Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Hikayesiyle beni büyüleyen müthiş bir kadın: Jane Goodall
Müthiş bir kadın, hikayesini her okuduğumda belgeselini her izlediğimde tekrar tekrar aşık olduğum bir kişilik: Jane Goodall. Kendisi şuan 86 yaşında. Çok sevdiğim, idolüm olan bu kadının programı daha doğrusu projesi sunulacakmış her Çarşamba. National Geographic'te. Çok şaşırdım ve çok sevindim. Biyolojiye, yaşadığımız dünyaya ve doğaya özel bir merakım olduğundan Kesinlikle takip edeceğim. Jane Goodall İngiliz primatolog, antropolog ve etimolog. Benim ve hatta herkesin en hayret ettiği özelliği 6 ay en yakın kuzenlerimiz olan şempanzelerin içinde yaşamış olması. Onları resmen aile edinmiş. Ve hatta onlarla bağı o kadar iyi olmuş ki bırakmak dahi istememiş. Çocukluğunun hayalinde hep Tarzan'ın Jane'i olmak istemiş. Bence o bana göre ''Roots and Shoots'' ''Kökler ve Filizler'' projesiyle umudu ve doğanın ne denli önemli olduğunu aşıladı. 1930 ve 1940’lı yıllarda Afrika vahşi hayatı küçük bir kız için uygun değildi; ama annesi Vanne, onu her zaman kafasına koyduğu şeyleri gerçekleştirmek konusunda cesaretlendiriyordu. Jane bir film stüdyosunda asistan olarak çalışıyordu. Arkadaşı Clo'dan kendisini Kenya'ya davet eden bir mektup aldı. Bu 22 yaşındaki Jane için bulunmaz bir fırsattı ve hiç vakit kaybetmeden evine, Bournemouth’a döndü. Böylece garson olarak çalışıp para kazanabilecek ve biriktirdiği parayla hayalini kurduğu Afrika'ya gidebilecekti. 1957’de nihayet denize açıldı ve 2 Nisan’da Mombasa limanına vardı. Birkaç hafta içinde ünlü arkeolog ve paleontolog Louis S.B. Leakey ile buluştu. Karşısındaki kadının enerjisinden, genel kültüründen ve hayvanlara karşı olan ilgisinden etkilenen Louis, Jane'i asistanı olarak işe aldı ve sonunda ona Tanzanya’daki bir göl kıyısında şempanzelerle ilgili bir çalışma yürütme görevini verdi. O zamanlarda şempanzelerle ilgili bilgiler çok az olmasına rağmen Louis, onlarla ilgili öğrenilecek şeylerin insanların da evrimsel geçmişini aydınlatacağına inanıyordu. 1960 yılında Jane, Gombe sahiline ayak bastı. Annesi de onunla beraber gitmişti çünkü devir Tanzanya’nın İngiliz sömürgesi olduğu bir devirdi ve İngiliz otoriteleri genç bir kadının tek başına ormanda yaşamasını istemiyordu. Gombe’deki ilk haftası Jane’i hayal kırıklığına uğratmıştı. Şempanzeler çok çekingendi ve Jane’i her gördüklerinde kaçıyorlardı. Tam hevesi kırılmaya başlamışken, bir gün aklına güzel bir fikir geldi: Bir tepenin üstüne çıkarak dürbünüyle şempanzeleri izlemeye başladı. Şempanzelerin vejetaryen olduğu sanılıyordu; ama o gün Jane çok ilginç bir olaya tanık oldu. David Greybeard ismini verdiği bir şempanzenin bir çalı domuzunu yediğini ve yemeğini bir dişiyle paylaştığını gördü. Bu son değildi, daha sonra birçok kez daha maymunları ve diğer küçük memelileri avladıklarını gördü. Şempanzelerin et yediğini ilk defa gözleyen Jane, sonraki iki hafta içinde çok daha ilginç olaylara tanık olacaktı. Şempanze David’in bir çubuğu termitleri yuvasından çıkarmak amacıyla kullandığını fark etti. Bu kullanışlı çubuk aletleri yapmak için yaprakları dallardan nasıl kopardıklarını heyecanla, soluksuz izledi. David ve arkadaşları, kelimenin tam anlamıyla alet yapabiliyor ve bu aletleri kullanabiliyorlardı! O zamana kadar antropologlar, alet yapımını insanlara ait bir özellik olarak tanımlıyorlardı. Jane, Louis Leakey’e keşfinden bahsettiğinde Louis'nin cevabı oldukça çarpıcıydı: "Şimdi ya 'alet' ya da 'insan' kelimesini yeniden yapılandıracağız... ya da şempanzeleri 'insan' olarak kabul edeceğiz."
·
13 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.