Şair vardır, şiirleri okunduğunda yüreklere dokunmak ister. Şair vardır, şiirlerini okuyanlar kendi yüreğine değsin ister. Sepehri bunun neresinde karar vermek zor olsa bile, sanırım Sepehri her ikisinde ama en çok yüreğine değmemizi istemiş...
Kelimeleri, bir cümle oluşturmak için seçmiyor, kelimeleri bir anlam vermek için seçiyor. Cümleleri, bir şeyler dile getirmek için kurmuyor, cümleleri bir yerlere dokunmak için kuruyor. Süreya babasını kaybedince gözlerini kaybetmişti ya hani şiirinde, Sepehri babasının ölümünde; babasının var olduğu zamanın öncesini, güzelliğini, babasını anlatır(#68881772). Sepehri yine kalbine dokunmamızı istemiş belli ki... Neden kendisini anlatmadı ki? Belki de anlattı...
Annesini konuşmayan bir şair olur mu hiç, bilinmez...
Nedir bu annelerin güzelliği, her yerdeler! Kimilerinde dert, kimlerinde sevinç, kimilerinde özlem... Ama istisnasız her yerde bu anneler. Belki de şair olabilmek için sadece bir annenin olması yeterli, ama tanımak değil, hissetmek gerek bir anneyi. Annesini olabildiğince dünyanın en güzel çiçeklerine benzeten sayısız şairler gördüm, ama bir ağaç yaprağından güzel bulan Sepehri annesini ne kadar özel betimlemiş. Belki de göremediğimizi gördü annesinde(#68880497).
Herkes bir şeylere hasrettir Sepehri'ye göre(#68886341). Sadece kendimize has sanırız hasreti. Sepehri neye hasret peki? Her şeye...
"Ben birini görmeye gittim
aşkın öbür ucuna gittim,
gittim kadına kadar..." diyen Sepehri, kadını aşkın mutlağı, aşkın en zirvesine benzeterek ne güzel bir hediye bıraktı tüm kadınlara... Şiirlerinde uğramadığı yer, uğramadığı duygu yok, bırakmamış bir şey.. Sepehri,
"Ben birbirine düşman iki çam görmedim,
Gölgesini yere satan bir söğüt de görmedim."(#68890541) gibi sözleriyle insanlara, belki de insanlığa en ince sitemini etmişti...
Solucanların eksikliğinde bile hayattan bir şeylerin eksildiğini gören, yüreği yusufçuk gurbetiyle dolu Sepehri kim bilir bu şiirleri yazınca ne kadar doluydu...
Ne yazsam, ne anlatsam, ne söylesem her şey üç noktalar ile bitecek Sepehri için. Şiirleri de zaten böyleydi. Bir bölüm okursun devamı içinden gelir. Başka bölüme geçersin önceki bölümü hala bitirmemişsindir içinde. İşte bunu farkettiğimde Sepehri'nin kendi kalbine dokunmamızı istediğini anladım.
Şehrine artık yabancı kalan Sepehri, gecenin öbür tarafına bir ev yapar. Kimsenin adını bile bilmediği nemli otlara yakındır
Bahçenin nefesini duyar...
Ve karanlığın sesini bir yapraktan düştüğünde duyar...
Ağacın arkasında aydınlığın öksürük sesini,
Her taşın deliğinde suyun aksırığını duyar...
...
Sepehri, ruhun kendi kendini tutarken çatlamasını duyar... Nasıl çıkmaz bunca dokunaklı sözler, hatıralar...
Gözleri yıkamalı diyor üstat... Başka türlü görmeli...
Görmeliyiz...
Sepehri en sevdiğim şairlerden. Şiirlerini Kürtçe'ye çevirip kendi dilimde de hissetmeyi istediğim ender insanlardan. Okuyun, biraz kıskanabilirim; tanıyacağınız için, seveceğiniz için. Ama okuyun...
Siz de paylaşamayacaksınız...
Özgür kalın...
Suyun Ayak SesiSohrab Sepehri · Pan Yayıncılık · 20081,138 okunma