Gönderi

Marksizm Nedir?
Marksizm kimi zaman Alman felsefesi, Fransız sosyalizmi ve Ingiliz iktisadının bir bileşimi olarak sunulur. Bu doğru ama eksiktir. Marksizmi pratikten kopuk, yalnızca teorik bir mesele olarak ele alır, yani özünü ta- mamen gözden kaçırır. Marksizmin temel fikirlerini, 1843-47 arasında Karl Marx (1818-83) ile Friedrich Engels (1820-95) formüle etti. Onların ortak çalışması, dü- şünce alanında, bilimde Isaac Newton, Charles Darwin, Sigmund Freud ve Albert Einstein'ın başarılarıyla karşılaştırılabilecek bir devrimi temsil ediyordu. İnsan toplumunun bütününü anlamak için tümüyle farklı bir paradigma yarattılar. Ama düşünsel devrimlerinin öznesinin tam da insan toplumu olma sindan ötürüdür ki laboratuvarları, içinde yaşadikları toplumsal dünya olmak zorundaydı. Marx ile Engels'in o zamanın kitle mücadelelerine k ilmış faal devrimciler olması, Marksizmi mümkün kılmıştı. Özellikle de fikirlerini, 1848 devrimlerinin siyasi ateşinde sinavin iyice geliştirdiler. Marx, Köln'de yayınlanan devrimci gazete Rheinischa Zeitung'un editörlüğünü yapmışti. Engels, Prusya'nın işgal ettiği Renanya Palatinliği'ni savunarak devrim ordusunda askerlik yapmıstı 1849'da devrimin yenilmesiyle her ikisi de sürgüne gitmek zorunda kal- dılar. Marx ile Engels, felsefe, toplum ve iktisat hakkındaki çağdaş fikirleri alıp bizzat tecrübe ettikleri somut gerçeklik temelinde bunları dönüştür. düler. Marksizmi "materyalist" [maddeci) olarak tarif etmek bu anlamda doğrudur (karşıtlık "idealizm"ledir -deneyime dayanmayan ve uygula- mada başarıyla hiç sınanmamış teoriler). Her ikisi de Alman felsefesi eğitimi almıştı. Diyalektik anlayışı Marksizmde çok önemli bir yer tutacak Georg Hegel'in (1770-1831) fi- kirleri o dönemde felsefeye håkimdi. İki kavrama dayanıyordu: "Bütün şeyler kendi içlerinde çelişkilidir" ve "çelişki, tüm hareketin ve yaşamın kökenidir; bir şey ancak bir çelişki içerdiği sürece hareket eder, itkiye ve etkinliğe sahip olur". Hegel'in diyalektiği idealistti. Esasen insan düşüncesindeki değişik- liklerle ilgilenen Hegel, özellikle de tarihi, Mutlak Ruh dediği, kendisi ve kendisiyle uyuşmayan gerçeklik arasındaki çelişki sayesinde dünyayı değiştiren yüce fikrin açınımı olarak düşünüyordu. Marx, idealist diya- lektiği materyalist bir diyalektiğe dönüştürerek, baş aşağı duran Hegel'i ayakları üzerine oturttu. Vurguladığı nokta basitti: Önem taşıyan çelişki- ler, gerçek dünyada var olur, insanların kafasında değil; dolayısıyla, tarihe yön veren, fiili toplumsal kuvvetlerin çarpışmasıdır. Düşüncenin rolü, bu kuvvetleri anlayarak insan müdahalesinin daha iyi yöneltilmesini ve daha etkili olmasını sağlamaktır. Gerçek dünyayla uğraşmaya başlamak, içerisinde ortaya çıkan yeni kapitalist ekonomiyi incelemek demekti. Ingiliz iktisatçılar kılavuzluk etmişti. Bu açıdan Marx ile Engels üzerinde en fazla etki yapan David Ricardo (1772-1823) idi. Ricardo, kapitalizmin mizacıyla ilgili iki büyük keşif yapmıştı. Ilki, "bir metanın değerinin, onun üretimi için gereken göreli emek miktarına bağlı olması" idi. Başka bir deyişle, tüm zengin- ligin kaynağı sermaye değil insan emeğidir. İkincisi, "kârlarda bir düşuş olmadan emek değerinde artış olamayacağı"nı fark etmesiydi. Başka bir ifadeyle, emeğin kazancı sermayenin kaybıydı ve bunun tersi de geçerliy- di. Ücretlerle kårlar arasında zit yönlü bir ilişki vardı. Gelir bölüşümü anlaşmazlığının (sınıf mücadelesinin), kapitalizme Ickin olması bunun gereğiydi. Böylelikle Ricardo, sistemin son derece çelişkili ve potansiyel olarak patlamaya hazır olduğunu ortaya koymuş- tu. Bundan ötürüdür ki çalışmaları, anayolcu klasik iktisadın ulaştığı en yüksek noktayı temsil ediyordu. Takipçileri, kendi bilim dallarının dev- rimsel sonuçlarından uzaklaştılar ve burjuva iktisadı giderek yozlaşarak, bugün olduğu üzere açgözlülüğün ve serbest piyasa kaosunun ideolojik açıdan haklı çıkarılmasına indirgendi. Öte yandan Marx, Ricardo iktisadının bilimsel içgörülerini takip et- meyi sürdürdü. Kapital'in ilk cildini 1867'de yayınlaması, Marx'ın en parlak başarısıydı. (Ikinci ve üçüncü ciltler, makalelerinden düzenlenerek ölümünden sonra sırasıyla 1885 ve 1894 yıllarında yayınlandı). Bu