Gönderi

İlk Çin İmparatorluğu/3. Bölüm
MO 221'de kurulan Çin Imparatorluğu. Romalıların herhangi bir manda egemen olduğundan çok daha fazla sayıda insana egemen olmuştur. Bu imparatorluk, standart dingil genişliğindeki yuk ve savaş arabaların geçebileceği 6800 kilometre yol yapmıştı (Roma Imparatorluğu'nun ranın uzunluğu 5984 kilometredir). 3000 kilometrelik ilk Çin Seddi'nin pimı için 300.000 kişiyi işe koşabilmiş," gerçek insan boyutunda ter cotta askerlerden oluşan 'ordu'suyla birlikte ilk imparatorun mezarı isin 700.000'e yakın insanı seferber etmiştir. Nehirleri birleştiren kanallar, dü yanın hiçbir yerinde benzeri olmayan bir iç su yolları sistemi yaratmıstı Bu imparatorluk yüzyıllar süren ekonomik ve toplumsal değişimin zirve noktasıydı. Mezopotamya'dakine yakın bir zamanda tarıma ba lamış, kuzeyde akdarı yetiştirmiş, domuzları ve köpekleri evcilleştirmis daha güneyde Yangtze Nehri vadisinde pirinç yetiştirmek için gerekli tek. nikleri öğrenmiş ve yaban sığırını evcilleştirmişlerdi. Neolitik teknikleri kullanan insanlar tarafından kurulan şehirler ve devletler MÖ 2000 yılından sonra ortaya çıkmıştı. MÔ 17. yüzyılın sonla- rinda metal işçileri kalay ve kurşunu bakırla karıştırarak bronz elde etme- yi öğrenmişti ve aristokrat savaşçılar kuzey Çin'deki Sarı Nehir üzerinde Şang hanedanı için bir krallık kurmak üzere bronzdan yapılan silahları kullanmaya başlamıştı. Çin, askeri, idari ve dini rolleri elinde toplayan bir aristokrasinin egemenliğine girmiş görünüyordu. Bu, kralların ce- nazelerinde hizmetçilerin kurban edildiği sınıflı bir toplumdu ancak bu aşamada özel mülkiyet henüz gelişmemişti." MÖ 11. yüzyıldan itibaren Çu (Chou) Hanedanı döneminde krallar iktidarlarının büyük kısmını,Orta Cag Avrupası'yla paralellik kurmak için" siklikla 'feodalizm' ola- itelenen bir sistem içinde, yüz civarında yerel hükümdarlara devret- mişlerdi. Bununla birlikte bazı tarihçiler, metinler tarımın bireysel köyla elleri temelinde örgütlenmediğine işaret ettigi için bunun feodalizm değil Marxın 'Asya tipi toplum' dediği sistem olduğunu iddia etmişlerdir. Aslında, 'sıradan köylüleri günlük hayatlarında' -yalnızca günlük lerinde değil., aynı zamanda 'evliliklerinde, festivallerinde ve toplanti- nda'- idari talimatlar yönlendiriyordu." Köylüye her yıl hangi ürünü ne zaman ekeceği, ne zaman toplayacağı bildirilirdi. Kışlık i terk edip tarlalara gitmesi ya da tarlaları bırakıp evine kapanması mredilebilirdi." Her halükarda, Çu Hanedanı'nın tarihi, birbirine rakip ordlar arasındaki neredeyse sonu gelmez savaşların tarihiydi. Yüzyıllar geçtikçe teknik değişiklikler daha etkin savaşları olanak- li kaldığı için, çok sayıdaki küçük devlet, az sayıda büyük devlet içinde birlesti. Savaş arabalarının sayısı arttı, kuşatma muharebeleri için yeni reknikler ortaya çıktı ve kılıç ile arbalet (tatar yayı) askere alınan köy- lü piyadelerin, arabalı savaşçılara karşı ilk kez kafa tutabilmesine olanak sağladı. Dolayısıyla bu tür bir savaş, hükümdarları daha fazla teknik iler- lemeye teşvik etti. MO 4. ve 3. yüzyıllarda (Savaşan Devletler Dönemi olarak bilinir) bu yöneticiler, kuzey ovasının ve nehir vadilerinin tarıma acılmasını, bataklık bölgelerin kurutulmasını ve çoğu kez geniş çaplı su- lamanın yaygınlaştırılmasına ön ayak oldular. Ayrıca, dökme demirden aletler ve silahlar -yalnızca kılıçlar ve bıçaklar değil, aynı zamanda