Gönderi

Senin karanlıklı dehan, nev-i beşerin (insan) gündüzünü geceye kalbetmiş. Yalnız o sıkıntılı, zulümlü ve zulmetli geceye ısındırmak için; yalancı, muvakkat (geçici) lâmbalarla tenvir (aydınlatmak) ettin. O lâmbalar sürur (sevinç) ile beşerin yüzüne tebessüm etmiyorlar. Belki beşerin ağlanacak acı hallerindeki eblehane (ahmakça) gülmesine, o ışıklar müstehziyane (alay ederek) gülüp eğleniyor. Herbir zîhayat senin şakirdlerin nazarında zalimlerin hücumuna maruz, miskin birer musibetzededirler. Dünya bir matemhane-i umumiyedir (yas evi). Dünyadaki sadâlar ölümlerden, elemlerden gelen vaveylâlardır. Senden tam ders alan şakirdin, bir firavun olur. Fakat en hasis (çabuk) şeye ibadet eden ve menfaat gördüğü her şeyi, kendine rab telakki eden bir firavun-u zelildir. Hem senin şakirdin mütemerriddir (inatçı). Fakat bir lezzeti için nihayet zilleti kabul eden miskin bir mütemerriddir. Hasis bir menfaat için şeytanın ayağını öper derecede alçaklık gösterir. Hem cebbardır (istediğini mutlak yapan) fakat kalbinde bir nokta-i istinad (dqyanak noktası) bulamadığı için, zâtında gayet âciz bir cebbar-ı hodfüruştur (kendini beğendirmeye çalışan zorba). O şakirdin gaye-i himmeti (gayreti), hevesat-ı nefsaniyeyi (nefsin gelip geçici arzu ve istekleri) tatmin ve hamiyet ve fedakârlık perdesi altında kendi menfaat-ı nefsini arayan ve hırs ve gururunu teskin etmeye çalışan bir dessastır. Nefsinden başka ciddî olarak hiçbir şeyi sevmiyor. Herşeyi nefsine feda ediyor. Amma Kur'anın hâlis ve tam şakirdi ise, bir abddir (kul). Fakat a'zam-ı mahlukata (yaratılmışların en büyüğü) karşı da ubudiyete tenezzül etmez ve Cennet gibi en büyük ve a'zam bir menfaati gaye-i ubudiyet yapmaz bir abd-i azizdir. Hem halim selimdir. Fakat Fâtır-ı Zülcelalinden (Sonsuz haşmet sahibi olan ve her şeyi benzersiz üstün sanatıyla yaratan Allah.) başkasına, izni ve emri olmadan tezellüle tenezzül etmez bir halim-i âlîhimmettir (kutsal değerler uğruna gayret gösteren). Hem fakirdir fakat onun Mâlik-i Kerim'i (bol ihsan ve ikram sahibi olan, her şeyin sahibi olan Allah) ona ileride iddihar ettiği mükâfat ile bir fakir-i müstağnidir. (Fakir olmakla birlikte Allah'tan başkasına muhtaç olmayan kişi.) Hem zaîftir fakat kudreti nihayetsiz olan Seyyidinin kuvvetine istinad eden bir zaîf-i kavîdir (zayıflığında kuvvet bulunan) ki, Kur'an hakikî bir şakirdine cennet-i ebediyeyi dahi gaye-i maksad (ulaşılmak istenen hedef) yaptırmadığı halde; bu zâil fâni dünyayı ona gaye-i maksad hiç yapar mı? İşte iki şakirdin himmetlerinin (kalbin bütün kuvveti ile Allah'a yönelmesi) ne derece birbirinden farklı olduğunu anla! (İman ve Küfür Müv. 185.sh - Risale-i Nur)
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.