metin- ler, modern dünya ekonomisine dair herhangi bir ciddi analizin en temel başlangıç noktası olma özelliklerini hâlâ koruyorlar. Fransız sosyalizmi, Marx ile Engels'i düşünsel açıdan etkileyen üçün- cü şeydi. Büyük Fransız Devrimi'nden doğan ve onun gerçekleştireme- diği insanlığın kurtuluşu vaadiyle güçlenip gelişen Fransiz sosyalizmi, reformist-ütopyacı ve devrimci-komünist kanatlara bölünmüştü. Comte de Saint-Simon, Charles Fourier ve İngiltere'de Robert Owen gibi ütopya- cılar, akılcı argümanın, iyi örneğin ve kademeli reformun, toplumsal dö- nüşümü sağlamaya yeteceğine inanıyorlardı. Gracchus Babeuf ve Auguste Blanqui'nin temsil ettiği komünistler, böyle hayallere kapılmayarak sö- mürücü sınıfların alaşağı edilmesi için silahlı ayaklanmanın gerekli ol- duğunda israr ediyorlardı. Gizli bir yeraltı hareketinin doğrudan eyle- minin, kitlelerin topyekûn ayaklanmasını tetiklemeye yeterli olacağını varsaymaları, onların hatasıydı. Marx ile Engels, aynen Fransız sosyalistleri gibi sömürüden ve yok- sulluktan nefret ediyorlardı. Ütopyacılar gibi daha iyi bir dünya hayal edebiliyor ve komünistler gibi buna ulaşmak için devrimci eylemin gerekli olduğundan şüphe etmiyorlardı. Ama her iki kesimle de derin anlaşmazlıkları vardı. Zenginlerin gönüllü olarak servet ve iktidarlarından vazgeçecekleri gibi naif düşüncelerinden ötürü ütopyacıları suçluyorlardı. Ordusu, polisi ve hapishaneleriyle devletin, komplocu bir darbeyle devrilebileceğini hayal etmelerinden ötürü komünistleri de hedef alıyorlardı. Ancak milyonları seferber edecek bir halk devrimi devleti ezebilir, mülkiyet sahibi sınıfların malına, mülküne el koyabilir ve demokrasiye, eşitliğe, işbirliğine dayanan yeni bir düzen inşa edebilirdi.Büyük Fransız Devrimi, yeterli büyüklükteydi ama tek yaptığı veni tür bir sömürücü toplum yaratmak oldu. Eksik olan, evrensel menfaatleri olan bir devrimci sınıftı. Devrimci burjuvazi, iktidarı kendisi için istiver du. Sans-culottes ve köylüler, küçük mülk sahipleriydi. En yoksulu bile kendine ait bir atölyeye ya da çiftliğe sahip olmanın hayalini kuruyordu Ama Manchesterın yeni sınai işçi sınıfı oldukça farklıydı. Mesele mülk. süz ücretli emekçiler sınıfı olmaları değildi yalnızca. Tekstil fabrikala- rinda ve hızla büyüyen büyük şehirlerde yoğunlaşan işçiler, koşulları yüzünden insanlığın kurtuluşunu kolektif çözümler temelinde tasarlamaya mecbur bir sınıfti. Ingiltere'deki Çartist hareket, işçi sınıfının gerçekten de devrimci potansiyeli olduğunu göstermişti. 1789 dersleri, 1848 deneyimi ve Engels'in Manchester işçi sınıfı üzerine yaptığı çalışmalar, hepsi aynı yöne işaret ediyordu -tarihin muammasına yönelik bir çözüme. Muamma şuydu: Insan emeği verimliliğinin tarih boyunca sürekli artması, yokluğu ortadan kaldırma kapasitesinin yük- selmesi anlamına geliyordu. Ama milyonlar yoksulluk içinde yaşarken küçük bir azınlık abartılı bir zenginliğin keyfini sürüyordu. Muamma, dönüp dolaşıp özne sorununa geliyordu: Dünyayı, insan emeğinin insan- ların ihtiyaçlarına hizmet etmesini sağlayacak şekilde kim yeniden dü- zenleyebilirdi? Cevap işçi sınıfıydı. Bu kısmen, sömürülen, sistemde yerleşik men- faatleri olmayan, "zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olma- yan" bir sınıf olmasından ötürüydü. Ama bu antik Roma'nın köleleri ve Ortaçağ Avrupası'nın serfleri için de geçerliydi. Belirleyici bir ikin- ci etken daha vardı. İşçiler, özel mülkiyete bireysel temelde el koymak suretiyle kendilerini özgürleştiremezler. Devasa ve giderek büyüyen bir küresel iş bölümünün bir parçası olduklarından ancak üretim araçları- nın, dağıtımın ve mübadelenin ortaklaşa kontrolünü ele alarak kapita- lizme karşı inandırıcı bir alternatif ortaya koyabilirler. Bu nedenle, sınai işçi sınıfı, insanlığın bir bütün olarak kurtuluşundan genel menfaati olan tarihteki ilk sınıftı. Bu sınıfin tarih sahnesine çıkması Marksizmi müm- kün kılmıştı. Proletaryanın devrimci potansiyelini fark etmek Marx ile Engels'in en önemli düşünsel başarısıydı. Bu nedenledir ki emekçilerin kapitalizme karşı verdiği sınıf mücadelesi Marksizmin kalbinin attığı yerdir.
Sayfa 193 - YordamKitabı okudu
·
121 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.