehmet Rauf · Can Yayınları · 202240.2k okunma
··
62 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.