Karl Marx...
Komünizmin kurucusu, fikir babası...
Laf olsun diye değil, bütün ömrünü bu davaya adayan mücadele insanı..
1818'de başlayan yaşamı, onun için zor olmuştu. Daha doğduğunun farkında bile olmadan sıkıntılar, sorunlar hayatında yer edinmeye başladı.
Özellikle yakınlarının ölümleri ve hayat boyu devam kronik rahatsızlıklar hem ruhsal hem de bedensel sağlığını olumsuz etkiledi ancak o PES ETMEDİ.
Başta Engels olmak üzere birvok insanla yaptığı görüşmeler, mektuplaşmalar ve yine birçok yerdeki gazete, dergilerdeki yazıları.
Almanya, Fransa, Belçika, Ingiltere....
Bazen sürgün bazen de davetli olarak gittiği ülkelerde hep aynı şeyi söyledi;
"İşçiler ezilmeyin."
Bunu, kendi menfaatine ya da birilerinin menfaatine değil, tüm dünya işçileri adına istemesi kendisini diğerlerinden farklı kılan en önemli unsur.
Amerikadaki ya da Sibiryadaki maden işçilerini düşünecek, onların acısını paylaşacak ve onların sözcülüğünü yapacak kadar insan sevgisi ile dolu olması ve yeryüzündeki adaletsizliği bıkmadan anlatmaya çalışması ve sömürülen herkesi örgütlemeye çalışması en sevdiğimiz yönleri.
Kitapta sadece Marx'ın yaşamı değil, Marx'ın ıdeolojik önderleri, yol arkadaşları ve dünyada o an başlayan işçi hareketlenmeleri de uzun uzadıya açıklanmış. O yüzden biyografi demek yerine 19. yüzyıl dünya işçi hareketleri demek daha anlamlı olur.
Kitapta çok fazla ismin olması kitabı kavrama açısından insanı zorlasa da isimler hakkında ufak ufak araştırmalar yaparak kitabı okumak bu sorunu ortadan kaldırıyor.
Bir de kapitalizm...
Kapitalizmin dünyayı getireceği durumu önceden saptamış olması, davasındaki haklılığın en net örneği olmakla beraber günümüzde geldiği noktayı daha iyi anlamak için de Marx, temel noktamız oluyor.
Özellikle din, afyondur sözünden ötürü dincilerin yoğun eleştirisine maruz kalsa da, dini afyon olarak kullananların gerçek yüzlerini ifşa etmesi açısından çok önemli bir isim.
Milliyetçi naralar ile hayatta kalmaya çalışan ideolojilerin de hedefinde olan Marx, bir milletin diğerinden üstün olmadığını, önemli olan asıl meselenin, milletlerin milletleri sömürmemesi gerektiğini ifade etmektedir. Bugün içimizde kaç kişi bunu ister ki?
Kapitalizm ile beraber gelişen emperyalizmin bugün dünyamızı getirdiği nokta son derece kanlı iken, Marx'ı anlamaya ve onun öğretisini geliştirmeye hepimizin ihtiyacı var. Çünkü o dönemde işçi denilen kesim, bugün ülkemizde halen aynı durumda. Madenler ya da fabrikalarda çalışan insanlar, patronu devlet olmayan her çalışan işçidir. Bugün 10 yıldır 15 yıldır sürekli çalışan, tatili geçtim köyüne gidecek durumu olmayan milyonlarca vatandaşımız, virüs dolayısıyla had safhada geçim derdine düşmüşse şayet, bunun sorumlusu ne komunimiz ne marksisizm ne de sosyalizmdir. Bunun sorumlusu Marx'ı din düşmanı, millet düşmanı olarak gösteren sahte dinciler sahte milliyetçilerin kendilerini kapitalizme kaptirmalaridir.
Parayı burjuvanın kazandığı, borcu ise halkın ödediği her sistem uçuruma sürüklenecektir. Bu ve diğer sebeplerden ötürü Marksist olmasak bile Marx'a saygı duymak ve onu iyi anlamak mecburiyetindeyiz.
Işçinin hakkını alın teri kurumadan veriniz diyen Peygamber ile emeğin hakkını sermayeye yedirmeyeceğiz diyen Marks aslında aynı şeyden bahsediyordu. Ancak kapitalist, emperyalist düzen bu iki kesimi birbirine düşürüp ağlarını global seviyede örmeyi başardı. Bu yüzdendir ki hangi ideoloji hangi din ya da hangi insan olursa olsun, ezilenin, adaletsizlige maruz kalan herkesin sesi olan tüm fikirler, bizim inancımız ise eğer, kabul edelim ki hepimiz marksistiz. Çünkü işçilerin hakkını korumak ve savunmak için Marksist olmaya gerek yok, insan olmak zaten bunun gereğidir.
Son olarak, bugün severek okuduğumuz dinlediğimiz izlediğimiz birçok yazarın, şairin, tiyatrocunun, müzisyenin komünist&sosyalist olması tesadüf müdür?