beller, canalar, oraklar, sabanlar, baltalar ve keskiler- üreten bir demir sanayisi de o dönemde başka hiçbir yerde olmadığı kadar gelişti." Yeni tarım yöntemleri üretimi arttırdı: öküz kullanarak derin sabanla 15 yoğun tarım; hayvan dışkısının ve geceleri boşaltılan insan pisliğinin gübre olarak kullanılması; toprağın verimliliğini artırmak için bakla- gillerin ekimi; akdarının yanı sıra buğday ve soya yetiştirilmesi ve ekim için en iyi zaman anlayışının gelişmesi." Bu sayede artık ürün giderek çoğaldı. Jacques Gerne, 'Savaşan Devletler Dönemi'nin, sıradan tüketim eşya- larında (kumaş, hububat, tuz), metaller, ağaç, deri ve gön ticaretinde dik- kate değer bir artışla, teknik yenilikler açısından tarihin tanık olduğu en zengin dönem' olduğuna işaret eder. 'En zengin tacirler bu tür bir ticareti büyük sanayi girişimleriyle (özellikle demir imalathaneleri ve dökümha- neler) birleştirdi ve çok sayıda işçi ile ticari aracı istihdam etmeye başla- di; nehir gemileri ve araba filolarının büyük kısmını kontrol etti. Büyük tüccar girişimciler, devletin zenginleşmesine en büyük katkıyı yapan top-lumsal gruptu . Kralıkların başkentleri .. büyük ticari ve imalat mer- kezleri olma egilimi gösterdi . 3. yüzyıldaki savaşların amaci çoğu kez bu Ama hükümdarlar. yeni yöntemleri ancak eski aristokrasinin gücüne simırlama getirirse başarıyla benimseyebilirdi. "Tarımdaki teknolojik de- gişime paralel olarak. bazı devletlerde sosyoekonomik değişiklikler ve siyasal reformlar görüldü." Bu değişiklikleri en sistemli şekilde uygulayan Çin devleti sonunda digerlerini fethetti. Eski aristokrasiyi ezmek için, savaşçı ve memurlardan oluşan yeni bir merkezi yönetici sınıf yaratti. Bunlar üretimde kilit rolü tek tek çekirdek köylü ailelerine verdi, toprağa sahip olmalarına olanak tanıdı, karşılığında vergilerini ödemelerini ve yerel beyler yerine doğru- dan devlete çalışmalarını istedi. 'Bu, yeni rejimi destekleyen küçük çiftçi- lerin yeni üretici gücüydü.20 Bu, bir sömürücü sınıfın bir diğeriyle yer değıştirdiği, yukarıdan bie toplumsal devrimdi. Ordular tarafından gerçekleștirilen bir devrima ve muazzam bir zaiyata yol açtı. Klasik bir anlatının belki biraz ab lh iddiasına göre, MÖ 364'ten 234'e kadar devam eden 150 yıllık sayasta 1.489.000 kişi can vermişti." Imparatorluk öncesi Çin'in son birkaç vıl iddiaya göre bir zaferde 100.000 adamın kafasıinın kesildiği 'askeri seferle rin ve zaferlerin monoton bir resital'iydi." Imparatorluğun kurulmasını büyük ticari merkezleri ele geçirmekti." en az 120.000 'zengin ve güçlü' eski ailenin sürülmesi izledi.23 Dönüşüm birkaç yöneticinin girişimiyle güçlü orduların seferber edil. mesinin bir sonucu değildi sadece. Teknoloji ve tarımdaki değişiklikler yöneticilerin kontrol edemeyeceği ve çoğu kez de etmek istemeyeceği güc. leri harekete geçirmişti. Köylülerin ürettiği artık ürün büyüdükçe, eski ve yeni yöneticilerin lüks eşyaya ve orduları için metal çoğaldıkça, atlara, savaş arabalarına, yay ve zırha olan talepleri de arttı. Köylülere sürekli alet temin edilmesi gerekiyordu. Bütün bu eşyalar ancak giderek artan sayıda zanaat işçisinin kendi bulduğu yeni tekniklerle ve tüccar esnafının da tek tek devletlerin içinde olduğu gibi, devletler arasında da faaliyet göstermesiyle üretilebi- lirdi. Standartlaştırılan metal ağırlık ölçüleri ve daha sonra da sikkeler, insanları ticarete daha da fazla özendirdi. Tacirlerin etkisi, içlerinde en zengin olanın MÖ 250 yılında gelecek- teki imparatora saray kâtibi olması, kendisine 100.000 hane halkından oluşan bir arazinin tahsis edilmesi ve etrafına 3000 bilginden oluşan bir maiyet toplamasından anlaşılır." Ço-yun Hsu, 'MÖ 5. yüzyıldan 3. yüzyıla kadar süren karışıklık yılla- rinda, kırsal temelli bir tarım ekonomisi yerine, ağırlıklı olarak kent mer-kezli toplumsal bir hayatın geliştirilmesi olasılığı çok yüksekti diyecek kadar ileri gitmektedir. 