Gönderi

Marifet ilmi
Birisi, “Marifet ilmi nedir?” diye sorunca ikinci kişi, “Sen Rabb’ini tanıyor musun?” dedi. Birinci kişi, “Evet” diye cevap verdi. İkinci kişi, “Hangi sıfatlarıyla tanıyorsun?” diye sorunca birinci kişi süküt etti ve sonra: “Bana kendi Zat’ını bazı sıfatlarıyla tanıttı.” dedi. Ikinci kişi, “Sen bu sıfatlardan hangisine nail olabildin?” dedi. Birinci kişi, “Ona iman etmeye nail oldum.” diye cevap verdi. Senin de o hazineden nasibin bu kadar mı? Yoksa o hazineden nur veren bir ilim de aldın mı? Ya da hidayetin basiretlerini görebildin mi? İnsanların geneli için marifet ilmi sadece Allah’a inanmaktır. Ancak bunlar nefsine zulmeden kişilerdir. Çünkü hevâ ve şehvetlerine tabi olarak nefsine zulmetmiş ve marifet, o kişiye karşı perdelenmiştir. Bu kişi; Allah’ı bilen, O’na iman eden ancak Allah hakkında cahil olan kişidir. Yolda bazen tökezler bazen kalkar; bazen kayar bazen dikilir; itaat ile masiyet arasında gidip gelir ve bu durum Rabb’ine kavuşuncaya kadar da devam eder. Sadık insanlar için ise marifet ilmi, ışık saçan bir nurdur. Bu kişiler orta yolu tutan, dünyanın da ahiretin de hakkını veren kişilerdir. Bu kişiler fiillerinde gayretle, dikkatle sıdk basamağında durarak Allah’ı işaret ederler ve kendi nefisleri için ağlarlar. Fiillerinde sadakatli olmaları, her söz ve hareketlerinde gayretli olmaları zaten olması gereken bir durumdur. Sadıklar için marifet ilmi yük taşıyan hayvanları, madenleri yakinen tefekkür etmektir. Bu ilim, mukarreb ve önde olan insanların ahvâlidir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Gerçek öyle değil.' Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız mutlaka cekennem ateşini görürdünüz. ”2" Yakin bir ilimle ve iman kuvvetinin nuruyla bakan kişi, gözle gördüğü yük hayvanlarında ve madenlerde tezahür eden Allah’ın Rububiyetini ve sıfatlarını müşahede eder. Bu ilim, kalb gözü ile ruhun nuruna nüfuz eder ve bu durum başındaki gözde alevler oluşturur. O zaman kişi eşyaya baktığında Allah’ın kudretinin ve Rububiyetinin izlerini görür. Eşyanın süsü, güzelliği ve tatlılığı onu Allah’tan alıkoyamaz. Ancak kişinin kalbi Allah’ın dışındaki bir şeye bağlanırsa bu durum onu Allah’tan uzaklaştırır ve fitneye düşürüp kalb gözünü kör eder. Böylece o kişi nefsin karanlıklarında ve şehvet sevdasında çakılır kalır. Onun ruhu bulanıklaşır, kalb hâkimiyeti ondan alınır ve o, harici etkenlere mağlup olur. Bu ilim kişinin kalbinde Selef-i Salihin’in sıfatları gibi sıfatlara hâiz olmaz da vasat sıfatlara hâiz olursa o, yakîn nuru ile hararetli savaşlarla ve cengâverlerin kapışmalarıyla meşgul olur. Bazen yener bazen de yenilir. Peki, bu kişinin gözünde bunlara nüfuz edecek nur yokken ve bu nurdan da uzakken Rububiyet ve kudretin emarelerini görmeye nasıl muktedir olacak? Nefsine zulmeden kişi ilmi, insanların ağzından duyduklarıyia ve sadece kitaplara bakmak suretiyle hafızasına almıştır. Hafızası sadece ihtiyaç anında o ilmi kalbinden çıkartır. Bu kişi ilmiyle nefsine karşı mücadele edecek ve onu hezimete uğratacak bir kuvvete sahip değildir. Bu, Allah’ın o kişinin aleyhine kullanacağı bir delildir. O kişi konuşup insanları hidayete davet eder, ancak aynı şeyi kendi nefsinde tatbik etmek gerekince hayvanlarını kaybetmiş biri gibi şaşırıp kalır; hevâsı onu şehvetlere düşürür. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “De ki: Ey Kitap Ehli! Siz, Tevrat’ı, İncil’i ve Rabb’inizden size indirileni hakkıyla uygulamadıkça, ( doğru) bir şey ( yol) üzerinde değilsinizdir.”227 ' Yani Hz Muhammed (s.a.) zamanında indirileni uygulamadıkça doğru bir yol üzerinde değilsiniz.
·
10 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.