'Büyük ve başarılı pazar merkezleri gelişmiş ve kår etmeye yönelik şehir mantığı.. galip gelmiştir'25 Alman kökenli Amerikalı Çin tarihçisi Karl Witfogell, 1930'larda he- nüz bir Marksistken, bu dönemdeki Çin ile neredeyse 2000 yıl sonraki Avrupa'nın feodal aşamaları arasında benzerlik olduğunu iddia etmişti. Cin, tüccar 'burjuvazi' tarafından ücretli işçilerin ağırlıklı olarak piyasa için üretim yaptığı yeni bir topluma dönüştürülebilirdi. Bunun yerine, ar- uk ürünü hem tüccardan hem de eski aristokratlardan uzaklaştırarak ken- di ellerinde toplayan devlet bürokrasinin egemenliği altına girdi. Tacirler, devleti aristokrasi karşısındaki mücadelesinde desteklediler; ama sonunda zaferin meyvelerinin devlet bürokrasisi tarafından çalındığını gördüler. Kuşkusuz devlet, hem Çin Hanedanı hem de onu izleyen Han Hanedanı (MÖ 206'dan MS 220'ye kadar) sırasında sürekli olarak saldırdı. Örneğin ilk Han imparatoru, 'tacirlerin ipekli giymesini ve arabalara binmesini yasakladı.. Ne tacirler ne de onların çocuklar ile torunlarının devlette görev almasına izin verildi.27 İki temel endüstriyi (tuz ve demir) devlet tarafından kontrolü altına alınarak, bir Han belgesinin anlattığı gibi, 'tuz ve demirin kárı [imparatorluk tarafından] zengin esnafı ve zengin tüccari baskı altına almak için tekelleştirildi.28 Ticaret kårlarına tarımdakinden daha yüksek vergiler kondu ve vergiden kaçınmaya çalışan tacirlere karşı zoralıma başvuruldu. İmparator Wu'nun 54 yıl (MÖ 141-87) süren salta- natı sırasında 'tacirler'in mülklerine imparatorluk iktidarınca zorla el ko- nuldu. Tüccar, varlığını sürdürebilmek için çoğu kez bürokratlar ve hatta sarayla ilişkiler kurmak zorunda kaldı.29 Bu tür saldırıların ikiyüzlü bahanesi çoğu kez köylülerin korunmasıy- di. Bu döneme ait pek çok belge, ticaret ve endüstrinin tekrarlayan kıtlık- lara ve kırsal huzursuzluğa yol açarak köylülüğü yok ettiğinden ve aynı zamanda tacirlere devleti tehdit edecek olanaklar verdiğinden şikâyet edi- yordu. Bu ise bu kez yoksullaşan bir sınıfın tehlikeler taşıyordu. İmparator Wang Mang'a göre, MS 9 yılında 'Zenginler kendilerini beğendikleri için) şeytanca davranıyor, yoksullar çok yoksul düştükleri için günahkarca ha- reket ediyorlar'dı. Bu farklı sömürücü sınıfların etkili olmak için birbirleriyle itişıp ka- kıştıkları yüzyıllar, aynı zamanda zorunlu olarak entelektüel canlan- manın mayalandığı yüzyıllar oldu. Farklı sınıfların mensupları dünyayı farklı görme eğilimindeydiler. Farklı sosyal gruplar çevrelerinde meyda- na gelen değişime ayak uydurmaya çalıştıkça, rakip felsefi ve dinî okullar ortaya çıktı. MÖ 6. yüzyılda doğan Konfüçyüs ve onun MÖ 4. yüzyıldaki takipçisi Mençius, dürüstlük ve kendine hâkim olmanın yanı sıra geleneğe ve ritü-ele saygıyı savunuyorlardı. Sonraki yüzyıllarda bu, kendileri refah içinde bir hayat yaşarken toplumu geleneksel çizgide tutan sözde aydın yöneti- cilerin muhafazakâr ideolojisi haline geldi. Bununla birlikte Mençius'un zamanında haris hükümdarların yöntemlerinin reddedilmesi anlamı- na da geliyordu. Bu reddiye, Konfüçyüs'ten 60 yıl kadar sonra yaşayan Motzu'da daha da ileri gitti. Motzu, otoriter yollarla, ortak tutumluluğa dayanan eşitlikçi bir mezhep kurdu; bencillik, lüks ve savaşa karşı çıktı. Buna karşılık, daha sonra Taoizm adını alacak olan akım, bireysel kurtu- luşun yalnızca toplu eylemle degil, aynı zamanda bireyin dünyadan uzak- laşıp ona egemen olmayı sağlayacak teknikleri öğrenmesiyle de mümkün olduğunu öğütledi. Çin tarihinin daha sonraki döneminin büyük bir bö- lümünde Konfüçyüsçülüğün ve Taoizmin türleri, insanların aklını çel- mek için Budizm'le yarışırken, yoksulların acısını ifade etmek üzere bir- biri ardı sıra eşitlikçi mezhepler ortaya çıktı. Ancak MÖ son yüzyıllardaki ideolojik savaşların kesin galibi, genel- likle 'legalizm' olarak adlandırılan farklı bir akım oldu. Bu akım, devle- HalAların Dunya Tarihi 89 tin gücü ve bürokratik işlevinin önemini vurguluyordu temelde, D görevlilerinin Konfüçyüs ve Mençiüs'un takipçilerinin yaymaya çal kişisel erdem endişesiyle yoldan çıkmadan, yalnızca devletin yasala yerine getirmekle ilgilenmeleri gerektiği konusunda israr ediyordu Legalizm, yöneticilerin rolünü ortak faydanın somut örneği olaral haklılaştırmaya çalışıyordu. Bu, tacirlerin rasyonel hesap vurgusu ve para kazanmalarını engelleyecek keyfi siyasal kararlardan korkmalarıyla da uyumluydu. Bunun kuralları örneğin, kitleler için yöneticileri ve devletin kararlarını toplumun bütününün zorunlu güvencesi olarak resmeden ku. ralları ilahiler şeklinde popülerleştiriliyordu. Yöneticiler kendi totaliter dünya görüşlerini kabul ettirmek için val. nızca basit entelektüel ikna yollarına dayanmıyorlardı. Ayrıca halka herhangi bir alternatif sunulmamasını garantilemek için ellerinden leni yapıyorlardı. İlk imparator eski geleneklerden söz eden bütün kitap. ların yakılmasını emretmişti: 'Günümüzü örnek almayan kimi okumuş insanlar var, bunlar bugünü eleştirebilmek için geçmişi araştırmakta- dırlar. Halkı heyecanlandırmakta, kafasını karıştırmaktadır.. Bunun yasaklanması uygundur'. Yasaklanan kitapları tartışmaya cesaret eden insanlar ölüm cezasına çarptırılmalı ve cesetleri halka teşhir edilmeli- dir, bugünü eleştirmek için geçmişi kullananlar akrabalarıyla birlikte -ə8 öldürülmeli. Başlangıçta, devletin artan gücü esnaf ve zanaatkârın üretiminde devam eden artışa engel olmadı -gerçekten de devletin yol ve kanal yapımından ve imparatorluğun Çin'in güneyine, orta Asya'ya ve Kore Yarımadası'na yayılmasından fayda sagladılar. Başka teknolojik ilerlemeler de söz ko- yuydu: MS 2. yüzyılda (Avrupa'da görülmesinden 1500 yıl önce) çelik atilmeye başlamıştı; dünyanın ilk su dolapları faaliyetteydi ve insanların ndi ağırlıklarının iki katınr taşımasına olanak veren tekerlekli el araba- ori MS 3. yüzyıldan itibaren (batı Avrupa'ya ulaşmasından 1000 yıl kadar ance) kullanılmaya başlamıştı. Ancak tüccar girişimcilerin bir sınıf olarak bagımsızlığı engellenmişti. Oria Çağ Avrupa'sının şehirlerinde oldugu gibi, kendi iktidar odaklarına hin bir güç olarak örgütlenme olanağı bulamamışlardı. Aksine devlet bürokrasisine giderek daha bagımlı olmuşlardı. Tüccar simıfına karşı alınan önlemler köylülüğün talihini nadiren iyi- uetindi. Devlete verilen vergiler hasatın iyi olduğu zamanlarda açlık düze- an biraz üzerinde, kötü olduğu zamanlarda ise bu çizginin altında, aç- k sunırında kalmalarını sağlıyordu. Gündelik hayat neredeyse bitmeyen ağırlıkta ve sıkıcılıktaydı. Kuzey Çin ovalarının toprağı, eğer kuruyup gitmesi ve yabani otların, böceklerin istilasına uğraması istenmiyorsa, akim ile hasat arasında sürekli ilgi bekliyordu." Bununla birlikte ürünün ücte biri ilâ yarısı başkalarının eline geçiyordu. Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, imparatorluğun 'harikaları -Çin Seddi, kanallar, imparator mezarları ve saraylar- milyonlarca saat işgücü- nü gerektiriyor ve toplumun tamamına olan yararı giderek azalıyordu. Ilk imparator, büyücüden başka insanlardan uzak durursa ölümsüzlüğe ulaşa- bileceğini duyduktan sonra, Birbirine duvarlarla ya da üstü kapalı yollarla bağlı ve içinde bayraklar, çanlar, davullar ve güzel kadınlar bulunan 270 saray yapılmasını emretti... Onun nerede olduğunu açıklayan herkes ölüm- le cezalandırılacaktı." Bir keresinde maiyeti arasında haber veren birisinin olduğunu öğrenince 460 kişiyi öldürttü. Böylesine bir israf köylüler üzerindeki baskıyı sürdürerek karşılanıyor- du. Birbirini izleyen köylü ayaklanmaları oluyordu. Eski Mezopotamya, Misır, Hindistan ya da Roma'da alt sınıfların iktidardakilere karşı isyan- larından belgelerde nadiren söz edilirken, Çin örneğinde bunlar sık sık görülüyordu. Bu ayaklanmalardan biri Çin Hanedanı'nın çöküşünü hızlandırmıştı. Rivayete göre, ayaklanma 900 kadar mahkûmu bir hapishaneye götür- mekte olan eski bir kiralık işçi, Çen Şeng tarafından başlatılmıştı. Geç kalmanın cezasından korkan Şeng, şöyle bir akıl yürüttü: Kaçmak ölüm demek, kötü niyetle plan yapmak da ölüm demek.. Bir devlet kurmak için ölmek tercih edilebilir.' İsyan 'geniş çaplı ölümlere yol açtı," imparator- luk sarayında bir panik dalgası yarattı, imparatorun belli başlı eski danış- manları ve sonunda da imparator öldürüldü. Dört yıl süren karışıklıktan sonra asi liderlerden bir tanesi başkentin üzerine yürüdũ, tahtı ele geçirdi ve yeni bir hanedan, Han Hanedanı'nı kurdu. Ayaklanmada kitleler önemli bir rol oynamışti. Ama sonucundan va rarlanmadılar, Yeni imparatorluk eskisinden hiç de farklı değildi. Onun da isyanlarla karşılaşması için çok zaman geçmesi gerekmedi. MS 17'de Sarı Nehir'in aşağı vadisinde sellerden zarar gören köylüler, büyüçü. lük nedeniyle öldürülen Lu Ana' gibi önderlerin peşinde ayaklandılar Bunlara, yüzlerini boyadıkları için 'Kırmızı Kaşlılar' deniyordu ve iki bölgede liderlerin yönetiminde bağımsız krallıklar kurdular. Bu tür isyanlar, sik sik tekrarlayacak bir kalıp oluşturmuştu. Imparatorluk vergi sistemi ve toprak sahiplerinin zorbalıkları köylüleri isyana yöneltiyordu. Isyanlar eyalet başkentleriyle birlikte tüm eyaletle. re yayılıyor ve imparatorluk ordusundan generallerin, sarayın gözünden düşmüş devlet memurlarının, kimi toprak sahiplerinin katılmasıyla im- paratorluk başkentini bile tehdit ediyordu. Bununla birlikte başarılı olan isyanlar, köylü kitlelerine, eskileri kadar kötü muamele eden yeni impara- torlara ve yeni hanedanlara yol açıyordu. Mesele yalnızca tek tek liderlerin bireysel olarak ayartılabilir olmala- ri değildi. Köylüler, kendi amaçlarını topluma kabul ettirebilecek kalıcı. merkezileşmiş bir örgütlenme oluşturamıyordu. Onların geçimi kendi özel arazilerini işlemekten geçiyordu ve buraları kısa biri süre dışında terk etmeyi göze alamıyorlardı. Bunu göze alanlar köylü olmaktan çıkı- yor, yaşamak için yağma ya da rüşvete başvurmak zorunda kalıyor, ken- dilerine kim ödeme yaparsa onun yönlendirmesine açık hale geliyordu. Topraklarında kalanlar ağır çalışma, kıtlık ve zorluğun olmadığı daha iyi bir dünya hayali kurabiliyordu. Ancak sulama ve taşkınların kontrolü, demir aletlerin temin edilmesi ve kendi yetiştirmedikleri şeyleri edine- bilmeleri söz konusu olduğunda devlet görevlilerine bağımlı oluyorlardı. Yöneticilerin daha iyi davrandığı ve toprak sahiplerinin kendilerini sıkış- tırmadığı bir dünyayı tasavvur edebiliyorlardı. Ama kendileri tarafından yönetilecek tamamen farklı bir toplum tasavvur edemiyorlardı. Bununla birlikte, isyanlar Han İmparatorluğu'nu zayıflatacak etkiyi yaratmadı. Bu hanedan, Batı Avrupa'da modern çağın tamamı boyunca varlığını sürdürdü. Ama her bölgedeki büyük toprak sahiplerini kontrol etmekte giderek zorlanıyordu. İmparatorluk yönetiminin, kendilerini ve imparatorluğu besleyecek kaynakları elde etmek için köylüleri sıkıştır- mak dışında başka bir çaresi yoktu. Belirli aralıklarla meydan gelen is- yanları önleyemiyordu. MS 184'te Taocu mezhebin liderinin başını çekti- ği, kendisini kurtaricı ilan eden bir hareket Sarı Sarıklar, 360.000 silahlı destekçiyi örgütledi. İsyanları bastırmak için gönderilen generaller kısa sürede birbirleriyle savaşmaya başlıyor, karmaşa ve yıkıma katkıda bu- lunuyordu. Başkentin yakılması, ülkenin tüm bölgelerinin yağmalanması ve ti- caret yollarının kesilmesiyle birlikte, şehir merkezlerinde ani çöküş söz konusu oldu, bu durum kırsaldaki hayatı daha da fazla altüst etti. Kısa sürede her yörede malikâneleri yöneten, kanalların, barajların ve sulama işlerinin yönetimini üstlenen ve daha önce, en azından kuramsal olarak, devlete giden vergileri toplamaya başlayan, ekonomik ve siyasi gücü el- lerine geçirmiş, birbirine rakip toprak sahipleri ortaya çıktı.6 Ekinciler yeni ekonomik düzenlemelere göre ürün yetiştirmeye devam ettiler ve her ne kadar tamamen yerli talebi karşılamaya yönlendirildikleri için pek ge- lişemeseler de, zanaatların ve endüstrilerin pek çoğu varlıklarını sürdür- dü. Uzun süren bir teknolojik ilerleme dönemi sona erdi ve aynı şekilde sonraki üç yüzyıl boyunca Çin İmparatorluğu'nun yerini çok sayıda bir- birine rakip krallık aldı. Çeşitli açılardan bu dönem, MS 5. yüzyılda Hindistan'daki ve aşağı yukarı aynı zamanda çöken Batı Roma İmparatorluğu'ndaki gelişmelerle benzerlikler gösteriyordu. Ama önemli bir farklılık da vardı. Çin uygarlı- ğının temelleri yıkılmadı ve ekonominin ve şehir hayatının Hindistan ve Roma'da olduğundan çok daha hızlı canlanması için altyapı hazırdı. Bununla birlikte, teknolojik ilerlemeyi ve ekonomik genişlemeyi teş- vik eden siyasal yapılar, eski toplumun kısmen yıkılmasının bir sonucu olarak artık aynı işlevi üstlenemiyordu. Eski bürokratik yönetici sınıf top- lumu eskisi gibi yönetemiyordu. Toprak sahibi aristokrasi yalnızca kendi parçalanışını seyrediyordu. Tacirler, diğer ayrıcalıklı sınıflardan kopma ve Hindistan'dan mistik Budist dinini benimseyip arkalarına isyancı köylüleri de alarak toplumsal dönüşümü sağlayacak bir program ortaya koyma konusunda isteksiz görünüyordu. Birbirleriyle mücadele eden sı- nifların karşılıklı yıkımı değil; ama kesinlikle karşılıklı bir felç hali söz konusuydu.
·
185 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.